Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Oktay Ekinci'nin en çok tartışılan konuların başında gelen afet yasası ile ilgili kaleme aldıkları.
İstanbul’daki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önünde 18 Mayıs Cuma günü toplanan “Yaşam Platformu” üyesi STK’leri, gönüllü grupları, meslek odalarını ve dernekleri temsil eden kalabalık bir grup, 16 Mayıs’ta kabul edilen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu”nu protesto ettiler.
Pankartlarda şunlar da yazılıydı: “Halkın barınma hakkı var”; “Dozer yasasına hayır!”
Demek ki hemen tümü şehircilik, imar ve kentleşme konusunda birikimli uzmanlardan oluşan bu insanlara göre yasa, halkın barınma hakkını gözetmiyor; “dozer”le haksız yıkımlara olanak sağlıyordu…
Nitekim basın açıklamasında özetle deniyordu ki: “Afet riski altındaki yerleşim bölgelerine acil bir düzenleme yapılmalıdır; fakat bu yasayla ‘kentsel dönüşüm’ denen uygulamalar için antidemokratik, merkeziyetçi, bilimsel temelden yoksun, anayasa ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı bir düzenleme yürürlüğe konulmuştur.”
Açıklamanın önemli bir vurgulaması da şöyleydi: “Bu bir yol ayrımıdır. Bizler evlerimizi, mahallelerimizi, ormanlarımızı, suyumuzu kısaca yaşamımızı, rayiç bedeller üzerinden satışa sunmayacağız.”
Demek ki yine bu yasa, halkın evlerini ve arazilerini elinden alarak inşaat firmalarına pazarlamayı amaçlamakta; afet riskini yok etme adına emlak piyasasına yeni iş olanakları yaratma amacını taşımakta.
Ertesi gün, bu eylem, sloganlar ve açıklamalar medyada yer almadığı gibi; özellikle çok satışlı gazetelerin sayfalarını yine inşaat sektörünün ünlüleri kapladı… Koca koca yeni konut siteleri görüntülerinin önünde poz vererek söyledikleri manşetlerdeydi: “Bu yasa ile artık arsa sıkıntısı çekmeyeceğiz. Kentsel dönüşüm projelerini uygulamak için bürokratik engeller de kalkmış oluyor!..”
Patronlar haklı; çünkü yasa, -sözde- afet riski olduğu belirlenen bölgelerde imar yasasından çevre yasasına, tüm koruma mevzuatından mülkiyet yasalarına kadar kentleri, doğayı, kültürü ve kamusal hakları gözeten ne kadar “cumhuriyet yasası” varsa tümünü “geçersiz” kılıyor.
İşte bunu kınayan bilgili ve duyarlı kuruluşlarımızın temsilcilerinin basın açıklamaları medyada tek satırla bile yer almazken, bundan yararlanacak emlak tüccarlarının “yasaya methiye”lerinin çarşaf çarşaf sayfaları kaplaması ise ülkemizdeki “imar soygunu”dan ne denli geniş bir kesimin rant payı aldığının kanıtı değil midir?
Özellikle pazar günleri bu “sansür”cü gazetelerin sayfalarına bakın, yasaya göbek atanların emlak reklamlarının ne denli dev boyutlarda olduğunu görüp, bu gerçeği siz de fark edeceksiniz.
Yasanın gerekçesine göre depreme, sele, heyelana “dayanıksız” yapılar ve yerleşmeler yıkılıp “yeniden inşa” edilecek. Bunun için hesaplanan 400 milyar doların ana kaynağı ise 2B arazilerinin satış geliri olacakmış! Diyelim ki orman arazilerini önce işgalcilerine, paraları yoksa pusuda bekleyen yağlı müşterilere satarak kaynağı yarattılar… Milyar dolarları hangi projelere harcayacaklar?
Yanıtını medyanın ilgi göstermediği “sivil deklarasyon”dan okuyalım: “Bugüne kadarki ‘kentsel dönüşüm’ projeleri, toplumun küçük bir kısmının aşırı derecede zenginleşmesine, büyük çoğunluğun yoksullaşmasına, evsizleşmesine, sürgün edilmesine neden olmuştur.”
Yasa, işte bu “adaletsiz”liği daha da “kolaylaştıran” bir düzenleme; artık her yer “Sulukule”…