17. Yüzyılda Yapı Tipleri Nasıl Adlandırılıyordu?

Sultanahmet Camisi'nin mimarı Sedefkar Mehmed Ağa’nın yaşamı ve eserleri üzerine kaleme alınan bir 17. yüzyıl eseri olan Risale-i Mimariyye’de Cafer Ağa, yapı tiplerini bir sözlük şeklinde incelemiştir.

Arapça, Farsça ve Türkçe karşılıkları verilen terimler dönemin yapı tipolojileri, dildeki değişim ve zamanla farklılaşan kullanımlar sonucu terimlerdeki kullanım değişikliği açısından bize fikir vermektedir.

Döneminin yapı tiplerinin hemen hemen hepsine değinen yazar, aynı zamanda alt birimlerini de sözlüğüne dahil etmiş, sözlük Arapça, Farsça ve Türkçe açıklamalar şeklinde ele alınmıştır. Günümüze kıyasla bazı yapı tiplerinde farklılaşma olmakla birlikte genel olarak kullanılan terimler aynı şekliyle kalmış görünmektedir.

Risale-i Mimariyye’nin 11. bölümünde yer alan yapı tipleri

Jami (cemaatsel ibadetin yapıldığı büyük müslüman mabedi), Farsça mazgit-i azina, Türkçe cami-i şerif‘tir.

Masjid (cemaatsel ibadetin yapılmadığı çoğu minaresiz küçük cami), Farsça sajdagah (secde edilen yer), Türkçe mescid‘dir. Yazar daha önceden Türklerin mezgit terimini kullandığını belirtmektedir.

Camide yer alan birimler:
Manara, Farsça jay-i bang-i namaz, Türkçe ezan okunacak yer‘dir. Günümüzde terimin Arapçasından gelen minare kullanılmaktadır.

Shurafa, Farsça kungura, Türkçe şerefe olarak adlandırılmıştır.

Minbar, Farsça ve Türkçede ortak terim olarak minber kullanılmaktadır.

Mihrab, Farsça jay-i imam, Türkçede imam yeri teriminin kullanıldığını fakat döneminde artık “mihrab” kelimesinin kullanımda olduğunu belirtmektedir.

Mahfil, Farsça jay-i anjuman-i hafizan, Türkçe hafızların derneği yeri diye geçmektedir. Mahfiiler için “hünkar” ya da “müzezzin mahfili” gibi ayrıştırmalar yapılmaması dikkat çekicidir. Mahfil aynı zamanda Farsça jay-i marden, Türkçe erler derneği yeri (erkeklerin buluşma yeri) olarak başka bir terim olarak kullanılmıştır. Bu terimin kadınlar için olan karşılığı ise Arapça matam, Farsça jay-i anjuman-i zanan ve Türkçe avretler yeri‘dir.

Bunun yanısıra kubba, Farsça gunbad, Türkçe kubbe; Arapça alem, Farsça sanjak, Türkçe alem terimlerine yer verilmiştir.

Cafer Efendi, Arapça harim, Farsça çevre, Türkçe havlı olarak tanımladığı “avlu” terimini duvarlı yer, iç havlı ve taşra havlı (dış avlu) şeklinde üç farklı çeşidiyle de incelemiştir.

Musalla, Farsça namazgah ve Türkçe namaz kılınacak yer olarak geçmektedir. Yazar ayrıca Türkçe’de bayram musallası ve çeşme musallası gibi birleşik kullanımların olduğunu belirtmektedir.

Madrasa, Farsça jay-i dars guftan, Türkçe ders diyecek yer olarak ifade edilmiştir. Günümüzde Arapça’dan gelmiş olan “medrese” kullanımdadır.

Zawiya, Farsça khanakah, Türkçe, zaviye ve tekye olarak tanımlanmıştır. Hasol’a göre “zaviye”; dervişlerin ikamet etmediği küçük tekkedir. “Hankah/hanekah” ise eskiden gezginlerin ve yoksul yolcuların barındıkları, misafirhane niteliğindeki tekkeye verilen isimdir . “Tekke” ise birçoğunun sürekli olarak ikamet ettikleri tarikat adamlarının toplanıp ayin yaptıkları yer olarak geçmektedir (Hasol, 2005: 201, 451, 503). Bu durumda Cafer Efendi’nin dönemi itibariyle yapı tipleri farklı kullanımlardan dolayı, aynı işleve sahip yapı olmaktan çıkmışlardır.

Şawma‘a, Farsça jay-i parsayan, Türkçe zahid ve abidler yeri (Sofu ve müminler için manastır işlevi gören mekan) olarak incelenmiştir.

Cafer Efendi’nin “konut” ve türevlerine yaklaşımı günümüze kıyasla oldukça ilgi çekicidir. Çok çeşitli konut tanımlamalarının yanısıra, ev ve saray arasında bir fark gözetmemiş ve evin alt birimleri olan odaları detaylı bir şekilde incelemiştir.

Dar, Farsça saray ve sara, Türkçe ise ev ve saray‘dır.

Dar al-sa’ada (yüksek statüdeki kişiler için konut), Farsça saray-i arj, Türkçe alkış evi olarak geçmektedir.

Darun Mamünniya, Farsça saray-i dü pushish, Türkçe iki kat sakflu oda (iki çatılı ev) olarak tanımlanmıştır. Darun kawra’u, Farsça saray-i farakhin, Türkçe bol ve geniş ev’dir. Tarima, Farsça khana-i dhügün va kunbadin, Türkçe çatma kubbeli ev‘dir. Nafak, Farsça khana-i düdarin, Türkçe iki kapulu ev olarak tanımlanmıştır. Bu tarz ev tanımlamaları dikkat çekicidir.

Kasr (saray, yazlık ev), Farsça kushk ve char-tak ve Türkçe’de çardak olarak adlandırılmşıtır.

Yazar Arapça bayt, Farsça khana, Türkçe oda olarak tanımladığı evin birimlerini detaylı olarak incelemiştir. Bunların Türkçelerine yer verilecektir: Fevkeni çardak (üst kattaki oda), küçük oda, konuk odası veya selamlık, mal ve meta yeri odası (depo), gözlü oda veya kiler, su soudacak oda, izbe ve zir-i zemin (yeraltında bulunan oda, bodrum), direk odası (balkon, çatı terası), bacası yok oda (yazlık konut, bacasız oda, pencereleri olmayan oda, barınak), üst oda, alt oda, çorba pişürecek yer ve aş odası (mutfak), yaz odası, kış odası, tavanlu oda, örgüclü oda (tonozlu oda), kubbeli oda. Bunların yanısıra geleneksel Türk konutunun öğelerinden Arapça ıywan, Farsça soya-ban, tashir ve chartak, Türkçe ise soya-ban, sofa ve çar-dak; ayrıca Arapça hiyata, Farsça balan, Türkçe hıyat olan terimlere de yer vermiştir.

Sözlükte ayrıca kamu binalarına da yer verilmiştir:
Diwan, Farsça jay-i yargü ve nik nama, Türkçe dava yeri ve eyü beti yeri (mahkeme) olarak adlandırılmıştır.

Daru al-darb, Farsça saray-i diram zan, Türkçe altun ve akçe kesen yer ve darbhane‘dir.

Daru al maraz, Farsça bimar-khana ve maristan, Türkçe hastalar odası olarak ifade edilmiştir. Hasol’a göre ise bimarhane “Osmanlılarda akıl hastanesi” olarak yer almaktadır (Hasol, 2005: 89).

Dar al shifa, Farsça timar-khana, Türkçe timar-hane ve ilaç odası olarak tanımlanmıştır.

Daru al amal, Farsça kar-khana, Türkçe ise iş evi ve kar-hane‘dir.

Hammam, Farsça karmaba, Türkçe hamam‘dır. Cafer Efendi hamamın alt birimlerini, geysi çıkarılacak yer ve camekan (soyunma odası), çardak hala (çatı katındaki tuvalet), abdest alacak yer ve gusl idecek yer olmak üzere incelemiştir.

Khan, Farsça khana, Türkçe han; Arapça ribat, Farsça karban-saray, Türkçe kervansaray olarak tanımlanmıştır. Kuban, kervansaray ve han arasında kelime olarak eskiden fark gözetilmediğini belirtmektedir. Risale-i Mimariyye’de “han” sözcüğünün Farsça “hane” sözcüğünden Arapça bozma olduğunu ve “kervansaray” ile aynı anlamda kullanıldığını yazar. Eski belgelerde kervansaray teriminin daha çok geçtiğini fakat İstanbul dahilinde daha çok bağımsız iç avlulu ve ticarete tahsis edilmiş yapılara han dendiğini belirtmektedir (Kuban, 1998: 65). Hasol ise “han”ı, “eskiden yollar üzerinde ve kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan, avluları, ahırları ve ambarları bulunan ve günümüzde ise iş hanı manasında bina” olarak adlandırmıştır (Hasol, 2005: 201).

Cafer Efendi, döneminde kullanımı devam eden “çadır”lara da değinmiştir. Khayma, Farsça chatr ve chadar, Türkçe ise çader‘dir. Fustat, Farsça chadar-i buzurg, Türkçe büyük çader’dir. Kharkaha, Farsça khirkah, Türkçe otak (büyük ve daha lüks çadır) olarak tanımlanmıştır.

Bunların yanı sıra yazar “yer” tanımlamalarına değinmiştir. Majlis, Farsça jay-i anjuman, Türkçe dernek yeri (buluşma yeri, oturacak yer) olarak tanımlanmıştır. Manzil, Farsça jay-i furuamaden, Türkçe ise inecek yer‘dir. Maskan, Farsça jay-i istadan, Türkçe turacak yer olarak ifade edilmiş; Buk’a, Farsça yik para-i jay, Türkçe ise bir pare yer diye adlandırılmıştır.

Ayrıca; Arapça akar (kişiye ait arazi), Farsça sarayu zamin u dirakht, Türkçe ev ve yer ve bağçe ve çiflik ve tarla olarak tanımlanmıştır. Arapça ve Türkçede ortak kullanılan anbar sözcüğü ise Farsçada jay-i galla’dır. Arapçada istabl veya matban olarak geçen Türkçesi ahur olan terim ise Farsçada akhur olarak geçmektedir.

Hanut, Farsça’da kar-gah, Türkçede dükkan; Arapça razdak, Farsçada rasta, Türkçede kullanımı günümüzde de devam eden araste‘dır

Bunların dışında “bedesten” kelimesi sözlükte geçmemekle birlikte, yazar kitabın beşinci bölümünde Kabe’nin zengin kaplamaları üzerinde dururken bezzaz-sitan‘da bulunan değerli eşyaların aynı görkem ve parlaklığı veremeyeceğini belirtmektedir. Yine onbeşinci bölümde Mimar Sinan’ın eserlerine değinen yazar, burada “bedesten” ve “imaret” terimlerini kullanmıştır. Dördüncü bölümde ise Sedefkar Mehmed Ağa’nın kişiliğinde bahsederken imaret terimi yer almakta, mimarın evinin bir imarete döndüğünü, özgür, köle, gezgin gibi kişiler için yemek verildiğini belirtmektedir.

Sadece müslüman dini yapıları üzerinde duran Cafer Efendi, sinagog ve kilise terimlerini I. Ahmet’e seslenirken “cami ve medreseleri yapan, kilise ve sinagogları yıktıran” ifadesiyle birer kelime şeklinde kaleme almıştır.

Kaynaklar

Cafer Efendi, 1987. Risale-i Mimariyye, ç. Howard Crane, A J Brill, New York.

Hasol, D., 2005. Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayınları, İstanbul.

Kuban, D., 1998. İstanbul Yazıları, YEM Yayınları, İstanbul.

 

 

Etiketler

Bir yanıt yazın