Mart ayının son haftasında Ankara ve İstanbul mahalleleri önemli konuklarını ağırladı.
Kent Hareketleri aracılığı, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin daveti ve İstanbul Büyükkent Şubesi’nin katkılarıyla, BM önceki Konut Hakkı Raportörü Miloon Kothari ile BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği görevlilerinden Bahram Ghazi, 28 Mart-1 Nisan 2013 tarihleri arasında ülkemizdeydiler. Ankara’da ve İstanbul’da önemli dönüşüm alanlarını ve mahalleleri ziyaret ederek incelediler ve halkla açık hava toplantıları gerçekleştirdiler. Ankara Mimarlar Odası’nın düzenlediği Konut Hakkı Sempozyumu’nun konuşmalar yaptılar. Kentin Tozu’nda bu konuşmalara, toplantılara ve mahallelilerin de seslerine kulak verdik:
İstanbul’da Mimarlar Odası’nda yapılan panel öncesinde mahalle dernekleri “Evime, mahalleme, kentime, meydanıma, mahalleme dokunma” yazan bez pankarta 20’yi aşkın dönüşüm altındaki mahallenin isimlerini yazdı. (Kaynak: Sendika.org)
Mart ayının son haftasında Ankara ve İstanbul mahalleleri önemli konuklarını ağırladı. Kent Hareketleri aracılığı, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin daveti ve İstanbul Büyükkent Şubesi’nin katkılarıyla, BM önceki Konut Hakkı Raportörü Miloon Kothari ile BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği görevlilerinden Bahram Ghazi, 28 Mart-1 Nisan 2013 tarihleri arasında ülkemizdeydiler.
Önce Ankara’ya gelen konuklar, 29 Nisan’da Ankara’daki önemli dönüşüm alanlarını ve mahalleleri ziyaret ederek incelediler ve halkla açık hava toplantıları gerçekleştirdiler. Dikmen, Mamak, Çinçin, Hıdırlıktepe ve Hacı Bayram, Ankara’da ziyaret edilen dönüşüm alanlarıydı. Konuklar, 30 Nisan’da, Ankara Mimarlar Odası’nın düzenlediği Konut Hakkı Sempozyumu’nun ana konuşmacıları oldular. Program, 31 Mart sabahı İstanbul mahalleleri ile devam etti. Tokludede, Fener-Balat, Sulukule, Bedreddin ve Tarlabaşı gezilerek projeler yerinde incelendi, mağduriyetler ve şikâyetler dinlendi. Aynı gün, öğleden sonra, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde konuklar 21 mahalleden temsilcilerle buluşarak bir Forum gerçekleştirdiler.
Forum’da ilk konuşmayı Bahram Ghazi yaptı. Bir hakkın savunulması için en önce bu hakkın bilinmesinin gerekliliğine işaret eden BM-İnsan Hakları Yüksek Komiserliği görevlisi Ghazi, BM insan hakları mekanizmaları bağlamında Yaşamaya Elverişli Konut Hakkı’nı açıp, devletlerin uyması gereken yükümlülüklerini sıraladı. Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Madde 90’ın da önemine dikkat çekti (90. Madde: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”). Konuşmasının en dikkat çeken noktası, uluslararası perspektiften, insan hakları perspektifinden ve BM perspektifinden bakıldığında, sağlık, eğitim ve konutun alınıp satılacak mallar ya da birer meta olmadıkları ve ayrıca yardımseverlik konuları da olmadıkları, bunların önemli birer temel hak olduğu idi. Ayrıca konutun fiziki bir yapıdan öte anlamları olduğunu da vurgulayan Ghazi, devletlerin, temel haklara saygı, hakları koruma ve yerine getirme yükümlülüklerine de işaret ederek bu çerçevede devletlerin gereken yasa ve düzenlemeleri yapmakla sorumlu olduklarının altını çizdi. Elverişli Konut Hakkı’nın en temel öğelerinden biriniz taciz ve zorla tahliyelere karşı korunma olduğunu belirterek, bu korunmanın, kiracı, mal sahibi, işgalci, gecekonducu fark etmeden herkesi içerdiğine ve devletlerin zorla tahliyelere ve tacize karşı vatandaşlarını korumakla yükümlü olduklarına da dikkat çekti. Konut hakkının diğer bir önemli öğesinin ekonomik olarak ödenebilinir konut olduğunu anlatan Ghazi, konut için ödenen miktarın, sağlık, gıda, eğitim gibi diğer temel haklara erişimi, bu hakların karşılanmasını engellememesi gerektiğini ve ayrıca devletlerin konut politikalarını oluştururken, en yoksul ve en kırılgan kesimleri göz önüne almalarının gerekliliğini vurguladı. İnsan haklarının ayrılamaz olmaları ve birbirlerini etkilemeleri nedeniyle, konut hakkının da suya erişim, sağlık, eğitim, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, katılım gibi temel haklardan ayrı ele alınamayacağını belirtti. İnsan hakları bağlamında, insanların kendi gündelik yaşamlarını etkileyen süreçlere katılma ve söz söyleme hakkına da değinen Ghazi, zorla tahliyeler konusunda bu hakların önemini saydı ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından 2008’de basılan ve TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından Türkçe’ye çevrilen kitapçığın bu bağlamda önemli kılavuz olduğunu belirtti: İnsan hakları ve konut hakkı ihlallerini izleme ve takip etme konusunda, mahallelere ve sivil topluma önemli görevler düştüğünü de ifade ederek, uluslararası insan hakları izleme mekanizmalarına başvuru, raporlama ve takibin önemli olduğunu iletti. İhlallere karşı insanların, toplulukların bir araya gelmesinin önemini ve kentleşmenin insanlar ile birlikte insanlar için yapılmasının gerekliliğini dile getirerek konuşmasını sonlandırdı.
Önceki Konut Hakkı Raportörü Miloon Kothari, konuşmasına Türkiye’de gördüklerinin son derece rahatsız edici olduğunu belirterek başladı ve insanlar ve mahallelere karşı yapılan bu ciddi insan hakları suçlarına karşı hep birlikte ulusal ve uluslararası düzeyde neler yapabileceğimizi tartışmanın daha yararlı olacağını belirtti. Türkiye’de yaşananın, kentsel dönüşüm etkisi altında çok ciddi bir kriz olduğunu ve bunun dünyadaki en kötülerden biri olduğunu belirtti. Mahalle ve topluluklar üzerinde yıkıcı etkileri olan geniş çaplı hızlı kentsel dönüşümleri Çin’de ve Güney ülkelerinde gördüklerini ancak Türkiye’de gerçekleşenin gerçekten devasa çapta ve çok-çok tahripkâr olduğunu ifade etti. Türkiye’yi küresel sermaye için cazip kılma amacındaki bu hızlı kentsel dönüşüm saplantısının şiddetli maliyetleri olduğunu ve bunlar arasında ilk kurbanın da demokrasi olduğunu vurguladı. Ankara ve İstanbul’daki mahalle ziyaretlerinde, demokrasinin en temel değerlerinden olan katılımcılık, danışma ve müzakere mekanizmalarının kentsel dönüşüm sürecinde işletildiğini gösteren tek bir örneğe dahi rast gelmediklerini iletti. Dönüşüm/yenileme saplantısıyla, yasaların hızla ve anti demokratik bir şekilde değiştirilerek, topluluklar ya da kurumlardan gelebilecek direnişlerin önünün kesildiğini, hak verilmeden kamulaştırmanın ve el koymanın kolaylaştırıldığını, sadece Başbakanlığa bağlı bir kurum olan TOKİ’nin her yasa ile daha fazla güçlendirilerek devlet ötesi, paralel-devlet gibi bir yapıya kavuşturulduğunun altını çizdi. Bu dönüşüm saplantısı nedeniyle, hukukçuların hapse atıldığı, mahallelerden eylemcilerin tehdit edildiği, mimarlar mühendisler odaları gibi meslek örgütlerinin gelirlerinin azaltıldığı, Taksim Meydanı gibi bir eylem alanının insanların elinden alındığı vakalarda gördüğümüz üzere, direnişin ve direnişe karşı tüm imkânların geriletilmeye ve azaltılmaya çalışılarak direnişin devlet tarafından ardı ardına engellendiğini vurguladı. Bu kadar muazzam bir saldırı karşısında, bireysel veya kolektif olarak çalışan herkesin, hepimizin, direnişimizi dayandıracağımız bir etik, ahlaki ve yasal bir temele olan ihtiyacı ifade ederek, bu etik, ahlaki ve yasal temelin Türkiye’nin imzalayarak taraf olduğu uluslararası insan hakları mekanizmalarında var olduğunu vurguladı. Bu haklardan bahsettiğimizde çok soyut konuşuyormuşuz gibi düşünüldüğünü ve bu nedenle de çok temel bir hak olan ve bu hakların tümünü içeren Kent Hakkı kavramının önemini anlattı. Kent Hakkı’nı çok basit bir şekilde, kentte yaşayan ve kente katkı sunan herkesin kentin sunduğu tüm olanaklardan yararlanma hakkı diye tanımladı. Bu bağlamda, yetkililerin temel görevinin bu hakların en başta en yoksul ve kırılgan kesimlere sağlanması olduğunu ancak Türkiye’nin kentsel dönüşüm politikalarında tam aksine bir tutumla, başta Romanlar, Kürtler, azınlıklar, yoksullar gibi en zayıf ve en kırılgan kesimlerin mağdur edildiklerini belirtti. TOKİ’nin ”Yoksullar için ev inşa ediyoruz” söyleminin bir yalan olduğunu çünkü TOKİ’nin en yoksul kesimlere ev sağlamadığını da ekledi. Böylece, Türkiye kentlerinin aparteid kentlere dönüştüğü, merkezin zenginlere yönelik butik projelerle tasarlandığı, yoksulların ise fakir mahallelere tıkıştırıldığını dile getirerek, kentsel ayrışmaya dikkat çekti. Ulusal ve uluslararası destek ve dayanışmanın hep birlikte inşa edilmesinin önemine de değindi. Türkiye’de çok büyük bir insan hakları ihlali olduğunu ve uluslararası camianın bunun farkında olmadığını, Türkiye’nin yurtdışında olumlu bir imaj çizdiğini dolayısıyla uluslararası dayanışma ile Türkiye üzerinde baskı yapılmasının önemini vurgulayarak sözü Olimpiyatlara getirdi ve Oyunların Türkiye için felaket olacağını ifade etti.
Konukların konuşmalarının ardından Foruma geçildi. Mahalleler konuştu, anlattı, dertler, sorunlar paylaşıldı. Bu buluşmanın en önemli belgesi, nihayet Türkçe’ye çevrilen BM-İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Konut Hakkı kitapçığı idi. Ancak, küçümsenmeyecek önemli bir gelişme, mahallelerin kendi aralarında ve ayrıca uluslararası düzeyde dayanışmalar ve ortaklıklar kurmalarının kapısının da böylece aralanmış olmasıydı. BM mekanizmalarına başvuru ve şikâyet yolları eğitimi alınması toplantının ortak kararı oldu. Temmuz ayında eğitimler muhtemelen başlatılacak.