O gün doğanlar bugün 32 yaşında…
“Genç” nüfus, 12 Eylül 1980’deki “Faşist Darbe”nin insanlık dışı uygulamalarla başlattığı ‘yeni dönem(!)’i ya kitaplardan ya da ana-babalarının anlattıklarından biliyor.
Dahası darbeyi işleyen öykülerin, romanların, filmlerin, hatta dizilerin çoğu yazar ve yönetmenleri de ya henüz doğmadıkları ya da “bebek”lik yıllarındaki olanı biteni yorumlama çabasında…
Generallerimiz neden öylesine zalimleşmiş; hangi gerekçeyle “vahşi” kapitalizmin “acımasız komutan”larına dönüşmüşlerdi?
Yanıtı için faşizmin “sivil kurmaylar”ını da anımsamaları gereken; ancak bunu bil(e)meyen kimi “genç aydınlar”ımız, onca yıl sonra bile “askeri lider”lerin yargılanmasını “demokratikleşme” sanıyor; övgüler düzülen o ‘sivil lider’leri, dahası “izlerinde yürünmesi”ni sorgulamadıkları için de faşizmi sömürgecilerin değil, sadece “askerlerin marifeti” olarak gösterenlerle pek iyi anlaşıyorlar…
“Beslemek yerine asma”nın yeğlendiği ‘darbe hukuku’nun sivil kurmayları “demokrasi önderi” sayılıp kutsanırken, aynı hukukun “silah”lı güçlerini sorgulamakla yetinmenin “nasıl bir sivilleşme” olduğunu düşünen “yaşlı kuşak” ise artık kafayı yemek üzere…
Darbenin 32’nci yılında yargılanan Evren ve yaşayan ‘Konsey’ generalleri “Madem suçluyuz, bizim yasalarımız neden hâlâ kaldırılmadı” derlerse, şimdiye kadar iktidar olmuş tüm partiler yasamadaki bu “faşizan”lıklarını acaba nasıl açıklayacaklar?
“Darbecileri sevmiyor, hukuklarını beğeniyoruz” mu diyecekler?
Bizler, çevreye ve kültürel mirasa duyarlı herkes, yıllardır, işte bu pek beğenilen 12 Eylül yasalarına karşı direniyoruz… Çünkü kentlerimiz, kıyılarımız, ormanlarımız, tarım alanlarımız, tarihi ve doğal sitlerimiz, hatta göllerimiz, akarsularımız… 12 Eylül’ün yağmacı yasalarıyla beslenen “talan ve pazarlama politikaları”nın tahribatını yaşıyor.
Örneğin ’82’den kalma ‘Turizmi Teşvik Kanunu’, iktidarların sağladığı “ayrıcalıklı imar hakları”yla kentlere üşüşen “rant kuleleri”nin ve kıyıları kapatan çok yıldızlı “soygun tesisleri”nin yasal dayanağıdır.
Şehircilik ilkeleri yerine “rant beklentileri”ni gözeten bu faşist yasa “sivil”lerce o denli sevildi ki, kaldırılması bir yana, ayrıcalıklı imarları daha da kolaylaştıran değişikliklerle hep el üstünde tutuldu.
Yine 12 Eylül’ün “imar affı” düzenlemelerinden “Islah İmar Planı” yasaları da kaçak kentleşmeyi “aklayarak ödüllendirmek” anlamına gelen “gecekonduların apartmanlaşması”nı başlatmıştı…
Bugünkü “kentsel dönüşüm”e hukuksal ve “fikri” temel oluşturan bu yasalarla kentler, ‘inşaat-emlak tacirleri’ne teslim ediliyor. O kadar ki artık belediyeler de “yetkisiz” kılınarak, 12 Eylül’de bile akla gelmeyen “kurnaz”lıklarla imar yağmasını doğrudan “merkezi yönetim” planlıyor.
Bütün bunların, TBMM’de kabul edilen “kanun”larla değil, Bakanlar Kurulu’nca gizlice imzalanan “KHK”lerle yasalaşması ise faşizmin daha “kıdemli”sine dayanıyor. “12 Mart 1971 Muhtırası”yla icat edilen ‘KHK yöntemi’nde 40 yılın rekorları kırılıyor.
Sözün özü 32 yıl önce TBMM’yi darbeyle lağveden generaller sorgulanırken, tek başlarına onayladıkları faşizm yasaları yürürlüktedir. Bunun “sivil” sorumlularından da hesap sorulmayan bir yargılama, demokrasiye değil, aynı faşizmin “sürdürülebilir talan” hedefine hizmet edecektir.