Validebağ Korusu ve Şehre Dair Her Şey
Validebağ Korusu’nda mahalli halkın ve çevreden destekçilerin katılımıyla nöbet sürüyor, ara bir anlaşma sağlandı dün ancak nöbet sürecek. Ne nöbeti bu diyeceksiniz? Ortak alanları iktidardan koruma nöbeti… Ülkenin her yerinde tutuluyor, çoğunlukla yerel halk ve özellikle kadınlar tarafından. Giderek yaygınlaşıyor. Doğa dostu dernek, kurumlar ve örgütler, meslek odaları, öğrenciler ve gençlerden de destek görüyor, yeşil nöbet. Kimisi tarihi koruyu, kimisi mevcut parkı, kimisi ormanı, kimisi zeytinliği, kimisi bostanı, kimisi nehri, kıyı şeridini, kimisi dağı, ovayı, kimisi kuruyan gölü, kimisi toprağın altını, kimisi fokları, kelaynakları, mavi yengeçleri…
Doğa için büyük mücadele çağı başladı Türkiye’de.
Yaşasın yeşil nöbet çağı!
1990’lardan beri süren Validebağ Korusunu Koruma Mücadelesi bugün neyi simgeliyor, neden bu kadar önemli?
Şubat 2014’te AK Parti Üsküdar Belediye Başkan Adayı Hilmi Türkmen’in “çılgın proje” olarak lanse etmesi ve Validebağ Korusu’nun Londra’daki “Hyde Park” benzeri parka dönüştürüleceğini açıklaması üzerine gönüllüler karşı çıktı ve basın açıklaması, eylemler derken, mücadele ivme kazanarak devam etti. Şimdi, koruya sınır boş bir alanda ihtiyaç dışı, hukuka aykırı cami yapılmak isteniyor. Yerel halka göre burası koruya inşai faaliyet sızdıracak kapı. Ve yeşil nöbet başladı.
Hatırlarsanız, Hilmi Türkmen seçim konuşmasında bundan önce zaten halka açık olan bir yerin halka açılacağından bahsetmişti. Bir seçim vaadiydi Validebağ Korusu… “Burası ne zaman halka kapatıldı? Halka açmak derken ranta açmaktan bahsediyor olmayasınız” diye itirazlar yükselmişti.
354 dönüm alana sahip Validebağ Korusu, Anadolu yakasının ikinci en büyük yeşil alanı… 200 yıllık Osmanlı bağ-bahçe-köşk geleneğini taşıyor bünyesinde. İlk olarak Sultan III. Selim’in (1798–1807) annesi Mihrişah Valide Sultan için Çamlıca eteklerinde yer alan arazide bir bağ köşkü inşa ediliyor.
Burası adında geçtiği üzere bildiğiniz bağ! Değerli bir bağlık alan…
Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmialem Valide Sultan’a hediye ediliyor köşk sonra. Bezmialem Valide Sultan yurt içinden ve dışından getirttiği bitki türleriyle araziyi botanik bahçesine çeviriyor. O yıllarda anlayışın nasıl da doğadan yana olduğunu görüyoruz (aynısına Vahdettin Korusu’nun tarihinde de şahit olmuştuk). Bağ ve bahçeye önem arz edilen bir dönem… Mimari kadar peyzaj da saygınlık unsuru. Belki nüfus ve yapılaşma yoğun olmadığı için doğal diyeceksiniz ancak değil, mütevazı köşkleri ve devasa bahçeleri bilinçli tercih etmişler, 19.yy İstanbul’unda. Bahçe devri!
Valide Sultan’ın ölümünden sonra, arazi Altunizade ailesinin mülkiyetine geçer. Altunizade İsmail Zühtü Paşa, 1860 yılında burada başka bir köşk yaptırıyor. Bir süre sonrada köşkü, güzelliğinden etkilenen Sultan Abdülaziz’e armağan ediyor. 1853 yılında, Sultan Abdülaziz, kız kardeşlerinden Adile Sultan için saray mimarlarından Nigoğos Balyan’a (Ermeni mimar-1826-1858) koru içinde bir yapı inşa ettiriyor. Adile Sultan Kasrı… Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” efsane olan ilk film serisinin seti olan kasır Yeşilçam tarihinde de önemli bir yer tutuyor. Şimdi öğretmenevi olarak kullanılıyor. Yine aynı dönemde Abdülaziz ayrıca bir av köşkü yaptırıyor. Abdülaziz Av Köşkü bugün izci evi ve müzesi adı altında işletiliyor. (Kendi tarihiyle ilgisi olmayan bir müze de ihtiva ediyor koru.)
1927 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın kullanımına tahsis edilen koru uzun bir süre döner sermayeyle bakımlı kalıyor ancak 1980’li yıllarda kaderine terk ediliyor. Tehlike de bu yıllarda başlıyor. Çevresi hızla betonlaşıyor. 1990’lı yılların sonunda deresi kurutulmuş, çevresindeki çok sayıda inşaattın arasında kala kalıyor. Yine de doğal haliyle ayakta kalıyor bunca yıl.
Her şeye rağmen doğal güzelliğini ve ekosistem olma özelliğini taşıyan koru gün boyunca özellikle sabahları spor, yürüyüş ve gezinti amaçlı olarak mahalleler tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor. Ancak arazi değeri rant düşkünlerinin avuçlarını kaşındırdığı kadar çenelerini de yoruyor, alan fuhuş, uygunsuz kullanım, içki alem alanı olduğu asılsız iftirasıyla karşı karşıya. Hızla betonlaşan ve düzensiz büyüyen İstanbul’da, şehrin gürültüsünden, kalabalığından ve kirli havasından kaçmak isteyenler için bir sığınak işlevini sürdürüyor bugün.
1999 yılında görüldüğü gibi, depremlerden sonra insanların binlerce çadır kurarak sığındıkları doğal muhtemel toplanma alanı. Validebağ Gönüllüleri’nin* çabaları sonucunda Validebağ Korusu, 1999 yılında İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KK) tarafından I. derece doğal SİT alanı ilan edilmiş. Ayrıca içindeki tarihi binalar da tescil edilmiş.
Yıl 2014 koru park yapılmak isteniyor. Park insan eliyle yapılan yapay açık hava alanıdır. Koru doğal düzende bir bahçedir, “tarihi” anıtsal değerle biriciktir. Koruya park yapılamaz. Koru koru olarak korunmalı ve yaşamalıdır. Hyde Park diyerek kendilerine nasıl bir güvence arayışındalar? Gülünç… Osmanlı bahçesini neden İngiliz bahçesi yapmak istiyorlar ki? Buna “muhafaza” etmek diyebilir miyiz?
Bu soruyu daha önce sormuştuk yine soralım, yılmadan; Osmanlı mirasına talip muhafazakâr hükümet, tarihi Osmanlı bahçesine neden bu denli zarar vermek istemektedir? Miras korunarak yaşatılır. Üzerine “yapmak” iştahıyla el sürerek, bozarak değil. Koruya park yapmak, Mimar Sinan’ın taş yapısını granit kaplamaya benzer.
Validebağ Korusu sadece İstanbul, sadece Türkiye için değil, bütün insanlık için önemlidir. Dünyanın başlıca önemli kuş göç yollarından biri üzerindedir ve doğal yaşamın denge noktalarındandır. Koruda çoğunluğu göçmen olmak üzere 100’ün üzerinde kuş türü tespit edilmiştir. Her sene ilkbahar ve sonbaharda koruda konaklayan leylekler artık gelmiyor ne yazık ki. Validebağ Korusu için koruma amaçlı imza kampanyası açan Gürer Güncan’a göre: “Böğürtlenliklerin, çalıların, sarmaşıkların kesilmemesi, kestirilmemesi gerekiyor. Kuşların evleri, sığınakları ve her şeyleri… İnsan hayatı için tehlike yaratmadıkça kurumuş ağaçlara da dokunmamalıyız. Erkek ağaçkakanlar üreme taklamalarını bu ağaçlardan yaparlar. Barındırdıkları kurtlar, kuşlara ve böceklere yem oluşturur. Çalılar; karatavuk, çıt kuşu, kızılgerdan için iyi birer sığınaklar. Meşelerden alakargalar besleniyor. Besin zincirini bir noktadan kırarsak, Korudaki ekosistem tamamen bozulur. Korumuzdaki habitat sadece insanlara değil, diğer canlılara da hizmet ediyor.”**
Anıt ağaçlar da dâhil olmak üzere, çok çeşitli ağaç, bitki, böcek ve kuş türlerini barındıran koruda, atlas sediri, Himalaya sediri, kızılçam, fıstık çamı, sahil çamı ve defneler büyük gruplar hâlinde bulunmakta. Adile Sultan Kasrı’nın çevresinde pavlonya, karaağaç, defne ve saplı meşeler, korunun genelinde ise meyve ağaçları egemen. Meyve ağaçlarının çoğunluğunu aşılı armut ağaçları oluşturmakla birlikte, ak ve kara dutlara, Anadolu yakasına has özel, meşhur ayvalar da gruplar halinde yer alıyor. Ancak Validebağ Gönüllüleri’nin de belirttiği gibi bilimsel flora ve fiona tescili yapılması şart. (Bütün Boğaziçi doğası için acil gerekli.)
Validebağ Korusu konumu itibariyle de eşsiz Boğaziçi Coğrafyasının ilk halkasını oluşturuyor. Etrafını saran yırtıcı ranta direnmek için çok nedeni var! Keza bulunduğu Altunizade semti hayli yüksek emlak piyasasına sahip.
Validebağ Gönüllüleri (VG) başarılı bir örgütlenme sergiliyor ve çok verimli çalışıyor. Bilimden yararlanıyorlar. Web sayfalarında isteklerini sıralamışlar:
“İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 4.8.2004 tarihli, 17 sayılı kararında Validebağ Gönüllüleri’ni (VG) koru ile ilgili hususlarda görüşü alınması gereken taraf olarak işaret etmiştir. Doğallığı, yeşilliği korumak için SİT kararının yetmediğini gören VG, bu kararı hayata geçirmek için, aynı zamanda yasal bir zorunluluk da olan, Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın (KANİP) hazırlanması ve uygulanması konusunda başından beri ısrarcı olmuştur. Resmi makamlar nezdindeki girişimler sonucunda, KANİP çok gecikmeli olarak 2013 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır. Bu plan hakkındaki itirazlarını 2013 yılı içinde yazılı olarak bildiren VG, konunun takipçisi olmaya devam etmektedir. Gerçek bir koruma uygulaması için Koru’da bulunan doğal ve tarihi varlıkların ayrıntılı bir envanterinin çıkarılması gerekmektedir. Geçmiş yıllarda VG, uzmanların katkısıyla ağaç ve kuş sayımı yapılmasına öncülük etmiştir. 2009 yılında Üsküdar Belediyesi koruda koşu parkuru yaptı. Türkiye ve Avrupa Kros Şampiyonası burada düzenlendi. Bu organizasyonlar koruya büyük zarar verdi. Validebağ korusunda yapılması planlanan açık hava düğünleri de hem koru çevresinde yaşayan bizleri, hem de koruda yaşayan hayvanları gürültü kirliliği bakımından çok rahatsız edecektir.”***
(Hatırlayınız: Kuzguncuk Bostanı Mücadelesi)
Bu hafta, Üsküdar’da Validebağ Korusu’na sınır 178 numaralı parsele cami yapılmasına karşı İstanbul 7. İdare Mahkemesi’ne başvuran mahalli dernekler ve sakinler, inşaatı durduran kararın güncellenmesini istedi. Güncellemeye gerek duymayan mahkeme, “Karar net. Bu kararla inşaata zaten devam edilemez” cevabı verdi. Mahkemenin 178 numaralı parselle ilgili bu kararını aşmak isteyen Üsküdar Belediyesi, inşaat alanına 197 diye yeni parsel numarası vermişti, hatırlarsınız. Şaka değil, gerçek!
Yerel halk bu parsel üzerinde yeşil nöbete, yağmura, çamura rağmen devam ediyor.
Validebağ Gönüllüleri dinsizlik ve imansızlıkla suçlandı, suçlanıyor. Diyanet de tartışmalara müdahil oldu. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: “Tabiat Allah’a teslim olmuş Müslümandır. Tabiat, ağaçlarıyla, ormanlarıyla, nehirleriyle, dağlarıyla, taşlarıyla Allah’ı tesbih ve secde eder.” Din adamı yaşamsal hiyerarşiyi belirledi. Konuşmasında bir dolu doğa sevgisi de “fon” olarak yer aldı.
Cami bir tehdit unsuru! Cami dayatılıyor! Din en büyük savunu! Din büyük güç kaynağı!
Yeşil nöbet kolay geçmiyor tabii. Direnişçiler hedef gösterildi, polis tarafından dayağa, orantısız güce, biber gazına ve şiddete maruz kaldılar. Her şeye rağmen direnen mahalli halkın bu parsel için derdi doğrudan cami mi peki? Elbette değil! Onların derdi boşluk!
Boşluk haktır!
Boşluk her şeydir. Ortak alandır. Eşitliktir. Veyahut bunların ihtimalidir.
Şehirden –önce- çalınan, haksız kazanç kapısı haline getirilen, üzerine cami ruhsatıyla AVM ve Rezidans yapılan, İspark açılan o güzelim boşlukları o güzelim İstanbul’un.
Bölgede camiye olan ihtiyacı nüfus belirlemeli ancak yeni yönetmelikle bu daha çok mesafelerle belirlenecek gibi görünüyor. Büyük oyun yasaların içinde. Her şey yasal! Yasalar her şey değil, demokratik değil çünkü.
14 Haziran 2014 tarihinde 29030 sayılı Resmî Gazete’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni “Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği” yayımlandı. Madde 12, Validebağ Korusu koruma mücadelesi ve eylemlerine karşı savunma aracı olarak, Üsküdar Belediye Başkanı Sayın Hilmi Türkmen tarafından basından yinelendi, biz de hatırladık böylece. Peki, ne diyor Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği bize:
(2) İmar planlarında; çocuk bahçesi, oyun alanı, açık semt spor alanı, aile sağlık merkezi, kreş, anaokulu ve ilkokul fonksiyonları takriben 500 metre, ortaokullar takriben 1.000 metre, liseler ise takriben 2.500 metre mesafe dikkate alınarak yaya olarak ulaşılması gereken hizmet etki alanında planlanabilir.
(3) Ayrıca imar planlarında; dini tesislerden küçük cami takriben 250 metre, orta (semt) cami takriben 400 metre mesafe dikkate alınarak yaya olarak ulaşılması gereken hizmet etki alanında planlanabilir. Mescitler ise yerleşik veya hareketli nüfusa göre takriben 150 metre hizmet etki alanında yapılabilir.
250 metrede bir cami sizce de çok değil mi?
Ayrıca ne diyor:
Plan yapımına yetkili idareler, plan türüne göre anket, kamuoyu yoklaması ve araştırması, toplantı, çalıştay, internet ortamında duyuru ve bilgilendirme gibi yöntemlerle kurum ve kuruluşların yanında, plan kapsamındaki bölgede diğer ilgililerin de görüşlerini alarak katılımcı bir süreç izlemekle yükümlü kılınmışlardır. (Yürürlükte ama uygulanamadı henüz… Ah!)
Daha önceki yasal düzenlemelerde, 1985 tarihli İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik ve 2001 yılında yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik birbirine benzer oranlarla nüfusa bağlı olarak kamusal yapıların kaplayacağı alan belirgin tanımlanıyordu. Şöyle ki:
Kreş + anaokulu: 1 m2/kişi;
İlköğretim: 4 – 4,5 m2/kişi
Ortaöğretim: 3 m2/kişi
Aktif Yeşil Alan: 10 m2/kişi
Sağlık Tesisi Alanları: 2 – 4m2/kişi
Kültürel Tesis Alanları: 0,5-2,5 m2/kişi
Sosyal Tesis Alanları: 0,5-1,5 m2/kişi
Halk Eğitim Merkezi: 0,4 m2/kişi
Dini Tesis Alanları: 0,5 m2/kişi
Ayrıca “Dini yapılar içerisinde yer alan tüm yapılanmalar tabloda belirlenmiş olan asgari alan kapsamında değerlendirilir.” İfadesi yer alıyordu. 2003 yılında İmar Kanununda camiden “ibadet yeri” ifadesine geçilmişken 2014’te yeniden cami, mescit sözcüklerine geri dönüldü. Ayrıca “dini tesis-dini yapı” terimi de başka ideolojik avantajlar getirmekteydi, böylece dini eğitim ve yurt gibi yapılar da kapsam içine alınacaktı.
Bu yeni yönetmeliğe göre dini tesisler, çocuk bahçesi, park, aile sağlık merkezi ve okuldan daha önceliklidir, daha sık dokuda ve daha çok adetle daha kısa mesafe aralıklarında inşa olunabilir. Burada ideolojik olarak amacın ne olduğu net olarak ortaya çıkıyor zaten. Dini eğitim alanları da camiler kapsamıyla asgariden azami kamusal yapı grubuna geçirilmiş oldu böylece. İmam Hatip Okullarının sayısının düz liseleri geçmesinin nedeni bu yasa ve onun yorumudur.
Boşluk adına camiye karşı olmak zorunluluğunda bırakıldık, heyhat!
Yeşil nöbete karşıt bir vatandaş boşlukta namaz kılarak direnişçilere cami isteğini vurguladı. Demokratik hakkını kullandı elbet, hiçbir polis ona müdahale etmedi. İbadetini bir “gösteriye” dönüştürerek yücelttiğini düşünüyordu belki de. Oysa, boşlukta namaz da kılınabileceğini güzelce göstermiş oldu bizlere. Evet…
Boşlukta birbirimizin yüzüne bakabiliriz. Doğrulabiliriz. Allah’a. Bütün tanrılara… Her neye inanıyorsak… Boşlukta biz canlılar, ağaçlar, kuşlar, insanlar biriciğiz. Yapılar aynılaştırırken. Oysa.
Ve sonsuz nedenle, boşluk her şeydir.
Validebağ Korusu her şeydir!
İstanbul’un her şeye dair son şansıdır!
————————————————
* Validebağ Gönüllüleri Kimdir?
1995 yılından itibaren Altunizade Muhtarı Cafer Koç’un öncülüğünde mahalle sorunlarını görüşmek üzere bir araya gelen Altunizade Mahallesi sakinleri, zamanla bu toplantıları düzenli bir hale dönüştürdüler. Emlak vergilerinin yüksekliği, kaldırım işgalleri gibi konularda seslerini duyurdular; komşularının takdirini ve desteğini kazandılar. 1998 yılına kadar Altunizade Yurttaş İnisiyatifi adıyla faaliyet gösterdiler. 1998 yılı sonuna doğru,Validebağ Korusu’nun bir bölümünün hastane yapılmak üzere Marmara Üniversitesi’ne tahsis edildiği haberinin duyulması üzerine, Altunizade’nin yanında, Acıbadem, Barbaros ve Koşuyolu mahallelerinden de yüzlerce yurttaş bir araya gelerek tepkilerini gösterdiler.Öğretmenevi’nde yapılan kalabalık toplantılardan birindeKoru’nun doğal SİT alanı ilan edilmesi için KK’na başvurulması kararı alındı. Aralık 1998’de 6.000’i aşkın imzayla başvuru yapıldı. SİT kararından sonraki çeşitli ihlaller, yurttaşlara bu toplantıların ve tepkilerin sürekli hale getirilmesi gerektiğini gösterdi ve Validebağ Gönüllüleri (VG) böylece ortaya çıktı. 1999 depreminden sonra afetlere karşı hazırlıklı olmanın bilincine varan VG, ilk yardım, yangın söndürme, arama kurtarma, eğitimci eğitimi gibi çok sayıda eğitim aldılar. Böylece kendilerini afetlere karşı daha hazır hissettikleri gibi, komşularının da bilinçlenmesine yardımcı oldular, eğitimler verdiler. Koru’nun korunması için çeşitli hukuki girişimlerde de bulunan VG, bu girişimleri güçlü bir şekilde sürdürebilmek için Ocak 2001’de Validebağ Gönüllüleri Derneği’ni kurdu.
** Gürer Güncan, Kampanya metninden, http://www.change.org/p/1-derece-do%C4%9Fal-sit-alan%C4%B1-olan-valideba%C4%9F-korusu-do%C4%9Fal-haliyle-korunmal%C4%B1d%C4%B1r
*** http://www.validebag.org/p/istekler.html