Yoğunluk mu Yayılım mı? Barselona ve Atlanta’nın Çevresel Ayak İzlerinin Karşılaştırması

Barselona'nın yoğun ve kompakt yapısı ile Atlanta'nın yayvan ve düşük yoğunluklu modeli, bu paradigmatik farklılığın çarpıcı örneklerini sunmaktadır.

Şehirleşme, modern toplumların temel dinamiklerinden biri olup çevresel etkileri, şehirlerin planlanma biçimlerine göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir (Newman & Kenworthy, 1999). Günümüz metropollerinin gelişiminde iki temel yaklaşım ön plana çıkmaktadır: yüksek yoğunluklu kompakt şehirleşme ve düşük yoğunluklu yayvan şehirleşme. Barselona’nın yoğun ve kompakt yapısı ile Atlanta’nın yayvan ve düşük yoğunluklu modeli, bu paradigmatik farklılığın çarpıcı örneklerini sunmaktadır.

Giriş

Bu çalışmada Barselona ve Atlanta’nın karşılaştırmalı analiz için seçilmesinin belirli nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle, her iki şehir de yaklaşık 5-6 milyon nüfusa sahip metropoliten alanlar olarak demografik açıdan karşılaştırılabilir ölçektedir. Bu benzer nüfus büyüklüğü, şehirleşme modellerinin çevresel etkilerini incelemek için kontrollü bir karşılaştırma imkânı sunmaktadır. İkinci olarak, bu iki şehir farklı kıtalarda (Avrupa ve Kuzey Amerika) ve farklı kentsel planlama geleneklerinde bulunduğu için, coğrafi ve kültürel çeşitliliğin şehirleşme modellerine etkisini gözlemleme fırsatı vermektedir. Üçüncü olarak, Barselona ve Atlanta, kentsel gelişim tarihleri, şehir planlaması yaklaşımları ve ulaşım sistemleri bakımından zıt kutupları temsil etmektedir. Barselona, Roma dönemine uzanan tarihi merkezi ve Cerdà’nın 19. yüzyıl ızgara planından etkilenen kompakt bir yapıya sahipken, Atlanta İkinci Dünya Savaşı sonrası otomobil odaklı banliyöleşme hareketinin tipik bir örneğidir. Son olarak, her iki şehir de kendi ülkelerindeki önemli ekonomik ve kültürel merkezler olarak, şehirleşme modelleri ile sürdürülebilirlik arasındaki ilişkiyi anlamak için önemli vaka çalışmaları sunmaktadır.

Yoğun şehirleşme modeli, arazi kullanımını optimize ederek emisyonları azaltma potansiyeline sahip olup, toplu taşıma sistemlerinin etkinliğini artırabilmektedir. Buna karşın, yayvan modeller daha fazla arazi tüketimi ve bireysel ulaşım araçlarına bağımlılık nedeniyle yüksek emisyonlarla ilişkilendirilmektedir (Ewing & Cervero, 2010). Bu iki model arasındaki tercih, sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel dinamiklerden de etkilenmektedir.

Bu araştırma, nüfus büyüklüğü bakımından benzer olan Barselona ve Atlanta şehirlerini karşılaştırarak, farklı şehirleşme tiplerinin çevresel ayak izlerini, ulaşım kolaylığını ve yaşanabilirlik faktörlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın temel araştırma sorusu şudur: Yoğunluk ve yayılım modelleri, çevresel etkiler, ulaşım sistemleri ve kentsel yaşanabilirlik açısından nasıl farklılıklar göstermektedir ve bu farklılıkların sürdürülebilir şehir planlaması için öğretileri nelerdir?

Şehirleşme Modelleri ve Kentsel Yapılar

Barselona, İspanya’nın Katalonya bölgesinin merkezi olarak, tarihsel dokusunu koruyan ve Cerda’nın ünlü Eixample planıyla genişleyen yoğun bir şehirleşme modeli sergilemektedir. Kentin dokusu, ızgara şeklinde düzenlenmiş bloklar ve sınırlı yükseklikteki binalardan oluşan kompakt bir yapıya sahiptir. Bu yapı, yüksek nüfus yoğunluğunu (16,000 kişi/km²) desteklerken, karma kullanımlı mekânların yaygınlığı ile karakterize edilmektedir.

Atlanta ise Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde yer alan, otomobil odaklı bir kentsel yayılma modeline sahip metropoldür. Kentin gelişimi, İkinci Dünya Savaşı sonrası banliyöleşme hareketinin tipik bir örneğidir ve düşük yoğunluklu (1,800 kişi/km²) yerleşimlerle geniş bir coğrafi alana yayılmıştır. Merkezi iş alanları ile konut bölgeleri arasındaki belirgin ayrım, uzun mesafeli günlük seyahatleri zorunlu kılmaktadır.

Sera Gazı Emisyonları ve Karbon Ayak İzleri

Şehirleşme modellerinin çevresel etkileri en belirgin şekilde sera gazı emisyonlarında gözlemlenebilmektedir. 2017 yılı verilerine göre, Barselona’nın toplam emisyonları 6,5 milyon ton CO2 eşdeğeri (kişi başı 4,06 ton) olarak ölçülürken, Atlanta’nın emisyonları 9,45 milyon ton (kişi başı 19,8 ton) olarak raporlanmıştır (Ajuntament de Barcelona, 2017; City of Atlanta, 2017). Bu dikkat çekici fark, iki şehrin ulaşım sistemleri ve enerji kullanım alışkanlıklarının bir yansımasıdır.

Barselona’nın düşük emisyon değerleri, kapsamlı toplu taşıma ağı (metro, otobüs, tramvay) ve yürünebilir kent dokusu sayesinde bireysel araç kullanımının sınırlı olmasıyla açıklanabilir. Newman ve Kenworthy’nin (1999) çalışmasında vurgulandığı gibi, kompakt şehir yapısı, ulaşım emisyonlarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Buna karşılık, Neredeyse Barselona ile aynı uzunlukta Metro ağına sahip Atlanta’nın yüksek emisyonları, şehrin yayvan yapısının doğurduğu araba bağımlılığına işaret etmektedir. Barselona’da 99 Km’lik bir metro ağı varken Atlanta’da bu rakam 74 Km’dir. Buna karşı Barselona’da konutlardan 600 m yürüme mesafesi ile metroya erişim oranı %60 iken Atlanta’da bu rakam %4’tür.(Bertaud 2014) Atlanta’da ortalama bir sakin, günlük aktiviteleri için önemli mesafeler kat etmek zorunda kalmakta ve bu durum, toplu taşıma ağının yetersizliği ile birleşince, emisyonları artırmaktadır

Biyolojik Çeşitlilik ve Yeşil Alan Yönetimi

Barselona, 2021-2030 Doğa Planı çerçevesinde yeşil alanlarını kent yüzeyinin %35’ine çıkarma hedefiyle biyolojik çeşitliliği desteklemektedir (Interlace Hub, 2021). Kent içi ekosistemler, stratejik olarak planlanan yeşil koridorlar ve kentsel bahçeler aracılığıyla korunmaya çalışılmaktadır. Ancak, kentin kompakt yapısı, geniş doğal alanların korunmasını zorlaştırmaktadır.

Atlanta ise kentsel ormanları ve parkları ile önemli habitatları koruma potansiyeline sahiptir. Georgia Audubon (2023) verilerine göre şehir, zengin kuş türleri ve diğer yaban hayatı için önemli bir sığınak sunmaktadır. Bununla birlikte, Atlanta’nın biyoçeşitlilik koruma planları, Barselona’ya kıyasla daha az sistematik bir yaklaşım sergilemektedir. Yayvan kentsel yapı, habitat parçalanmasını artırırken, geniş alanların korunması için fırsatlar da sunmaktadır.

Ulaşım Sistemleri ve Erişilebilirlik

Barselona’nın kapsamlı toplu taşıma sistemi (12 metro hattı, 150’den fazla otobüs hattı, 200 km’yi aşan bisiklet yolu), kentsel hareketliliğin temelini oluşturmaktadır (Barcelona Turisme, 2023). Bu sistem, bireysel araba kullanımını azaltarak trafik sıkışıklığını minimize etmekte ve kentte yaşayanların günlük ihtiyaçlarına erişimini kolaylaştırmaktadır. Kompakt kent yapısı, yürüme ve bisiklet gibi aktif ulaşım modlarını teşvik etmektedir.

Atlanta’da ise Metropolitan Atlanta Rapid Transit Authority (MARTA) sistemi, kentin geniş yüzölçümüne kıyasla sınırlı bir kapsama alanına sahiptir. 2022 yılında toplu taşıma kullanım oranı yalnızca %4,5 olarak belirlenmiş olup, kentin sakinleri büyük oranda özel araçlara bağımlıdır (MARTA, 2022; Wikipedia, 2023). Bu durum, trafik sıkışıklığını ve emisyonları artırırken, düşük gelir gruplarının hareketliliğini kısıtlamaktadır.

Barselona’nın kompakt yapısı ulaşım kolaylığını ve erişebilirliği arttırırken Atlantanın yerleşimi ulaşım kolaylığını ve erişebilirliği negatif etkilemektedir.

Kentsel Yaşanabilirlik ve Çevresel Konfor

Barselona’da Park Güell ve Montjuïc gibi merkezi yeşil alanlar, kent sakinleri için erişilebilir rekreasyon imkânları sunmaktadır. Ancak, kişi başına düşen yeşil alan miktarı 6,82 m² ile Avrupa Birliği’nin hedeflediği 26 m²’nin oldukça altındadır (Oppla, 2017). Yüksek yoğunluklu yapılaşma, yeşil alanların genişlemesi için sınırlı imkânlar sunmaktadır.

Atlanta’da ise Piedmont Park ve BeltLine projesi gibi geniş yeşil alanlar yaygın olmakla birlikte, bu alanlara erişim genellikle araba kullanımını gerektirmektedir (BeltLine, 2023). Kent dokusunun dağınık yapısı, yeşil alanların daha geniş olmasına olanak sağlarken, bu alanlara herkesin eşit erişimini zorlaştırmaktadır.

Gürültü kirliliği açısından değerlendirildiğinde, Barselona’da nüfusun %57’si Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği gürültü seviyelerinin üzerinde yaşamaktadır. Bu durum, yoğun trafik ve turizm aktivitelerine bağlanmaktadır (The Guardian, 2022). Atlanta’da ise gürültü kirliliği, ana otoyollar ve dünyanın en işlek havalimanlarından biri olan Hartsfield-Jackson Havalimanı çevresinde yoğunlaşmakta, ancak kent geneline Barselona’daki kadar yaygın bir etki göstermemektedir (WABE, 2017).

Turizm ve Dış Faktörlerin Etkisi

Şehirleşme modellerinin çevresel etkilerini değerlendirirken dikkate alınması gereken önemli bir dış faktör, turizmdir. Barselona’da turizm faaliyetleri, kentin toplam karbon emisyonlarının %95,6’sını oluşturarak beklenmedik bir çevresel baskı yaratmaktadır (Ortiz et al., 2019). Bu durum, kentin kendi sakinlerinin yaşam tarzından kaynaklanan düşük emisyonları gölgelemektedir.

Atlanta’da ise turizm, Barselona’daki kadar baskın bir çevresel etki yaratmamakta, ancak kongre ve iş seyahatleri nedeniyle önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Kentin yayvan yapısı, turizm faaliyetlerinin çevresel etkilerini geniş bir alana yaymaktadır.

Kentsel Planlama Politikaları ve Sürdürülebilirlik Stratejileri

Barselona, “Superblocks” projesi gibi yenilikçi kentsel planlama girişimleriyle, kompakt yapısını daha sürdürülebilir hale getirmeye çalışmaktadır. Bu projeler, araç trafiğini sınırlandırarak, yaya ve bisiklet kullanımını teşvik etmekte ve yeşil alanları artırmayı hedeflemektedir. Kentin iklim değişikliği eylem planı, emisyonları 2030 yılına kadar %50 azaltmayı öngörmektedir.

Atlanta ise “Atlanta BeltLine” projesi ile eski demiryolu hatlarını yeşil koridorlara dönüştürerek, kent içi bağlantıları güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte, şehrin yayvan yapısını temelden değiştirmek yerine, mevcut yapı içinde sürdürülebilirliği artırmaya yönelik adımlar atılmaktadır.

Tartışma ve Sonuç

Bu araştırma, Barselona’nın temsil ettiği yoğun şehirleşme modelinin genellikle daha düşük bir çevresel ayak izi sunduğunu, ancak yerel ölçekte hava kirliliği ve gürültü gibi baskılar yarattığını ortaya koymaktadır. Öte yandan, Atlanta’nın yayvan şehirleşme modeli, yüksek emisyonlar ve arazi tüketimiyle geniş ölçekli çevresel etkiler üretirken, kirliliğin geniş bir alana yayılması sayesinde yerel yoğunlukları hafifletebilmektedir.

Barselona’nın yoğun şehirleşme modeli, Atlanta’nın yayvan modeline kıyasla çevresel etkiler ve toplumsal kriterler açısından daha elverişli görünmektedir. Düşük emisyonlar, kapsamlı toplu taşıma sistemi ve merkezi yeşil alanlar, Barselona’yı çevresel sürdürülebilirlik ve yaşanabilirlik açısından üstün kılmaktadır. Atlanta ise yayvan yapısıyla yüksek çevresel maliyetler ve ulaşım zorlukları sunarken, Barselona’nın modeli, yerel sorunlara (hava kirliliği ve gürültü) rağmen daha yüksek bir yaşam kalitesi sağlamaktadır. Sonuç olarak, Barselona tarzı yoğun ve kompakt şehirleşme, düşük emisyonlar, etkili toplu taşıma sistemi ve erişilebilir yeşil alanlarıyla sosyal ve çevresel açıdan yaşamaya daha elverişli bir model sunmaktadır.

Sürdürülebilir kent planlaması için her iki modelin güçlü yönlerinden faydalanılabilir. Barselona’nın toplu taşıma sistemleri ve karma kullanımlı mekân organizasyonu, kentsel hareketliliği teşvik ederken emisyonları azaltmada etkili stratejiler sunar. Ancak, turizm kaynaklı baskılar ve yoğunluktan doğan kirlilik gibi sorunların yönetimi iyileştirilmelidir. Atlanta örneğinde ise ulaşım alışkanlıklarının dönüştürülmesi ve toplu taşıma ağının genişletilmesi, çevresel etkileri azaltmak için kritik öneme sahiptir.

Gelecekteki kentsel gelişim için, yoğunluk ve yayılım modellerinin avantajlarını birleştiren hibrit yaklaşımlar değerlendirilebilir. Örneğin, toplu taşıma odaklı gelişim (Transit-Oriented Development), istasyon çevrelerinde yüksek yoğunluklu karma kullanımlı alanlar oluştururken, bu merkezler arasında yeşil alanlarla zenginleştirilmiş düşük yoğunluklu bölgeler tasarlayabilir. Bu tür bir yaklaşım, hem çevresel sürdürülebilirliği hem de toplumsal yaşanabilirliği dengeleyebilir.

Bu araştırma, şehirleşme modellerinin çevresel etkilerini anlamanın, sürdürülebilir kentsel gelişim politikaları için temel bir zemin oluşturduğunu göstermektedir. Şehirler, karbon ayak izlerini azaltırken yaşanabilirliği artırmak için yerel koşullarına ve kültürel bağlamlarına uygun stratejiler geliştirmelidir. Gelecekteki çalışmalar, iklim değişikliğine uyum, sosyal eşitlik ve ekonomik sürdürülebilirlik gibi boyutları da kapsayacak şekilde genişletilerek bu bulgular derinleştirilebilir.

Kaynakça

Barselona Şehrinin Gelişimi

Etiketler

Bir yanıt yazın