İşten Gezi’ye, Gezi’den eve, evden işe gittiğimiz günlere ara verildi. Bu kez iş çıkışı durağımız Abbasağa Parkı.
Halk meclisi toplanmış, inşasından bu yana belki ilk kez gerçek amacı doğrultusunda kullanılan amfinin basamakları çoktan dolmuş. Nereye konuşlansam diye bakınırken, bir beyefendi yer veriyor: “Buyrun ben eve gidiyorum zaten, annem hasta, onunla ilgilenmem gerek.”
Saat 21.00, başlayacağız ama sessizlik bir türlü sağlanamıyor. Ben, Antik Yunan’da da böyle miydi acaba diye düşünürken sahne yavaş yavaş boşaltılıyor. Gece boyu sorun yaşatacak olan ses sisteminin kurulumu tamamlanıyor. Gezi direnişi sırasında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert ve Mustafa Sarı’nın isimleri tek tek sayılıyor; “Burda!” diye bağırıyor insanlar. Ardından bir dakikalık saygı duruşu.
Bir genç adam sahneden açıklama yapıyor: “Arkadaşlar mahalle sakinlerine rahatsızlık vermemek için alkış yapmıyoruz. Onun yerine, konuşmacının fikirlerini destekliyorsak ellerimizi havaya kaldırıp sallıyoruz; desteklemediğimizde kollarımızı havada çaprazlıyoruz; sıkıldığımızda ise kollarımızı çevirerek futboldaki gibi değiştir işareti yapıyoruz. Herkesin iki dakikalık konuşma süresi var ve sadece öneri istiyoruz. Anlaştık mı?” Eller havaya kaldırılıp sallanıyor. Anlaşmışız.
Sahnedeki genç konuşmasını sürdürüyor: “Tamam bunda anlaştık, anlaşamadığımız nokta şu: Bir abimiz vardı, dün herkese bira ısmarlama sözü vermişti, o nerede?” Eller tekrar havaya…
İnsanlar ‘yüzde 50’yi ötekileştiren söylemlere tepkili. Bu konunun altı gece boyu, sık sık çizilecek. Söz alıp “seçmenin yüzde 50’sini bilinçlendirme” üzerine öneri getirenlere karşı çıkılıyor. Bunun tepeden bakan ve seçkinci bir tavır olduğu önce bunun yenilmesi gerektiği hatırlatılıyor. Hayata geçirilebilir mi bilinmez ama “Çağrı yapalım, kalan yüzde 50 de parka gelsin, konuşalım” önerisi makul bulunuyor. Sürekli kömür, makarna vs. hatırlatmaları yapılmasın, bu tip içerikler paylaşılmasın istiyorlar. ‘Orantısız zekâ’ söyleminin kibir getireceği, bu söyleme ihtiyaç olmadığı da belirtilenler arasında.
Saat 10’u vurduğunda moderatör tarafından ‘durma eylemi’ne davet ediliyoruz. 5 dakika süren eylemden sonra Taksim Dayanışması’nın son toplantısına katılan bir genç alıyor mikrofonu eline.
Toplantıdan çıkan kararları paylaşıyor: Hastanelerdeki ve gözaltındaki arkadaşlarımıza destek ziyaretleri, bir basın merkezi kurulması vs. Eylemin mahallileşmesi ve örgütlenmekten korkulmaması gerektiği üzerine konuşulurken bir konuşmacı çıkıp Abbasağa’da kurulan halk meclisi için herkesi tebrik ediyor. Hemen hatırlatılıyor: “10 mahalle daha var bunu yapan.” Uzaklardan bir ses geliyor: “Onları da tebrik eeeeet!” En ufak haksızlığa dahi tahammül kalmamış!
‘Siviller göreve!’ Forumlarda konuşulanların havada kalmaması için mahalle meclislerinin iletişim içinde olmaları gerektiği ve bunun için kurulan Direniş, Halk ve Özgürlük Platformu’nun takip edilmesi öneriliyor. LGBT Onur Yürüyüşü, Yerli Malı Haftası gibi ‘direnişi desteklemeyen markaları boykot haftaları’, seçim barajı, MİT yasası, HES’ler, Reyhanlı, Roboski, Bingöl, Van ve Afyon da ilerleyen saatlerde selam çakılanlar arasında. Yanlı yayın yapan medya da hedefte. Bir genç, Kürt sorununun 30 senedir bu ekranlardan izlendiğini hatırlatıp konuşmasını Kürtçe “Umarım kimsenin çocuğu baskı altında büyümek zorunda kalmaz” diyerek bitiriyor.
Bir avukat, polis şiddetine maruz kalan herkesin mutlaka baroya başvurması gerektiğini, iç hukuktan ne kadar çok ret gelirse AİHM’de elin o kadar güçlü olacağını hatırlatıyor. Bu sırada bir kayıp cüzdan anonsu yapılıyor sahneden. Kalabalıktan biri “Aramızdaki siviller göreve!” çağrısı yapıyor. Sahneden konuşan ancak sesini arka sıralara duyuramayan bir kadına, “Sevgiline bağırır gibi bağır” uyarısı geliyor. Hemen ardından sahneye çıkan genç “Arkadaşlar dün Taksim’de bir polisle konuşma fırsatı buldum” diyor. “Ne diyo, ne diyo?” diye soruyor bir dinleyici. Gülüşmelerin ardından biri çıkıp bir anda toparlayıveriyor ortamı: “Ben okurken başörtülü arkadaşlarım okula giremiyordu. Özgürlük bugünün veya yarının sorunu değil. Bu bir sistem sorunu. Geçmişi unutmayalım, yoksa biz de unutuluruz.”
Gece boyu, konuşmalarda saygı ve sağduyu elden hiç bırakılmıyor. Saat 12’de ses düzeyini azaltmak için megafonsuz devam etme kararı alınırken parktan ayrılıyorum. O sırada bir beyefendi sahnede şöyle diyor: “Biz maçın ilk yarısını önde bitirdik. Rakip takım çok sert oynuyor. Hakem de onları kayırıyor. Ama en güzel zaferler, bu şartlar altında kazanılanlardır.”
Salı gecesi İstanbul ‘un farklı parklarında düzenlenen açık forumlardan, birbirinden habersiz bir şekilde benzer öneriler çıktı. Abbasağa, Yoğurtçu, Maçka ve Cihangir parklarından çıkan önerileri özetliyoruz:
*Forumları gruplara bölünerek toplanalım, ardından grup temsilcileri buluşsun.
*Gezi Parkı’nda yaptığımız gibi parkları acilen yaşam alanına çevirmeliyiz. Takas pazarı, kütüphane, kooordinasyon kürsüsü, çadırlar, pankartlar, sloganlar, kitap , sanat, sanatçı ve performans parktan eksik olmamalı… Bu köşelerin ihtiyaçları acilen karşılanmalı.
*Nasıl bir demokrasi istediğimizi, şehir planlamayı tartışacağımız atölyeler kuralım. Meydanlarda da serbest kürsüler kurulabilir.
*Şemsiyeyle dolaşmak, kollarımıza yeşil band takarak dolaşmak gibi öneriler sunuldu.
*Çöp toplama, koordinasyon, insan hakları gözlemciliği ve medya iletişim gibi çalışma grupları oluşturmalıyız.
*Esnafla takımlar halinde konuşup polis şiddetinden, hareketin ne yapmak istediğinden bahsedelim.
*Günlük bülten oluşturup dağıtalım.
*Gezi Parkı’nı alabilirsek festival ve kamp kurma etkinlikleri düzenleyelim.
‘Eğitimsiz, cahil insanlar’ söyleminden ve cinsiyetçi, militarist, ırkçı söylemden uzak duralım.
*Duran adam eylemini ciddiye alalım. Taksim Meydanı’nı boş bırakmayalım.
*AVM’leri boykot edelim.
*Sosyal medyada karşıt görüşteki profilleri silmeyelim; onların düşüncelerinden haberdar olalım, onları düşüncelerinden caydırmak böylece mümkün olsun.
*Yanlı yayın yapan kanalları izlemeyelim. RTÜK’ten ceza alan kanalları desteklemek için de bir yol bulalım.
*Gözaltıların serbest bırakılmalarını talep edelim. Taksim Dayanışma’dan arkadaşlar yaralananları hastanelerde ziyaret edecek, bu ziyaretlere katılalım.