Avrupa Komisyonu ve Fundació Mies van der Rohe tarafından verilen Mies van der Rohe Ödülleri için 2022 döneminde yarışacak yedi finalist belirlendi.
Ödülde, Mimarlık kategorisinde 5, Emerging Architecture kategorisinde 2 olmak üzere, 6 farklı Avrupa ülkesinden 7 finalist belirlendi. Jüri projeleri sosyal içerme, sürdürülebilirlik, döngüsellik, yerel kent politikalarını destekleme ve model oluşturma kriterlerine göre belirledi.
İspanyol mimarlık ofisi Peris+Toral Arquitectes tarafından tasarlanan konut projesi, Barselona’da bulunuyor. Mimarlık ofisine göre İspanya’daki en büyük ahşap yapılı konut binası olan yapı modüler ahşap karkas sistemle, Bask ormanlarından toplanan 8.300 metreküp keresteden inşa edilmiş. 10.000 metrekarelik bir alanı kaplayan proje Cornellà de Llobregat’taki eski bir sinemanın yerinde konumlanıyor.
Yapının inşa sürecini hızlandırmak, inşaat kalitesini arttırmak ve tamamen sürdürülebilir bir malzeme ile çalışmak adına ahşap tercih edilmiş. Betonarme bir kalıp üzerine oturan ahşap sistem bir avlu etrafında şekilleniyor. Dikdörtgen yapının plan örgüsü, ahşap duvarların birbirine dik gelerek köşeler oluşturduğu modüler bir sistemden meydana geliyor. Tasarım oda boyutlarında ve kullanımda esneklik sunmanın yanında, ahşap yapı için optimal bir yapısal çerçeve oluşturuyor.
Deadline Architects tarafından Almanya’nın Baugruppe* anlayışıyla tasarlanmış ilk kültürel ve ticari işlik kooperatifi olma ünvanını üstlenen Frizz 23, Berlin’de bulunuyor. Tasarımcılar, sanat, eğitim ve diğer yaratıcı sektörler için işlik mekanları oluşturmak adına Baugruppe modelini yapıya uyarlamış. Berlin’de soylulaştırma tehditi altında olan 32 adet küçük ölçekli işletme ve sivil toplum kuruluşu Frizz 23 çatısı altında bir araya geliyor.
Alışılmadık bir yöntem izleyerek mimarlık ofisi projeyi müşteriler, kullanıcılar ve kentle ilişkide oldukları bir süreç içerisinde tasarlamış.
Yapının karma kullanımlı programını dışa vuran silüeti, tasarımcılar tarafından belirlenmiş “şehrin içinde şehir” anlayışını da yansıtıyor. Özünde 3 farklı binadan oluşan Frizz23’in cephe bütünlüğü, kömürleşmiş karaçam ağaçlarından yapılmış yatay ahşap şeritlerle sağlanmış.
Paris’i çevreleyen eski bir tren yolunun yanında konumlanan The Railway Farm, Grand Huit Architecture ve Mélanie Drevet tarafından tasarlanmış. Kentli dayanışma tesisi olarak tanımlanan proje kentsel tarım olarak bostancılığı ve organik atık dönüşümünü bir arada kullanarak yerel ölçekte döngüsel bir ekonomi kurmayı amaçlıyor. Korunma ihtiyacındaki bireyleri hedefleyen çalışma programı ile kent ölçeğinde sosyal dokuyu güçlendirip servis hareketliliği oluşturuyor. Yeniden yaşama kazandırma, geçici ve öğrencilere yönelik kategorilerinden olmak üzere toplam 20 kişilik sosyal konut barındıran “çiftlik”, aynı zamanda bir sera, halka açık bir restoran, mantar üretim tesisi ve permakültür bahçesi bulunduruyor.
Grafton Architects tarafından tasarlanan Town House, Londra’da Kingston Üniversitesi’nin kalbinde yer alıyor. Projenin amacı, üniversite bünyesindeki araştırma, sosyalleşme, performans ve sergi gibi eylemlerin tek bir çatı altında toplandığı, kapının herkese açık olduğu bir kompleks yaratmak. Cephenin saydamlığı ile yapının düşey doğrultuda hareket eden hacimleri esnek ve davetkar karakterini ortaya koyuyor.
Eğitime yenilikçi bir bakış açısıyla yaklaşan Grafton Architects, tasarımı üç boyutlu bir matris olarak kurguluyor ve esnek mekansal örgüsüyle kullanıcıların etkinliklerinin örtüşmesine ya da birbirine kenetlenmesine olanak tanıyor. Town House yapısal olarak önceden üretilmiş beton kolon ve kiriş sistemiyle bir araya gelirken, yapının cephesindeki sıra sütunların arkasındaki cepheler cam, tuğla ve aluminyum gibi malzemelerle tanımlanıyor.
İtalyan mimar Francesca Torzo tarafından tasarlanan Z33, Belçika’nın Hasselt şehrinde bulunuyor. Yapı, tarihi kent boşluğunu kendine özgü malzeme ve yapım teknikleriyle doldururken referans olarak kentin pasajları ve sarayları arasında gidip gelen bir mimari dil oluşturuyor. Cephe boyu sıralanan pencereler ve odalar arasındaki eşikler daralan sınır çizgileriyle zarif bir taşıyıcı tanımlıyor. Cephede iki boyutlu biçimde titizlikle işlenen Argyle** deseni iç mekanın tavanlarında kabartılmış bir şekilde kendine yer buluyor. İncelikli detay sayesinde çağdaş sanat mekanının olmazsa olmazı “beyaz küp” yeniden tanımlanıyor. Malzeme olarak kentin yabancı olmadığı kil, beton ve kireçtaşı kullanılsa da, yapım tekniği olarak çevre yapılardan ayrışıyor. Bu şekilde bir çağdaş mimari örneği olarak kent hafızasında tanıdıklık ve yabancılık arasındaki ince çizgide kalmayı başarıyor.
Dönüşüm projesi, merkezi Torino’da bulunan BDR tarafından yürütülen Enrico Fermi Okulu, bir eğitim girişimi olan Torino Fa Scuola’nın bir parçası. Şehirdeki eğitim yapılarını güncel pedagojik standartlarla birlikte yeniden değerlendiren proje, öğrenim mekanlarıyla birlikte öğretim yöntemlerini de değiştirmeyi amaçlıyor.
Bir yeniden yapılandırma projesi olarak Enrico Fermi Okulu’nun halihazırdaki hacim kurgusu olumlu bir girdi olarak görülürken, çevreyle ilişkisi tasarım stüdyosu tarafından zayıf olarak yorumlanmış. Bunun üzerine geliştirilen strateji ise mekanlar arası geçişlerin, erişim noktalarının ve yapı kabuğunun yeniden organizasyonu olarak sıralanıyor.
Tasarlanan yeni ana giriş, yapının arka cephesini geniş, yeşil ve erişilebilir bir eşik mekanı olarak tanımlıyor. Zemin kotunda kamuya açık etkinliklerin gerçekleşeceği boşluklar oluşturulurken, üst kotlar eğitim mekanlarına ayrılıyor. Yapının dış cephesine eklemlenen çelik strüktürlü koridorlarla birlikte eğitim eylemi rekreasyonal anlamda yeniden tanımlanmayı mümkün kılıyor. Aynı zamanda bu dokunuş tasarımı daha geçirgen hale getiriyor.
İspanyol mimarlık ofisi Lacol tarafından tasarlanan La Borda, Barselona’da kamuya ait bir sosyal konut arazisine inşa edilmiş bir kooperatif konaklama ünitesi. 28 konaklama birimi bulunan yapıda aynı zamanda çeşitli çoklu kullanım mekanları da mevcut.
Proje geliştirme süreci biçimsel olarak mimariyi tanımlamaktan önce belirleyici unsur haline geliyor. Lacol tarafından tanımlanan geliştirme modeli; tanıtım, kullanım hakkı, komünite yaşamı, sürdürülebilirlik ve düşük maliyetten oluşuyor.
Kooperatif, yapının çevreye etkisini yapım sürecinde ve yapının yaşamı süresince minimumda tutmayı önemsiyor. Bu anlayış kullanılan malzemelere de yansıyor. Yapının 6 katı düşük enerji masrafı olan, hesaplı ve yenilenebilir malzeme çapraz lamine ahşapla inşa edilmiş. Aynı zamanda tasarımcılar, kullanıcıların yoksullaşmasını önlemeyi de öncelikli bulan projede enerji tasarrufunu da tasarımın kilit taşlarından biri olarak belirtiyor.
Mart ayında jürinin finalist yapıları ziyareti sonrasında kazananlar belirlenecek ve Mies van der Rohe Ödülü ve Emerging Architecture Ödülü Nisan ayı sonunda sahiplerini bulacak. Ödül töreni 12 Mayıs 2022’de Barselona’daki Mies van der Rohe Pavyonu’nda gerçekleşecek.
*Almanca’da “yapı grubu” anlamına gelen kelime, kendi başına ayakta kalabilen, komünite odaklı yaşamı ve yapının paylaşılmış sorumluluğunun bulunduğu tasarımlar için kullanılır.
**Eşkenar dörtgenlerin oluşturduğu geometrik desen.