Riken Yamamoto, 2024 Pritzker Mimarlık Ödülü'nün sahibi oldu.
Japon mimar Riken Yamamoto 1945 yılında Pekin’de doğdu ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden kısa bir süre sonra Yokohama, Japonya’ya taşındı. Çocukluğundan itibaren kamusal ve özel mekanlar arasında bir denge kurmaya çalışan Yamamoto, ön tarafta annesinin eczanesinin arka tarafta ise kendi yaşam alanlarının olduğu, geleneksel Japon machiya‘larını örnek alan bir evde yaşadı. “Eşiğin bir tarafı aile için, diğer tarafı ise toplum içindi. Ben ikisinin arasında oturuyordum.”
Yamamoto, mimar henüz beş yaşındayken vefat eden babası hakkında çok az şey biliyordu. Bazı açılardan babasının mühendislik kariyerini taklit etmeye çalıştı, ancak bunun yerine mimarlığa giden kendi yolunu çizdi. 17 yaşındayken Japonya’nın Nara kentinde bulunan, ilk olarak 730 yılında inşa edilen ve son olarak 1426 yılında yeniden inşa edilen Kôfuku-ji Tapınağı’nı ziyaret etti ve Beş Katlı Pagoda’nın büyüsüne kapıldı.
“Hava çok karanlıktı ama ayın ışığıyla aydınlanan ahşap kuleyi görebiliyordum ve o anda bulduğum şey mimariyle ilgili ilk deneyimimdi.”
1968’de Nihon Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Koleji Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu ve 1971’de Tokyo Sanat Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Mimarlık Yüksek Lisans derecesi aldı. Riken Yamamoto & Field Shop adlı pratiğini 1973 yılında kurdu.
Kariyerinin ilk yıllarında mimar, akıl hocası Hiroshi Hara ile birlikte arabasıyla ülkeler ve kıtalar arasında spontane yolculuklar yaptı, toplumları, kültürleri ve medeniyetleri anlamak için her seferinde aylar geçirdi. 1972’de Akdeniz kıyı şeridi boyunca araba kullanarak Fransa, İspanya, Fas, Cezayir, Tunus, İtalya, Yunanistan ve Türkiye’yi ziyaret etti. İki yıl sonra, Peru’ya ulaşmadan önce Los Angeles’tan Meksika, Guatemala, Kosta Rika ve Kolombiya’ya seyahat etti. Benzer bir geziyi Irak, Hindistan ve Nepal’e de yapacak ve kamusal ve özel alanlar arasındaki “eşik” fikrinin evrensel olduğu sonucuna varacaktı.
“Mimarinin geçmişteki sisteminin kültürümüzü bulabilmemiz için olduğunu fark ettim… Köylerin görünüşleri farklıydı ama dünyaları (birbirine) çok benziyordu.”
Mimar ve sosyal savunucu Yamamoto, kimliklerin, ekonomilerin, politikaların, altyapıların ve konut sistemlerinin farklılıklarına rağmen kamusal ve özel mekanlar arasında ilişkiler kurarak topluma ilham veriyor.
Topluluk yaşamının desteklenmesine derinden bağlı olan mimar, mahremiyet değerinin kentsel bir duyarlılık haline geldiğini, oysa bir topluluğun üyelerinin birbirini desteklemesi gerektiğini savunuyor. Topluluğu “bir mekânı paylaşma duygusu” olarak tanımlayan yazar, geleneksel özgürlük ve mahremiyet kavramlarını yapıbozuma uğratırken konutu komşularla ilişkisi olmayan bir metaya indirgeyen uzun süreli koşulları reddediyor. Bunun yerine, uluslararası etkiyi ve modernist mimariyi geleceğin ihtiyaçlarına uyarlayarak kültürler, tarihler ve çok kuşaklı toplumlar arasında duyarlılıkla köprü kuruyor ve yaşamın gelişmesine izin veriyor.
Yamamoto, “Benim için mekânı tanımak, bütün bir topluluğu tanımaktır,” diyor. “Mevcut mimari yaklaşım mahremiyeti vurgulayarak toplumsal ilişkilerin gerekliliğini yadsıyor. Bununla birlikte, mimari mekânda bir topluluk olarak birlikte yaşarken her bireyin özgürlüğü kutsanabilir, kültürler ve yaşam evreleri arasında uyumu teşvik edebiliriz.”
Ödülün 2024 jüri üyeleri “Toplumsal talebin ne olduğu konusunda farkındalık yarattığı, her bir mimari tepkiyi kalibre etmek için mimarlık disiplinini sorguladığı ve her şeyden önce demokraside olduğu gibi mimaride de mekanların halkın kararlılığıyla yaratılması gerektiğini hatırlattığı için…” seçildiğini belirtiyor.