Asansör kazasının olduğu Torun Center’da çalışan işçilerin iddiası: ‘Deliller karartıldı’
“Kazadan bir süre sonra bizden kova istediler. Bunun içine arkadaşlarımızın parçalarını koydular…” Aralarında, asansörü kumanda eden oğlunu faciada kaybeden Mustafa Genç’in de olduğu Torun Center işçileriyle bir aradayız. Kazada oğlu Hıdır Genç’i yitiren babanın söyledikleri önemli: “Artık tazminatımız bile umurumuzda değil. Diğerleri gibi bu olayda da herkes suçu birbirine atıyor. Oysa Çalışma Bakanlığı’ndan firmaya ve bize emir veren ekip şeflerine kadar herkes suçlu. Ne olursa olsun bu olayın peşini bırakmayacağız!” Torun Center’daki asansörü kumanda edenlerden biri olan ve mucize eseri hayatta kaldığını söyleyen Ercan Kılaguz’un anlattıkları ise kazanın ardından yaşananları perdeliyor. Kılaguz, “Kaza sonrası, savcı Erdal Bağcı, eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile birlikte inşaata geldi. Çok fazla araştırma yapmadılar. Onlar gittikten sonra, bize savcının bir kez daha geleceği söylenip, kaza yapan asansörün olduğu yeri temizlememizi istediler. Bunu yapmamamız halinde işimize son verileceği belirtildi. Delillerin karartılacağını anlamıştık! Baskılara rağmen, arkadaşlarımızın kanına basamayacağımızı ifade ettik. Bunun üzerine firmanın İstanbul’da yaptığı diğer iki inşaattan işçiler getirtilerek olay yeri temizletildi. Kazadan arta kalanlar bir depoya kilitlendi. İnşaatta bulunan polis ekipleri bu duruma hiçbir şekilde müdahale etmedi. Belli ki savcı Erdal Bağcı’dan talimat almışlardı. Zaten söz konusu savcı da bir daha buraya uğramadı…” diyor. Teknik sorumlu Kılaguz, “Daha fazlası da var” diyerek sürdürüyor:
“Kazadan sonra, inşaatta hiçbir şekilde işçi çalışamaz. Ancak birkaç gün öncesine kadar elektrik tesisatında düzenlemeler yapıldı. İş güvenlik heyetleri gelecek. İnşaat yeterince aydınlık değildi. ‘İnsanları neden karanlıkta çalıştırdınız?’ diye hesap sorulmaması için bu hukuksuzluğu da yaptılar.”
Ne var ki facia yaşanan inşaatta, kaza öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan hukuksuz- lukların sınır tanımamış olduğu anlaşılıyor. Kılaguz, bu noktada çok önemli bir bilgi daha veriyor: “Hem inşaattaki usulsüz çalışma, hem kaza öncesindeki olumsuz koşullar hem de iş teftiş kurulunun faciadan önce tuttuğu ‘ancak dikkate alınmayan’ 21 maddelik rapor çerçevesinde olay savcısı Erdal Bağcı’ya şirket hakkında suç duyurusunda bulunmak istedik. Fakat suç duyurumuzu kabul etmedi. İfadelerimizi almamak için biz oradayken adliyeden ayrıldı. Dosyamızın yardımcıları tarafından işleme konulmasını talep ettik. Bize suç duyurusunun ancak olay savcısı tarafından alınabileceğini söylediler. Savcı kaçtı, kapılar yüzümüze kapandı!” Kazaya tanıklık eden ve üstü firma tarafından kırmızı kalemle çizilen işçilerden biri olan Emrah Acar ise hikâyenin geri kalan kısmını “İnşaatta ölmek yetmedi, hak aramak suç sayıldı” sözleriyle şöyle bitiriyor: “Kısa bir süre sonra, Asayiş Büro Amirliği’nden arandık. ‘Dosyanızı burada işleme koyabiliriz’ dediler. Ancak şirket avukatları bizi karakolun önünde çevirdiler. Pazarlık yapmak istediler, kabul etmeyince de tehdit ettiler. Şimdi soruyoruz; hukuk kimin için var? Bu savcılar, avukatlar halkın mı yoksa rantı mı koruyorlar?”