30 Haziran 2012'de Kalebodur sponsorluğunda düzenlenen ARKİV Buluşmaları'nın 19. ayağı 2012 yılında verilen 13. Ulusal Mimarlık Ödülleri'nde Yapı Dalı/Koruma-Yaşatma Başarı Ödülü sahibi İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi Terkos Pompa İstasyonu'nda yapıldı.
Buluşma’ya İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Yrd.Doç.Dr. Gülsün Tanyeli ve Yrd.Doç.Dr. Nurbin Paker Kahvecioğlu önderliğinde Plan A Mimarlık’tan Elif Özdemir ve Sinan Logie, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Araştırma Görevlisi Burçin Kürtüncü, Ömer Kanıpak, Eylem Erdinç, Defne Önen, Kalebodur’dan Pelin Özgen ve Arkitera Mimarlık Merkezi’nden Ömer Yılmaz, Emine Merdim Yılmaz ve Selin Biçer ile Uğur Ceylan katıldı. Ayrıca https://twitter.com/#!/mimarlikarsivi adresinden düzenlediğimiz yarışmanın talihlisi olan Said Saidoğlu da Buluşma’daki yerini aldı.
Gezi sırasında Gülsün Tanyeli ve Nurbin Paker Kahvecioğlu yapıların hikayelerini anlattı.
Tanyeli ilk olarak bölgenin tarihinden bahsetti, 1880’lerde inşa edilmiş olan bir su tesisi olduğunu ve 19. yüzyılın ortalarında projelendirilmeye başlandığını söyledi. Terkos’tan suyun pompalarla getirilmesi için bir girişimcinin imtiyaz aldığını belirten Tanyeli daha sonra Paris’te çok sayıda üyesi bulunan bir şirkete devredildiğini açıkladı. Bu yüzden donanımların çoğunlukla Fransa ve İsviçre’den getirtildiğini ve projelerin yurtdışında hazırlatıldığını belirtti. Bu tesisin detaylı plan, kesit ve görünüşlerini içeren proje kitapçığının kendilerinde bulunduğunu ifade eden Tanyeli, bunun gibi başka malzemelerin de İSKİ tarafından arşivlendildiğini sözlerine ekledi. Bu arşivden çoğu kimsenin haberdar olmadığının da altını çizdi.
Gülsün Tanyeli, 1880’lerde bu alana getirilen 3 çift su pompasının halen korunduğunu, zamanla yeni kazan ve pompalara ihtiyaç duyuldukça tesisin uzatıldığını anlattı. Tesisite B yapısı olarak adlandırılan yapının İdare Binası olduğunu, bu yapının özgün olarak tek katlı olmasına rağmen sonradan bir ek kat eklendiğini açıkladı. Özgün donanımlara sahip olmayan binalardan Kalıp Atölyesi / Marangozhane’nin C Binası ve Dökümhane’nin D Binası olarak adlandırıldığını sözlerine ekledi. D Binası’na Döküm Ocağı’nın daha sonradan eklendiğine değindi.
Bunun dışında bu parselin içinde kendilerinin proje konusu olmayan elektrik ile ilgili bir bina olan İndirme Merkezi’nin bulunduğunu belirten Tanyeli proje kapsamı dışında kalmasının nedeninin hala daha işlev sahibi olmasından kaynaklandığını belirtti.
Gülsün Tanyeli, İstanbul’un ihtiyacının bu tesisin kapasitesini aştığı 1970’lerin ortasına kadar çalıştığını da ekledi. Daha sonra 2000 yılında Osmangazi Popma İstasyonu’nun inşa edildiğini anlattı. Arada ihtiyacı giderilmek için başka bir istasyonun yapıldığını ve şu an yedek olduğunu açıkladı.
Konuyla ilgili ilk kez 2000 yılında bu alan Tanyeli ve ekibi tarafından ziyaret edilmiş. Hem binalar hem de içindeki donanımlar iyi durumda değillermiş. İSKİ’ye bir dizi uyarı yaptıktan sonra birtakım önlemler alınmış.
2005’ten itibaren proje süreci başlamış. Daha önce ekibin Cendere’deki tesis için bir projeleri varmış. Müze işlevine doğru bir ilgi olunca iki proje zaman içinde birleşip malzemelerin hem muhafaza edilebileceği hem de sergilenip kamuoyuyla paylaşabileceği “İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi”ne dönüşmüş.
İSKİ’nin elinde kültür varlığı olarak “su yapısı” kapsamında çok sayıda bina bulunuyormuş ve bu binaların çoğu Osmanlı Dönemi’ne aitmiş. Bu yapıların gezilmesi, binalar hakkında bilgi alınması ve keşfedilmesi için bir tanıtım merkezine ihtiyaç varmış ve başlangıç noktası olarak Cendere Pompa İstasyonu seçilmiş.
Terkos ise kendi bütünlüğü içinde olduğundan bu yapılar arasındaki önemli istasyonlardan biriymiş. Daha önceden Yüksek Lisans tezi olarak ana bina çalışıldığı için projenin bir başlangıcı mevcutmuş. Müze işlevi için hazırlanan proje İSKİ tarafından onaylanmış ve proje ekibi daha kapsamlı bir hale gelmiş. İTÜ’den bir ekip oluşturulup restorasyon projeleri hazırlanmış ve yeni binaların tasarımları yapılmış.
Tanyeli, 2006 yılında projenin Kurul’a sunulduğunu ve 2007’de daha kapsamlı uygulama projelerini çalıştıklarını anlattı. Mühendislik projelerinin yanı sıra sergilenen nesnelerin grafik tasarımlarına kadar geniş yelpazede projelerin kendilerinden istendiğini belirten Tanyeli Kurul’un tekrar onayını aldıktan sonra İSKİ tarafından ihaleye çıkarıldığını söyledi. Bu ihaleye Cendere projesinin de eklendiğini ve bu alanın 2009 yılında tamamlandığını ifade etti. Terkos’ta ise proje süresince pürüzler yaşanmış.
Yönetim değişiklikleri sonucunda şu anda görevde olan genel müdürün işletmenin nasıl olacağı konusunda kararları verecek kişi olduğunu belirten Tanyeli, İstanbul Su Medeniyetleri Müzesi’nin akıbiyetinin ne olacağını bilmediklerini üzülerek anlattı.
Tanyeli konuyla ilgili şunları söyledi:
“Binaları yaptık. Tanımladığımız çerçevede ihaleye çıktı, uygulama gerçekleşti. Sorumlu olduğumuz tüm mesleki denetimleri düzenli olarak yaptık. Projelerin revizyonlarını hazırladık. Bizim dışımızda gelişen konular yüzünden hala projelerde eksiklikler var. Maliyetle ilgili hala çözülmemiş konular var. Kesin kabuller yapılamdığı için süreç uzayabilir.
Burası çok özel bir bölge, su ve yeşil var. Bakılmadığı zaman doğanın işgali söz konusu. Özellikle binaların içine giren kuşların ciddi zararlara neden oluyor. Donanımlar açısından başlangıçtan daha kötüye gidebiliriz.”
Donanımlar konusunda İSKİ’nin ihale yöntemi kullanmak durumunda kaldığı için zorluklar yaşadığına değinen Tanyeli, müze işlevi devreye girerse çoğu durumun düzeleceğini söyledi. Bu alanın gerçekten bir müze olduğunu ve Kültür Bakanlığı’nın “özel müze” onayını verdiğini anlattı. Bu süreçte eğer bir müze olamazsa bu onayın iptal edilebileceği konusunda endişeleri olduğunu belirtti.
Restorasyon süresince belgeleme ve araştırma yapıldığını, tüm bu bilgilerin restitüsyon projelerinde yansıtıldığını ve bu doğrultuda projelerin yönlendiğini ifade eden Gülsün Tanyeli binalardan örnekler göstererek bu durumu açıkladı. Değiştiremeyecekleri durumlar olduğunun altını çizen Tanyeli, özgün girişin şu andaki haliyle alakasız olduğunu zaman içinde yol kotunun yükseltiğini örnekleyerek anlattı.
Pompalar ve kazanların yerlerini ve işleyiş biçimlerini anlatan Tanyeli, Titanic’in pompalarının bir benzerinin burada yer aldığını söyledi.
Bu tesisin zamanında hem kendi hem de çevresindeki yerleşimin elektiriğini ürettiğini de sözlerine ekledi.
Daha sonra Nurbin Paker Kahvecioğlu, yeni binalara ait detaylar hakkında bilgiler verdi.
Mevcutta var olan depoların üzerine yapılan birbirine L şeklinde duran yönetim yapısı bloklar ve kentten uzaklığı nedeniyle bir kafeterya yapılması söz konusu olduğunu belirten Paker, mimari açıdan en büyük 3 işleve sahip yeni yapıların ve sergileme işlevinin mekan bulduğu A. B. C ve D Binaları’nın yanı sıra yürüme yolları, ekipmanların düzenlenmesi gibi şeylerin yeni mimari projenin parçaları olduğunu vurguladı. Peyzaj projesinin DS ve Trafo Mimarlık’ın ortak çalışmaları sonucunda ortaya çıktığını anlattı. Doğa içinde olduğundan mümkün olduğunca cephe kaplama malzemesi olarak bakırın kullanıldığına değindi.
Restorasyon yapılmış binaların içinde en büyük mimari müdahalenin “kutu” olduğunu vurgulayan mimarlar, bunun sökülmüş olan kazanların yerine yapıldığını ve tüm dökümanların kilimatize edilerek burada sergilendiğini anlattılar.
Kapalı oturumlar halinde belli periyodlarda düzenlenen buluşmalarda her oturumda farklı bir proje geziliyor ve tartışılıyor. Buluşmaların kaydedildiği videolar, ARKİV’de ilgili projelerin başlıkları altında yayınlanıyor.