100 Cami Hikaye

İstanbul'un siluetinin mühürleri olarak tanınan 100 cami bir kitapta toplandı. Kültür A.Ş'nin İstanbul'un Yüzleri projesi kapsamında yayımlanan kitapta, şehrin birbirinden güzel yüz camisinin hikâyesi ve özellikleri anlatılıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Ramazan ayının arefesinde, estetik ve zarafetleriyle İstanbul siluetine mührünü vuran 100 önemli camiyi anlatan rehber niteliğinde bir eser yayımladı. İstanbul camileri konusunda yaptığı özel araştırmalarla dikkatleri üzerine çeken sanat tarihçisi Berica Nevin Berberoğlu tarafından hazırlanan kitapta, 717 yılında ilk ezan sesinin yükseldiği Arap Camii, Mimar Sinan’ın eşsiz mimarlık örneği olan Süleymaniye ve Osmanlı’nın son şaheseri Sultanahmet Camii başta olmak üzere 100 önemli cami tanıtılmış. Özellikle Osmanlı döneminde inşa edilen camilerin ilginç hikâyelerinin de yer aldığı kitapta, İmparatorluk döneminde İstanbul’un her semtinin merkezine inşa edilen, dış estetiği kadar içindeki işlemeleri, halıları ve dayanıklılıkları ile şehrin sembolü haline gelen camilerin estetik ve teknik özellikleri anlatılıyor. İşti bu hikayelerden birkaçı.

Üzerinde Kuş Uçmuyor

Gerçek ismi Şemsi Paşa Camii olan ve Üsküdar sahilde bulunan camiinin ismine dair ilginç rivayetler aktarılıyor. Söylenenlere göre, camiye Kuşkonmaz denmesinin bir başka nedeni de Şemsi Paşa’nın kişiliğiyle ilgili. Fazlasıyla titiz bir kişi olan Şemsi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindeymiş. Zaman zaman şakayla karışık atışırlarmış. Şemsi Paşa bir gün Sokullu’ya, “Sokullu, camini kuşlar pislemiş” diye takılınca, “Gökyüzüne açık olan her yer kuşların pislemesine müsaittir” cevabını almış. Paşa, cami yaptırmaya karar verince Sokullu’nun sözü aklına gelmiş. Mimar Sinan’a giderek, “Bana öyle bir yerde cami yap ki üzerine kuşlar pislemesin” demiş. Sinan, iyi bir araştırmadan sonra kuzey- güney rüzgârlarının kesiştiği bu noktayı bulmuş.

Ekmek Kırıntısından Muhteşem Bir Şahesere

Valide Camii olarak bilinen caminin tam ismi ise müftülük kayıtlarına göre “Nurbanu Sultan Valide-i Atik Camii” olarak geçiyor. 3. Murad’ın annesi Nurbanu Sultan tarafından 1570’lerde Mimar Sinan’a yaptırılmış cami. Bir rivayete göre; Nurbanu Valide Sultan sofradaki ekmek kırıntılarını avucuna toplar ve onları yermiş. Bu durum, gelini Safiye Sultan tarafından yadırganır ve eşi Sultan III. Murat’a şikayet konusu olurmuş. Bir yemek davetinde annesinin bu hareketini gören III. Murat, annesine sert bir dille avucunu açmasını söylemiş. Nurbanu Sultan avucunu açtığında, o ekmek tanecikleri oğluna ve gelinine birer inci gibi görünmüş. Şaşkınlığa uğrayan ve annesine karşı mahcup duruma düşen III. Murat bu eziklikle Mısır Seferi’ne çıkacağı sırada annesinden helallik istemiş, Nurbanu Sultan da hakkını helal etmesi için; kendi adına bir külliye yaptırmasını ve içersinde herşeyin bulunmasını söylemiş. Mısır Seferi’nden başarıyla dönen III. Murat annesine vermiş olduğu sözü yerine getirmek üzere eseri nereye yaptırmak istediğini sormuş. Annesi de başındaki yemeniyi çıkarıp rüzgara karşı bırakmış. Yemeni uçmuş ve şu anda caminin bulunduğu arazinin içerisinde bir ağaca takılı olarak bulunmuş. O devrin en gözde mimarı Mimar Sinan eserin yapılacağı yere davet edilmiş ve zemini uygun görüp, muhteşem eseri buraya yapmaya karar vermiş.

Bizi Sevenler Denizde Boğulmasın!

Üsküdar’da bulunan camiyi, Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa’nın kızı Ayşe Hanım Sultan Yaptırmıştır. Eser 1594 tarihinde Aziz Mahmud Hüdaî Efendi adına yapıldığından, bu isimle anılmaktadır. Aziz Mahmud Hüdaî Efendi Camii, bir bakıma Hırka-i Şerif ‘in Fatih’e kattığı manevi zenginliğin bir benzerini Üsküdar’a katmış. 3. Murat ve 1.Ahmed’in saygısını kazanan Aziz Mahmut Hüdayi’nin sevenleri için şu duası meşhurdur: “Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin.”

Boğazın Manevi Bekçileri

Beşiktaş’ta, Çırağan Sarayı’nın arkasındaki yamaçta,Yıldız Korusu girişinin Ortaköy tarafındadır. Cami,tevhidhane ve tekkesinin, Yıldız sırtlarından sahile kadar uzandığı bu külliye, 1538’de inşa edilmeye başlanmış. Banisi, 16. yüzyıl ileri gelenlerinden Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olan Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi’dir. İstanbullu denizciler Boğaz’ın dört manevi bekçisi olduğuna inanırlar. Bunlar Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’da Yuşa Aleyhisselam, Sarıyer’de Telli Baba ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi’dir.

Yahya Efendi’nin Dergahına Bir Fıçı Şarap

Yahya Efendi’nin dergâhına denizciler sık gelir, giderler.Karadeniz’de amansız bir fırtınaya yakalanan Apostol adlı Rum, zor anlarında “Aman Ya Rabbi!” der, “Şu sıkıntıdan bir kurtulayım, Yahya Efendi’nin dergâhına en pahalısından bir fıçı şarap…” O telâşede Müslümanların şarap içmedikleri hatırına gelmez. Yine aynı dalgınlıkla fıçıyı dergâha getirir. Müridler bu işe bayağı bozulurlar. Hatta içlerinden ters ters bakanlar olur. Apostol yaptığı gafın farkına vardığında, çok geçtir. Tam fıçıyı açmakla, kaçmak arasında tereddütler geçirdiği anda Yahya Efendi görünür. Aman efendim! Niye zahmet ettiniz der, Hadi açın da misafirlerimizin ağzı tatlansın! Garibim fıçıyı korka korka açar, ama içinden mis gibi nar şerbeti çıkar. Büyük veli onu mahçup etmez, hatasını kerametiyle örter. İşte bu tavır üzerine Rum gemici Ey yol güneşi Vallahi senin dinin haktır diyerek Müslüman olur.

Nigoğos Balyan’dan Narin Bir Cami

Ortaköy Camii Boğaziçi’nin Rumeli yakasında yükselen 19.yüzyıl camilerindendir. Cami, Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan’a 1853 yılında inşa ettirilmiştir. Büyük Mecidiye Camii olarak da bilinen yapı Neo Barok mimarisinin en güzel örneklerinden. 1960’larda önemli bir onarımdan geçti. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü önemli bir restorasyon projesi olarak bilinen çalışmalarda 64 fore kazık, cami beden duvarları boyunca karşılıklı olarak kullanılarak ve çimento şerbeti enjekte edilerek zemin takviye edildi. Duvar araları oyularak içinden demir putreller geçirildi ve askıya alınmış olan kubbe sökülerek yerine özgün kubbe formunu elde etmek üzere iki ince betonarme kabuk yapılarak kubbe yenilendi.

Mimari Sırlar Aklı Zorluyor

İstanbul’un simgelerinden olan camileri anlatmak kuşkusuz çok zor. İçerisinde bin bir türlü hikaye barındıran bu camilerin bazılarının yapılış öyküsü, bazılarınınsa bulunduğu konum ilgi çekiyor. Kimilerininse mimari sırları akıl sınırlarını zorluyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın