Beykent Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi Aslı Uzunkaya, gönüllü öğrenciler Ahmet Aybar, Sevde Hırçın ve Şevval Yalçın ile uzaktan eğitim sürecini belgeliyor.
Mimarlık eğitimi ortamı disiplinin araçları ve ortamı üzerinden şu an yaşadığımız sürece nasıl tepki veriyor?
Mimarlığın ilk kez bir tasarım eylemi olarak görüldüğü ve temsilin ilk ortaya çıktığı dönemlere ait düşüncelerin aksine insan sıralı biçimde önce düşünüp, tasarlayıp sonra bunları tek tek aktarmaz; düşünce bu aktarım aracıyla oluşur ve gelişir. Bu bağlamda mimari tasarımda aracın ve ortamın asıl rolü, düşünme eylemini desteklemektir. Bu araçlar ve ortam, şu anki temel odakla atölyeler, aynı zamanda tasarım sürecinin kurgulanmasına, öğrencinin zihninde oluşanı somut bir temsil ile ortaya koymasına ve kendini ifade biçimini tanımasına da hizmet eder. Üretme ve tasarlamaya ek zihindeki örtük bilgiyi açıklama, paylaşma, ifade yolunu karakterize etme ve tepkileri görerek ilerlemeye yönelik ihtiyacını karşılar. Disiplin olarak mimarlığın nicel verilerden ve maddesel ortamdan ayrıldığı önemli noktalardan birinin bu etkileşim olduğunu söyleyebiliriz.
Peki mimarlık öğrencisi neden bu etkileşime ve ortama ihtiyaç duyar? Tasarlamayı pratik ettiğimiz ve mimarlık üzerine düşünme alışkanlığı edindiğimiz bu ortamdan uzaklaşınca öğrenciyi neler bekler? İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç temsil araçları kadar öğrenme, iletişim ve hatta düşünme araçlarını ve yollarını da şekilllendirebilir mi?
Formel olarak mimarlığa başlangıç noktası olarak kabul edilen proje stüdyoları üretim, tasarlama ve kritikler üzerinden ilerler. Bu ilerleyiş sadece yürütücü ve öğrenci olarak iki uç noktası olan sabit bir eksende gerçekleşmez. Öğrencilerin birbirlerini izlemeleri, eleştirmeleri, yorumlamaları ve belki de birbirlerini kendilerine erişme-aşma noktası olarak görmeleri atölyedeki besleyici etkileşimlerdendir. Kullanıcı, bu çerçevede öğrenci ve yürütücü, ve mekân etkileşimi teması deneyim ve anlamlandırma süreci temelinde; odağında ‘orada olma hissi, yaşamayı deneyimleme ve belki de aidiyet’ kavramlarını barındırır. Ve kullanıcıların tümüyle bağlantı kurmak bu alanın yetenekleridir. Şu an mecburen* kullandığımız bu ortamda ise ihtiyaç duyulan bu yüz yüze etkileşim oldukça azalmış ve belki de yön değiştirmiş durumda. Birebir diyaloglarda yani yürütücü ve öğrenci iletişiminde sorun oluşturmasa dahi atölyedeki birarada üretme, birbirlerini eleştirme, gözlemleme, fikir verme ve ortamdan beslenmenin kimi altyapı sorunları vs. sebebiyle eksik kaldığını söylemek mümkün.
Peki bu ortamın kabulü ve hızlıca deneyimlenip tepki verilerek artıya çevrilmesi mümkün müdür?
Yapma esnasındaki düşünme, o anki tepkiler ve kişinin izlediği yol ile ilgili olarak Schön** sadece sezgisel olmayıp, kişinin süreç esnasında da öğrenip geliştirebildiği durumları eylem anında yansıma olarak nitelendirir. Bu düşünce ve eylem biçimi süreçte tepki vermek, o anın içindeyken hızlıca doğru olanı bulmak ve yapmak şeklinde görülür. Mimarlık öğrencisi de atölyede bir aradalığı deneyimlerken aslında içinde bulunduğu ortamı, değişkenleri, maddi veya manevi durumları algılar, sindirir ve bu göre cevap verir. Sürece veya sonuç ürüne dair çeşitliliğe olanak sağlayan kişisel ve örtük olan bilgiyi geri beslemeli olarak zamanla biriktirir. Verileri toplar, kendi zihnine adapte eder ve tasarım halinde bir üretime yani yeni bir tür bilgiye dönüştürür. Bu noktada bu ortamdan kopmak proje üretiminden ziyade öğrencinin bu dönemde aldıkları, biriktirdikleri ve kendine ait bir süreç kurgusu geliştirip geliştiremediği üzerine önem kazanır.
Fark edilmesi, tanımlanması ve aktarımı zaten zor olan bu durum etkileşim çarklarının azaldığı böyle bir ortamda hangi yollarla mümkün olabilir?
Bauman’a*** göre içine doğacağımız toplumu seçemeyiz ve bize sunulanlara verebileceğimiz sadece iki tür tepki vardır: zevk almak ve korkmak… Bauman yaşamak için güvenli bir liman bulunamayacağı görüşündedir çünkü bugün güvenli olanın kısa bir süre sonra modernleştirilip, tüketim mekanına dönüştürüleceğinden emindir. İçinde bulunduğumuz döneme zevk almak tabiri her ne kadar uymasa da bir şekilde mevcut duruma ayak uydurma çabasında olduğumuzu söylemek mümkün. Henüz net bir fikir beyan etmek için erken olsa da içinde bulunduğumuz süreçte ortamı, araçları hızlıca kavrayıp, kimi kısıt gibi görülen durumları üretime çevirmeye çalışmak izleyeceğimiz yol olacak gibi duruyor. Var olabilmek için ayak uydurmamız gereken bu dönemde; ve tüm bu sorular ve düşünceler bağlamında uzaktan eğitim ortamı ve atölye ortamı üzerinden, içinden geçtiğimiz ve ilk kez deneyimlediğimiz bu süreci tanımlamak ve hatta anlamak gerekiyor. Tepki vermenin bir yolu da sindirerek ve biriktirdiklerimizi göz önünde bulundurarak durumu içselleştirmemize dayanıyor. Bu durum bana belki de bu zoraki durumun bizlerin aslolanın mimarlık eğitiminin sunulduğu mekânı deneyimleme ve karşılıklı etkileşime ek aslında öğrenciyi ön plana çıkaran almaya, yorumlamaya ve dönüştürmeye yönelik bir arayışa geçmemiz için bir adım olabileceğini düşündürüyor.
Mimari tasarım eğitimi uzaktan ya da birebir atölyeden eğitim farketmeksizin çözüm ve sonuç ürün üretimi odaklı olmaktan çok; anlama, tanımlama ve tasvir etme odaklıdır. Bu savunu bağlamında henüz Ahmet Aybar, Sevde Hırçın ve Şevval Yalçın’dan oluşan üç öğrencilik atölyemiz gün be gün bu uzaktan eğitim ortamındaki deneyimlerini belgeliyor. Zamanla artmaya, değişmeye, gelişmeye, katılımcılarının farklılaşmasına; ve bu yolla evrilmeye açık bir halde. Tepki vermeden önce anlamak, sindirmek ve tanımlamak güdüsüyle yaşadığımız bu süreci belgelemeyi ve tepkinin altyapısını oluşturmayı hedefliyor.