2013 yılında yıkım izni alınan, kaybettiğimiz ikonik modern yapılardan Prentice Kadın Hastanesi ile ilgili çekilen belgesel son dönemde modernin başına geleni ortaya koyuyor.
“The Absent Column” isimli belgeselin yönetmeni Nathan Eddy. Rotterdam ve New York mimarlık film festivallerini gezdikten sonra online olarak yayınlanan belgeselde Şikago’da geçtiğimiz yıl içerisinde yıkım çalışmaları başlatılan Bertrand Goldberg’ün tasarladığı eşsiz modern mimari örneklerden Prentice Kadın Hastanesi konu ediliyor.
Şikago, belgeselde de değinildiği gibi Mies van der Rohe gibi önemli isimlerin yapılarıyla, gökdelenleriyle savaş sonrası modern mimarlığın yaratıldığı ilk Amerika şehirlerinden.
Prentice Kadın Hastanesi’nin mimarı Bertrand Goldberg ise Şikago doğumlu, Bauhaus eğitimli, Rohe’nin ofisinde çalışmış ve Şikagoya geri dönmüş bir mimar. Sadece Prentice değil, Şikago’nun kent simgelerinden Marina City gibi dönemin en yüksek binalarına imza atmış. Modernizmi kendi organik formlarıyla yeninden keşfetmiş, eşsiz yapılar üretmiş bir mimar.
Mimari eleştirmen Paul Goldberger da belgeselde; Prentice Kadın Hastanesi’ni özgün, yaratıcı ve mühendislik sınırılarını zorlayan bir yapı olarak değerlendiriyor.
Geleneksel Şikago mimarisinden sıyrılan, organik formlara yönelen bu tasarım anlayışıyla zaten tarihte yerini alırken kentteki yerini kaybetmesini sorgulayan belgeselde karşı görüşün – yıkılabileceğini savunan görüşün sesini duymak da mümkün.
1970lerde inşa edilen bina, aslında bir kadın doğum hastanesinin nasıl olması gerektiğine dair yeni bir düşündeydi. Northwestern Üniversitesi’nin parçası olarakson dönemde bu görevinden sıyrılmış, yöneticiler ise o bölgede medikal araştırma yapabilecekleri bir yapı istiyordu. Belgeselde rektör yardımcısı, 21. yüzyılın araştırma merkezinin o dönemden kalan bir binada işlemeyeceğini söylüyor ve ekliyor, “Binayı 10 yıl önce yıkmak istiyorduk, 2007’de hastane taşındıktan sonra yine aynı kararı onayladık. Kimse kimseden akıllı diyemeyiz. Biz yıkılmasının doğru olduğuu düşünüyoruz.”
Bilimin gelişmesinin engellenmesi veya binaların yenileriyle değiştirilebilmesi gibi birçok farklı sesle, aslında Prentice’in hikayesinin buralara nasıl geldiğini anlamak zor değil.