TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara'da Gökçek Dönemine ilişkin hazırlanan AnKARA Rapor kitabının ardından, Gökçek Dönemi Değerlendirmeler ve Öneriler Sempozyumu düzenledi.
Sempozyumda Ankara’ya büyük hasarlar veren Gökçek dönemi, akademisyenler ve siyasetçiler tarafından değerlendirilirken, Başkent’in Ankara’nın olumlu yönde gelişimine dair öneriler sunuldu.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Gökçek o kadar büyük tahribatlar verdi ki bu tahribatları düzeltmek, Ankara’nın yeniden başkent kimliğini kazanması ve tahribatların onarılması için büyük bir onarım projesine ihtiyaç var. Bu nedenle bu sempozyum büyük önem taşıyor” dedi.
Yargılanması için mücadele ediyoruz
Candan, sözlerine şöyle devam etti:
“1994’ten bu yana TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak Ankara’nın kamusal alanlarının ve kent kimliğinin korunması ve gelişmesi ciddi bir mücadele verdik. Gökçek’in gönderilmesinden hemen sonra 23,5 yıllık hasar tespiti AnKara Rapor kitabını hazırladık, bu kitapta bölüm bölüm Ankara’ya yapılan ve yapılmayanları anlattık ve bölüm bölüm bugünden sonra Ankara’da neler yapılması gerektiğine dair düşlerimizin ipuçlarını verdik. Bugün ise yine bu sürecin çok önemli bir organizasyonu olan sempozyum yapıyoruz. Bu panelde hem Gökçek dönemini değerlendireceğiz hem de ne yapılması gerektiğini tartışacağız… Sanırım önümüzdeki dönem buradan çıkan 13 başlık altında Ankara’nın yeniden başkent kimliğini kazanması sürecinde nasıl yol ve yöntemlerin izlenmesine dair ipuçları verecek. Aynı zamanda da hazırladığımız bu yayın Melih Gökçek hakkındaki başkente karşı yapılan tahribatlara karşı yapılacak suç duyurusunun da eki olarak iddianameye girsin diye de mahkemeye de sunuldu. Avukatlar barolar bu kitabı alıp kendi davaları sürecinde götürdükleri noktalarda ek olarak sunmayı öneriyorlar ve taleplerde bulunuyorlar. Bu kitap ve panel hak ettiği yeri bulur. Bugün burada bulunduğunuz için çok teşekkür ederim.”
Ankara modern ve çağdaş kent hüviyetini kaybetti
Candan, “Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak önümüzdeki sürecin mücadele aksı bugün burada şekillenecek. Herhalde bu da boynumuzun borcudur. 23,5 yıl mücadele ettik. Bundan sonra Gökçek’in yargı önüne çıkarılmasının ve Ankara’daki tahribatların onarılmasına ilişkin süreç başlıyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Sempozyumun birinci oturumu Prof.Dr. Aydan Balamir’in oturum başkanlığında başladı. İlk oturumda akademisyenler Celal Abdi Güzer, Güven Arif Sargın ve M. Onur Yılmaz söz aldı.
Aydan Balamir, kitapta bir intizar şeklinde bir yazısı olduğunu belirterek, Gökçek’in işlenen kent suçlarını sıraladı.
Celal Abdi Güzer ise “Tahribatlar sadece Ankara ile sınırlı kalmadı. Gökçek’in medyatik olarak öne çıkarttığı yapılaşma biçimi kentleşme tavrı başka kentlere model oluşturdu. Bırakın meslek odalarını diğer belediyelerle ilişki kurulmaya gerek görülmedi. Araştırmalara koruma kurulu kararlarına saygı gösterilmedi. Bildiklerimiz üzerinden bir durumu anlamaya çalışıyoruz. İkinci önemli sorun çağdaş kentlerde olması gereken bir planın olmamasıdır” dedi.
Güzer şöyle devam etti:
“Plansızlık, arkadan dolaşabilmek için bir zemin olarak kullanıldı. Hep parçacı örgütlerle bir tahminler silsilesi oluşturulmaya başladı. Patlamış mısır strateji planlaması nereden neyin çıkacağını kestiremediğimiz bir duruma işaret ediyor. Plansızlığın işlevselleştirildiği bir durumla karşı karşıya kaldık. 25 yıl bir kentin plansız yürütülmesi akıl alır bir şey değildir. Kent giderek kasabalaştırıldı.”
Resmi ideolojide Ankara’nın durduğu yere bakmak önemli
Güven Arif Sargın da küresel ölçekte kapitalist üretim rejiminin temel içsel çelişkilerinin mekânsal anlamda Türkiye’deki ve Ankara’daki tezahürlerinin neler olduğuna örnekler vererek, “Ankara’nın Çankaya cebeci ulus arasındaki sosyal çelişkiler aslında çok ciddi çelişkiler beraberinde ciddi sosyal çatışmaları da beraberinde getirir. Total bütüncül yabancılaşma kavramıyla çok ilişkili. Resmi ideolojide Ankara’da nerede durdurduğuna da bakılması çok önemli” diye konuştu.
Kamusallık kavramı üzerinde de duran Sargın, şunları söyledi:
“1920’lerde ideolojik kamusallık olarak inşa edilen daha sonra sivil kamusallık tahayyülü de getiren bütün bu uğraşı da kendi içinde de çatışmalarını üretmiş midir diye de bakılabilir batıcı anlamda modernite tahayyülü olan tarihsel bloklarında metorofik anlamda kmullanıyorum genlerinde şarki siyasi rejimi barındıran kitlenin tarihsel blok arasında çatışma var. Bu iki blok arasındaki çatışma 1920’den süregelen bir çatışma, yüzleşmeci bir ortamdan neredeyse şiddet içeren bir çatışmaya doğru girdi. Bu iki tarihsel blok arasındaki formasyon çok keskin ve kırılgan bir niteliğe geldi. Son kerteye geldiğimizde Türkiye’de bu şiddet içeren çatışma geçirgenliğin de tamamen kaybolmasına neden oldu”
Yaşanan kamusallığın gaspıdır
M. Onur Yılmaz ise, “Yapabileceğimiz çok şey olabilir. Gökçek çok fazla şeyi tahribattı. Mekansal olarak AOÇ’den ODTÜ arazisine, İller Bankası’ndan Ulus’a tahribatlar yaşandı. Mekansal tahribatların insani yönünü görmezden geldik. Bundan sonraki süreçte mücadelenin mekânsal olan kısmıyla insan olan kısmını birleştiremezsek yine çok fazla yol alamayız. Gökçek kendi mekan anlayışına bizim mekan anlayışımızı koyarak mücadele alanına çekti ve biz ne yazık ki orada bir miktar kısıtlı kaldık. Kent ihtiyaçlarımızı kolektif olarak kullanmak için bir araya geldiğimiz kamusal bir alan aslında. Başımıza gelen aslında bu kamusallığın gaspıdır” diyerek düşüncelerini ifade etti.
Sempozyumun ikinci oturumun başkanlığını ise Aziz Konukman üstlenirken, konuşmacı olarak Erdoğan Balcıoğlu, Erhan Öncü, Savaş Zafer Şahin katıldı.
Savaş Zafer Şahin, imar planı değişiklikleri ve imar değişiklikleriyle Başkent’teki rant sürecini, imar yolsuzluklarını bu kapsamda yapılan plan değişikliklerini anlattı. Şahin, hukuk tanımazlığına örnek Gökçek dönemi projelerini de sıralayarak, yerel yönetim mevzuatı değişikliklerine de değindi. Kirli ilişkiler ağının yaşanabilir sağlıklı ve planlı kentlerin oluşmasında büyük engel teşkil ettiğini de vurgulayan Şahin, önerilerini de sıraladı.
Gökçek dönemi ulaşımı, ulaşılmaz oldu
Erhan öncü ise, Gökçek’in kentin ulaşımını içinden çıkılmaz bir hale geldiğini belirterek, ulaşım ana planının rant odaklı şekillendiğini örnekler sunarak anlattı. Öncü, Gökçek döneminin ulaşımdaki plansızlığı gözler önüne sererken, toplu taşımadaki sorunları gözler önüne serdi.
Öncü, Gökçek ulaşımda dünyanın sakıncalı yanlış dediği kara yolları, yeni yollar, yol genişletmeleri, katlı kavşaklar ne varsa Ankara’da uygulandığına da dikkat çekti. Öncü, Gökçek döneminin ulaşımının da ulaşılmaz olduğunu vurguladı.
Sorun sistem ve zihniyet sorunu
Erdoğan Balcıoğlu da, Gökçek dönemi kamu yararına aykırı projeler üzerine konuşma yaptı.
Sempozyumun üçüncü oturumu ise Cevat Geray başkanlığında devam etti. Üçüncü oturuma konuşmacı olarak İlhan Tekeli, Mehmet Tuncer ve Müfit Bayram katıldı.
İlhan Tekeli Ankara’nın Cumhuriyetin modernleşmesi projesi olduğu yıllardan günümüze gelen süreci ele aldı. Tekeli, Gökçek’in belediye başkanlığı döneminde Ankara’nın heyecan verici bir öyküsünün kalmadığını da vurgulayarak bunda Ankara’nın sembolikleşmiş yapılarının yıkılmasının etkili olduğunu da sözlerine ekledi.
Tekeli, Ankara’nın öyküsünün boşaltılmasında AOÇ’de tahribatın da büyük etkisi olduğunu belirterek, Gökçek’in gidişinin her şeyi olumlu yönde değiştirmede yeterli olmayacağını sorunun sistem ve zihniyet sorunu olduğunu belirtti.
Mehmet Tuncer ise, Ankara’daki tahribatın bir an evvel durdurulması gerektiğine işaret ederek, ifade binlerce yıllık tarihsel ve kültürel geçmişin izlerinin titizlikle korunmasının önemine dikkat çekti.
Tuncer, Ankara’nın aksi takdirde, kültürel değerlerini ve doğal çevresini yok eden geri kalmış bir kent olarak giderek çöküntüye uğrayacağını söyledi.
Siyasi, idari ve mali tahribat yapıldı
Ahmet Müfit Bayram ise, Gökçek dönemi siyasi kayırmacılığa, kamu kaynakların israf edilmesine neden olan projelere dikkat çekti. Ankara’daki tahribat geleneğinin 80 öncesine dayandığını belirtirken, 80 sonrası anlayışın tümüyle değiştiğini vurguladı. Tahribat bizim geleneğimizde var tahribat 80’den sonra sadece fiziki tahribatın başında, siyasi, idari ve mali tahribat yapıldığını ifade etti.
Akademisyen ve uzmanların değerlendirmelerinin ardından “Ankara Nasıl Kurtulur” adlı Siyaset Forumu yapıldı. Forumun moderatörlüğünü Ruşen Keleş üstlenirken, konuşmacı olarak CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Tarık Şengül ve HDP Mardin Milletvekili ve Anayasa Profesörü Mithat Sancar katıldı.
Tarık Şengül, geçmişten bugün Ankara’nın gelişimini anlatarak, belediyecilik anlayışlarını da değerlendirdi. Şengül, 1970’lerde emeğin kentleşmesi ile devletin kentleşmesini sentezleyen metro yapmaya çalışan bir belediyecilik anlayışı vardı. 12 Eylül’ün ardından belediye meclislerini görevinden aldığı albaylar atandığı bir süreçten geçti. Son olarak Ankara sermayenin kentleşmesi sürecini yaşadı. Sermayenin kentleşmesi tabakası kendisini inşa ederken, kentsel dönüşüm kendisinden önce tabakaları yok ederek kendini var etti. Bunu devletin Ankarası’na baktığımızda AOÇ’de askeri alanlarda, Saraçoğlu Mahallesi’nde, İller Bankası’nı yıkarken görüyoruz.
Ankara’daki rant süreçlerine de değinen Şengül, Ankara ekonomisini de değerlendirdi. Bu sadece seçim sandığında yenilebilecek bir düzen değil. Biz geleceğimize sahip çıkarken bugünkü parametrelerden farklı eksenlerde daha farklı siyasi mücadele biçimleri daha farklı ittifakları, daha farklı hegemonya mücadelelerini düşünerek işin içinden çıkabiliriz.
HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, 94’ten önceki Ankara ile 1994 yılından sonraki Ankara’yı kıyaslayarak, “Ankara’nın bu projelerle otoban şehir haline getirildi. Yayalara alan bırakmayan otomobil öncelikli şehir oldu. Ankara’da kamusal mekanların giderek ortadan kalktı. Kentlilik ilişkisi de aşındı. Kamusal mekanlar ortadan kalktıkça kent ve aidiyet ilişkisi zayıfladı. Kentin sorunlarını dert edinme kapasitemiz düştü. Kamusal özdeşleşme mekanları yok oldu. Buradan bir siyasal duyarlılık yaratmanın imkanı kalmadı. Gökçek dönemi Ankara’sı kent toprağının siyaset hedefler içinde sadece rant içinde nasıl talan edildiğinin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Kente ait olma bilincini dönüştürme sorunu var. Siyasal demokrasiyi yerelde nasıl başlatacağımıza bütün bu kararlara karşı nasıl direnebileceğimiz sorunu var. Bütün bu ağlar içinde bizler ne yapabiliriz sorusuna cevap arayacağız. Bunlar belirlenmezse ittifaklar pazarlık süreçlerine dönüşür. Pazarlık süreçlerine odaklı ittifaklar ise dönüşümü sağlamaz” diye konuştu.
Mimarlar Odasının yanında durduk mu? bunu sorgulamalıyız
CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, Ankara’ya geliş sürecini anlatarak, şunları söyledi:
“Gökçek’le karşılaşmam Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü yaptığı döneminde oldu. Ne kadar sol çalışan varsa daire başkanlarını da içine alan bir sürgün kararnameleri dönemi oldu ve ben iyi bir idari bir pratik deneyimi kazandım. Esas olarak bir ceza avukatıyım birçok dava açtık o zaman yargı yargı gibiydi ve davaları kazandık. Gökçek’le yakın belediye başkanlığı döneminde çalışanların görevlerine son verdi. O davalarla karşılaştık. A takımları içindeki cinayet devalarında karşılaştık. Gökçek bana “Sokaklarda çocuklarıyla sokağa çıkmasın” haberlerini gönderdi. Çocuklarım üzerinden tehdit etmeye çalıştı. İnsana kötü muamele yapan Gökçek, kente karşı da ciddi suçlar işledi. Gökçek kendi ideolojisine uygun insan tipi yaratmaya çalışırken, kendi anlayışına uygun bir kamu yönetimi üzerinden yola çıkarken, aynı zamanda Ankara’nın tarihini de ortadan kaldırmaya çalıştı. Ankara şehrine yeni bir yüz vermeye çalıştı. Bu konuda Mimarlar Odası Ankara Şubesi mücadele etti ve yargıya başvurdu. Gökçek hep hakim ve yukarda durdu kendi aralarındaki hesaplaşma sonrası görevinden uzaklaştırdı. Gökçek’i ne yazık ki, katkısı olsa da bizim mücadelemiz göndermedi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi mücadelesini kararlılıkla bizler bireyler olarak örgütler olarak ne kadar yanında yanında durabildik mi bunu sorgulamalıyız. Bugün bugünkü durumdan yola çıkarak nasıl bir yönetim istiyoruz. Bu yönetimi demokratik yollarla nasıl inşa edebiliriz yeni bir yerel yönetim iktidara inşasına neler katabiliriz Kente karşı işlenmiş sadece fiziksel dokusuna değil ruhuna karşı işlenmiştir. Kamusal ilişkilerimizi ortadan kaldırarak bireyci insanlar olmamıza neden olmuştur.”