Manisa’nın kendisine bir belediye binası elde etmek için son 10 yıldaki 2 yarışma ve 1 ihale sürecine değinen bir yazı bu.
Yaklaşık 5 senedir zamanımın en önemli kısmını yarışmalara ayırıyorum. Yarışmayla Yap çatısı altında daha fazla yarışma açılması, açılan yarışmaların niteliğinin iyileştirilmesi ve elbette yarışmaların birer binaya, parka, kentsel düzenlemeye dönüşmesi için çabalıyorum. 2010’dan bu yana açılan tüm yarışmaların süreçlerini biraz dağınık ve kontrolsüz de olsa ele aldık, sırası geldikçe de alıyoruz. Bunlar Yarışmayla Yapılıyor etiketi altından takip edilebilir.
Aslında kısacık haber yaptığımız her bir yarışma sürecinin ne hikâyeleri olduğunu da biliyorum. Bunlardan bazılarını daha uzun haber de yaptık. İlk kez ise bir süreçle ilgili görüş yazıyorum. Manisa Belediye binası tasarım süreci kendim de içinde olduğum için yakından takip edebildiğim ve Türkiye’deki pek çok yapısal sorunu bir arada gösterebilen bir süreç olduğu için önemli.
Manisa’nın kendisine bir belediye binası elde etmek için son 10 yıldaki çabası kabaca şöyle anlatılabilir:
Yarışmanın ilanı: |
25 Kasım 2005 |
Yarışmanın ilanı: |
11 Şubat 2011 |
İhale ilanı: |
17 Haziran 2015 |
Yarışma süreçleri zaten Arkitera.com’da tüm ayrıntıları ile verildi. Bunlara yazının altındaki linklerden kolayca erişilebilir. Bilgisi Arkitera.com’da bulunmayan ihale ile ilgili EKAP’tan alınan ilan ve sonuç ekran görüntüsü ise altta:
İlk yarışma ile ikinci yarışma arasında hem arsa hem de siyasi parti değişiyor. Siyasi parti ve arsa değişikliğinin olmadığı durumlarda bile devlette sürekliliğin değil de bir öncekinin yaptıklarını görünmez kılmanın asıl olduğu ortamda ikinci yarışmanın açılma kararı anlaşılabilir.
Ancak ikinci yarışmadan sonra değişen çok az şey var: Belediye Başkanı, siyasi parti ve arsa aynı. Manisa’nın büyükşehir belediyesi statüsünü kazanması ise bu aşamadaki önemli gelişme. Öte yandan ikinci yarışmada kazanan Kerem Piker & Mehmet Can Anbarlılar tasarımı öneri oldukça esnek, rahatlıkla yapılacak düzenlemelere ve büyükşehir yapılanmasının gereksinimlerine cevap verebilecek düzeyde. Ancak idare ile 1. Ödül sahibi hiç kimsenin anlayamadığı bir şekilde uzlaşamıyorlar. Jürinin tüm uzlaştırma çabaları da sonuçsuz kalıyor.
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün’ün Mart 2016’daki kendi ifadelerinden ve Emre Arolat Architects’in Ekim 2015’te yaptıkları bir sunumdan EAA’nın da projeye dâhil olduğu anlaşılıyor. İhale sonrası EAA sürece nasıl dâhil oldu bu yazının ve de yarışma süreçlerinin konusu değil, açıkçası beni hiç ilgilendirmiyor da.
Ancak mimarlık ortamını yakında ilgilendiren şöyle bir soru sorabiliriz: EAA yarışmayla tasarlanmış bir alan için öneri sunmasa ne olurdu?
Burada iki konuyu daha vurgulamakta fayda var. Birincisi idarelerin yapılarını iyi yaptırmak istemeleri ve bunun için hem işi iyi yapacağını düşündükleri hem de ülke çapında tanınmış bir mimara teslim etmek istemeleri çok doğal. Bu doğallığın sonucu olarak da en çok aranan ve talep gören ofislerden birisi EAA olsa gerek. Yani belediyenin EAA’ya işi yaptırmak için bir taleple gittiğinden pek kuşkum yok. İkincisi ortamın Emre Arolat’la ilgili bir pas gelse de gol atsak diye beklediği de çok açık. Bu yazının ana omurgasını Emre Arolat eleştirisinin oluşturmamasını ve sistemi sorgulamaya daha fazla enerji harcamamızı umuyorum.
Bu noktada yazıyı hazırlarken yaptığım görüşmelerden şunu da aktarmam gerek: Emre Arolat, idareye işin içerisinde Kerem Piker’in de yer alması şartıyla işi kabul edeceğini belirtiyor. İşin alınmasından sonra EAA ofisinde gerçekleştirilen tasarım toplantısına Kerem Piker de dâhil ediliyor. Kerem Piker ise ilk toplantı sonrası kendi tercihi ile süreç içinde daha fazla yer almak istemiyor.
Neden idareden şikâyetçiyiz? Neden bir mimarlık ofisinden eline gelmiş olan bir işi yapmaması gibi -biraz saçma- bir beklenti içine giriyoruz?
Mimarların kendi iç hukuklarını düzenleyen bir belge olsa ve bu belgede bir meslektaşın yarışma kazandığı yer için başka bir mimarın öneri sunmasının gayri etik olduğunun altı kalınca çizilse ve yaptırımları olsaydı ne idareden ne de sonra yapılandan, ihaleyi kazanan ve uygulayanlardan hiçbir beklentimiz olmayacaktı. Ah örgütsüzlük, ah…
Meseleyi iki platformda ele almak mümkün. Bunlardan birisi meslek etiği ve bununla bağlantılı olarak örgütlenme. Ama bu işin bir de mevzuat boyutu var aslında.
Yarışma da bir ihale kabul edilecek olursa (öyle) aynı yer ve konu için iki kez ihale düzenlemek kamu zararı oluşturuyor. Hem ilk yarışmanın tüm süreçleri tüketilmiyor yani 1. Ödül sahibi ile anlaşılamadığı imza altına alınmıyor, 1.Ödül ile anlaşamayan idare 2.Ödül sahiplerine (Seden Cinasal Avcı, Ramazan Avcı) anlaşamadığını tatmin edici bir şekilde anlatan bir açıklamayla gitmiyor. Tüm bunların yerine tamamen sessizliğe bırakılan, adeta uzayda kaybolmuş bir uydu gibi salınan bir süreç ve ardından gelen ihale…
Bu yarışmanın sonu mutlu bitmiyor.
2 yorum
Bir arkaşımdan e-posta aldım, diyor ki:
“Bugün Manisa’daki Belediye Yarışma süreci ile ilgili yazını gördüm, gözüm takıldı, şöyle demişsin sonunda:
“Mimarların kendi iç hukuklarını düzenleyen bir belge olsa ve bu belgede bir meslektaşın yarışma kazandığı yer için başka bir mimarın öneri sunmasının gayri etik olduğunun altı kalınca çizilse ve yaptırımları olsaydı ne idareden ne de sonra yapılandan, ihaleyi kazanan ve uygulayanlardan hiçbir beklentimiz olmayacaktı. Ah örgütsüzlük, ah…”
Tam olarak böyle bir belge var, adı da “TMMOB MİMARLAR ODASI MESLEKİ DAVRANIŞ KURALLARI YÖNETMELİĞİ”. Madde 7 F bendi, tam olarak senin bahsettiğin madde :
“f) Mimar, daha önce kısmi ya da genel yarışması yapılmış yahut teklif alma işi idarece tamamlanarak sonuca bağlanmış ve dolayısıyla en uygun proje müellifi belli olmuş bir iş için iş sahibi tarafından daha sonra kendisine yapılan iş teklifini Mimarlar Odasına haber vermek zorundadır.””
Bu durumda iş iyice karışıyor:
– Önce işi alan zaten EAA değil ki sorunu ile baş başa kalıyoruz. İhaleyi kazanan Nokta Planlama çünkü.
– Nokta Planlama’daki mimar kimdir sorusu ortaya çıkıyor.
– EAA ile Nokta Planlama arasındaki iş hukuku nasıl bir düzlemde sorusu ortaya çıkıyor.
Ve bence hepsinden önemlisi bu konuda yarışmayı kazananın rızası olsa bile yarışması yapılmış ve sorunsuzca sonuçlanmış bir yarışmada müellif(ler)in haklarından vazgeçmesi yetecek mi sorusu ortaya çıkıyor. Aynı yer için kamunun iki kez kaynak harcamasının zararı nasıl karşılanacak sorusu ortaya çıkıyor.
Bu örnekten akademik tez çıkar, üstelik sadece mimarlık alanından değil herhangi bir disiplinden dahi. İçinde yaşadığımız ortamın tüm katmanları ile kesişen bir hikaye. Ömer zihnine eline emeğine sağlık.