Pelin Batu'nun gündeme ilişkin yazısı.
Artık bir klasik oldu. Buldozerler, gece yarısı sinemaları yıkıyor, ağaçları söküyor, tarihi yok ediyor.
Emek böyle yok oldu. Sırada Gezi Parkı var.
Ellerinde kağıtlarla geliyorlar. Yasal mı? Hayır.
Çünkü hukuki süreç devam ediyor. Gezi Parkı Derneği ve Mimarlar Odası dava açtı ama nafile.
Fizibilite ve ÇED raporları baypas ediliyor. Hukuk işlerine geldiği gibi suiistimal ediliyor.
Halkın istek ve taleplerine kulak vermek bir tarafa, ormanlarını, parklarını, tarihi eserlerini korumak isteyenler terörist ilan ediliyor.
Cop ve biber gazı yiyorlar.
Oysa 100,000 tane imza toplandı. Parkta konuştuğum polisler bile imza kampanyasına katılmış, biz de parkın korunmasını istiyoruz diyorlar.
Taksim’le ilgili muhtelif projeler uçuşuyor: Kimi plana göre park parsellenecek; kışla-AVM’si ve bir adet kent müzesine dönüşecek.
Planları açıklamaya tenezzül etmiyorlar ki bilelim, şehrimizin merkezi nasıl ve neye devşirilecek.
Parkta nöbet tutan arkadaşlarımla konuşuyorum, gecenin bir yarısı Divan Oteli’nin oradan girip üç-dört tane ağacı sökmüşler, sonra bizim “nöbetçilerin” müdahalesiyle geri çekilmişler.
Her an geri gelebilirler. Geliyorlar.
Neredeyse altı aydır parkı kurtarmak ve yaşatmak için mücadele veren arkadaşlarım var, kimisi devletle iş yapıyordu; ipleri kesildi, işlerine son verildi.
Neden? Çünkü hepimizin yeşilini korumak istediler.
Anlayacağınız, bu kadar kindarlar.
Şimdi size sormak istiyorum, sizce hangimiz teröristiz?
Gece yarısı, şaibeli bir şekilde girip ortalığı yıkıp yok eden mi, sinsi planlar yapıp kimseye bir şey söylemeden işini gören mi, çıkar uğruna doğal güzelliklerimizi yok eden mi, yoksa bu şehir hepimizin, tarihi ağaçlarımızı ve eserlerimizi muhafaza edelim diyen mi terörist?