Londra ve diğer metropoller hızla akıllanıyor. Bizdeyse kaldırımdan kaçıp yoldan zıplamaya devam.
Boğaziçi Üniversitesi’nden çıktım. Hava güneşli. Keyfim yerinde. Aklımda da bu hafta yazacağım yazı var. Arkeoloji biliminden bahsetmeyi planlıyorum. Oradan da konuyu, İstanbul’daki metro çalışmalarına ve bu sayede ortaya çıkan tarihi kalıntıların ne kadar muazzam olduğuna bağlarım diye düşünüyorum.
Yürümeye karar verdim. Vermez olaydım…
Etiler, Nispetiye Caddesi’nden geçiyorum. Daha doğrusu geçmeye çalışıyorum. Tahminimce İstanbul’un en lüks ve şaşaalı restoranlarının birkaçı burada yer alıyor. Bu zenginlik caddenin çevre düzenine de yansır, yayalar için de keyifli bir yol olur diye düşünüyor insan. Heyhat! Tam aksine bu güzide caddeden yürümek için cambaz olmak gerek. Tozu, dumanı, trafiği bıraktım, arabalar fütursuzca yollara, daha da fenası, yayaların geçecekleri her yere park edilmiş. Diyelim ki kaldırımdan yürümek istediniz. Önce yola inmeniz lazım. Yahu bu iş tam tersi değil miydi? Yoldan çekilip, kaldırıma sığınmamız gerekmiyor muydu?
Belediye başkanlarının, trafik amirlerinin ellerine alışveriş torbaları vermeli. Onların önünde de Kadir Topbaş ikiz çocuk arabası itsin. Sonra da işlek bir caddede kaldırımdan yürüsünler bakalım. Hodri meydan!
Biz bunları düşünürken, dünya akıllı şehirleri konuşuyor. Şehirde yaşayanların aktif katılımının sağlandığı, teknoloji ve bilimle harmanlanmış, çevreye duyarlı yönetişimden bahsediliyor. Artık 19. yüzyıldan kalma merkezi kent tasarımlarının geride kaldığından, sürdürülebilir ve dinamik yeni tasarımlardan dem vuruyorlar. Sosyal ağların şehirlere entegre edilmesinden, kent verisinin kamulaştırılmasından söz ediyorlar. New York, Amsterdam, Londra, Berlin, Paris o yolda. İstanbul ise yayan.
Önümüzdeki 30 yıl içinde dünya nüfusunun önemli bir kısmı büyük şehirlerde yaşamaya başlayacak. Bu ölçüde kentleşmeyle baş edebilmek için de akıllı çözümlere ihtiyaç duyulacak. Öncelik, enerji ve çevre çözümleriyle kent yaşamının kalitesini arttırmada. Bu, enerji tüketimi azaltılmış binaların yapılması ve gaz emisyonlarının kontrol altına alınmasıyla, çevreye duyarlı ve nefes alınacak bir şehir hayatına kavuşmak demek.
Yakın zamanda İngiltere’nin büyük üniversiteleri, dünyanın önde gelen teknoloji firmaları ile bir araya gelerek Londra’yı daha akıllı yapmak için yola koyuldular. İngiliz hükümeti de kesenin ağzını açıp, bu konudaki bilimsel araştırmaları destekleyeceğini açıkladı. Yapılacak araştırmalardan en önemlisi Londra’nın dört bir yanından sürekli veri toplanması. Bu veriler sayesinde su temizliği, hava kalitesi ve trafik akışı düzenli olarak kontrol edilecek. Her aşamada kent insanlarının sosyal ihtiyaçları göz önüne alınarak, yaşanılabilir bir şehir tasarlanacak. Hepsinden güzeli, tüm bu çalışmalar ve bilim insanlarının elde ettiği sonuçlar doğrudan insanlar ile paylaşılacak. Kısacası koca şehir, büyük bir laboratuvara çevrilecek.
Evet, Londra ve diğer metropoller hızla akıllanıyor. Bizdeyse kaldırımdan kaçıp, yoldan zıplamaya devam. Hele bir sağ salim evime varayım, İstanbul 2020’nin en büyük destekçisi benim.