“Asi Şehirler”

Şehirlerin çehresi ve yaşama biçimi hızla değişirken mağdurlar da sokaklara iniyor. Burada "antikapitalist" bir mücadelenin imkanlarını gören David Harvey'in, toplumsal hareketleri yüzlerini şehre dönmeye çağırdığı "Asi Şehirler", Metis Yayınları'ndan...

Şehirlerin çehresi ve yaşama biçimi hızla değişirken mağdurlar da sokaklara iniyor. Burada “antikapitalist” bir mücadelenin imkanlarını gören David Harvey’in, toplumsal hareketleri yüzlerini şehre dönmeye çağırdığı “Asi Şehirler”, Metis Yayınları’ndan çıktı. Harvey’in öncüllerinden Henri Lefebvre’ın mekânı toplumsal analizin merkezine aldığı ilk eseri “Kentsel Devrim” de Sel Yayıncılık’tan okurla buluştu.

Kentin mücadelelerin alanı olmaktan gittikçe mücadelelerin konusu haline de gelmeye başladığı bir dönem yaşanıyor. Devasa bir şantiyeye dönüşen ve projelerin birbiriyle yarıştığı İstanbul’un her yanında eski yapılar yıkılıyor; otoyollar, meydan düzenlemeleri, gökdelenler, AVM’ler yükseliyor. Kentsel dönüşüm, mutenalaşma da kentlinin gündemi… Her köşede “yeni bir yaşam” vaadiyle “projeler” yükseliyor ve her adımda bir daire pazarlayan bir inşaat şirketinin ilanı göze çarpıyor. Eskiden İstanbul’un her bir sokağına varılıncaya kadar rastlayabileceğiniz tek logo ve imza İETT iken şimdilerde onun yerini de TOKİ logosu ya da tabelası aldı dense çok da abartı sayılmaz. Dönemin baş roldeki kamu kuruluşu TOKİ.

Kentin çehresi ve kentte yaşama biçimi hızla değişirken bundan mağdur olanlar da gittikçe daha çok görünüm kazanmaya ve muhalefetlerini ifade etmeye başlıyor. Sermayenin faaliyetinin odağındaki kent, artık akademik bir ilgi alanı olmaktan, projelerin mağdurlarının, muhaliflerin mücadele nesnesi haline geliyor.

Şehire yüzünü dönme çağrısı

Evrensel bir boyutu da olan ve dünyanın pek çok yerinde de benzerleri yaşanan bu süreçlere ve kent olgusuna ilişkin literatür de günden güne zenginleşiyor. Çalışmaları Türkçe’ye de çevirilen David Harvey’in kitapları da başta geliyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında İstanbul ve Ankara’da birer konferans da veren Harvey, İstanbul örneğini de bizzat görüp dinlemişti. Harvey, şimdi “Asi Şehirler” ile devrimci fikir, ideal ve hareketleri, gündelik yaşamı derinden değiştirecek antikapitalist bir mücadele için yüzlerini şehre dönmeye davet ediyor.

Kentleşmeyi Marksizmin temel önermeleri ile inceleyen, bunu yaparken de kent mekanı ve coğrafyayı Marksist kurama dahil eden David Harvey’in “Sosyal Adalet ve Şehir”, “Umut Mekanları”, “Postmodernliğin Durumu”, “Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz”, “Sermayenin Mekanları”, “Sermayenin Sınırları”, “Sermaye Muamması” kitaplarından sonra “Asi Şehirler”i de Türkçe’de.

“Asi Şehirler”

Ayşe Deniz Temiz’in çevirisiyle Metis Yayınları’ndan çıkan “Asi Şehirler-Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru” kitabında Harvey, antikapitalist mücadelelerin, ister istemez şehrin tanımladığı geniş sahaya ve kamusal mekanlara odaklanacağı üzerinde duruyor ve “antikapitalist mücadele için şehri yeniden sahiplenmeyi” öneriyor.

“Şehir hakkı’ talebi yeniden canlandı”
Henri Lefebvre’ın şehirde gündelik hayatın girdiği derin krizin yarattığı acıya tepkisi olan 1967’deki denemesi “Şehir Hakkı” ile talep ettiği “anlamlı ve keyifli bir şehir yaşamı seçeneği yetkisini” hatırlatan Harvey, bu fikrin son on yılda yeniden canlandığına dikkat çekiyor. Harvey, buna neden olan şeyin de sokakta kentsel toplumsal hareketler içinde cereyan eden şey olduğuna işaret ediyor: “1990’ların başından beri hoyrat bir neoliberalleşme süreci içerisinde gündelik yaşamın niteliği üzerindeki saldırısını gitgide yoğunlaştıran uluslararası kapitalizm karşısında pek çok kimsenin bir tepki arayışı.”

Harvey’in, “gündelik yaşamın niteliği üzerindeki saldırı” diye tarif ettiği şeyler ise evsizlik, mahallelerin “mutenalaştırılması” ve yerinden edilme, yoksulların ve farklı olanların suçlu gibi damgalanması…

Geleceksiz yaşayanlar: Prekarya

Kentteki ve mücadelelerdeki değişimi incelerken, bunun öznelerine değinen Harvey, Lefebvre’ın fabrika işçilerinin yanına eklediği “kentsel işçilere” değiniyor. Bu sınıfın çok farklı bir sınıfsal oluşum olduğunu belirten Harvey, “kentsel işçilerin” akışkan ve düzensiz olduğunu, çoğu defa sistemik olmayan reformist bu hareketlerin, gerçek anlamda sınıf hareketi sıfatını hak etmediği için potansiyellerinin geleneksel sol tarafından kavranmakta güçlük çektiğini belirtiyor.

Gelişmiş kapitalist ülkelerin pek çoğunda fabrikaların büsbütün ortadan kaybolduğunu hatırlatan Harvey, “prekarya” da denilen şehir yaşamının üretim ve idamesini üstlenen bu sınıfın, güvencesiz, yarı-zamanlı, örgütsüz ucuz emek olduğunu ve yarın ne olduğunu bilmeden, geleceksiz yaşadığını ifade ediyor.

Harvey, sanayileşen Çin’de değil de Batı’da “devrimci bir hareketin doğması bekleniyorsa” prekaryayı da hesaba katmak gerektiğine işaret ederek, “Asi Şehirler”de bunu yapıyor ve onların haykırış ve taleplerinin çıkış noktasını anlamaya çalışıyor.
“Eskiden bildiğimiz şehir artık yok ve olmayacak”

Kapitalizmin ve Batı şehirlerinin 20. yüzyıl boyunca yaşadığı değişimlere değinen Harvey, Lefebvre’ın da “Şehir Hakkı” denemesinde vardığı “Eskiden bildiğimiz, hayal ettiğimiz şehrin yeniden inşası mümkün olmamacasına, hızla yok olmakta” sonucuna katılır:

“Burada bir sorun çıkıyor karşımıza: Şehir üzerinde hak talep etmek, aslında artık varolmayan bir şey üzerinde hak iddia etmek anlamına gelir (ki daha önce varolduğu da şüphelidir). Kaldı ki şehir hakkı boş bir gösterendir. Ona kimin nasıl anlam yükleyeceğine bağlıdır her şey. Finansörler ve müteahhit firmalar şehri talep edebilirler, ki buna hakları vardır. Fakat evsizlerin ve orada yaşamasına izin verilmeyen kaçak statüsündeki mültecilerin de bir o kadar hakkı vardır şehir üzerinde. Marx’ın Kapital’de dile getirdiği, “eşit haklar arasında son kararı belirleyen güçtür” (Bkz. Kapital, 8. Bölüm, 1. Kısım: “İşgününün Sınırları”) şiarını akılda tutarak, burada tanımlanan hakkın kime ait olduğu sorusuyla kaçınılmaz olarak yüzleşmemiz gerekir. Bu hakkın nasıl tanımlanacağı başlı başına bir mücadele konusudur ve söz konusu hakkı yaşama geçirme mücadelesi ile el ele ilerlemelidir.”

“Şehir kentsel büyümeye kurban oldu”

Dizginsiz kapitalizmin geleneksel şehri öldürdüğünü söyleyen Harvey, “sermayenin aşırı birikimini yatırıma dönüştürmek için duyduğu bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaç, toplum, çevre ve siyaset açısından doğacak sonuçları gözetmeksizin, şehri bitimsizce yayılan bir kentsel büyümeye kurban etti. Üzerimize düşen siyasi ödev, Lefebvre’e göre, çığrından çıkmış bir halde küreselleşen, kentleşen sermayenin tiksinti verici karmaşası içinden bambaşka bir şehri tahayyül ve inşa etmektir. Bunun gerçekleşmesi ise gündelik şehir yaşamına odaklanan güçlü bir antikapitalist hareketin yaratılmasına bağlıdır” diyor.

“Şehri gönlünce şekillendirme hakkı”

Harvey’in önerisi, şehir yaşamını kuran ve idame ettirenlerin kendi ürettikleri şey üzerinde temel bir hakka sahip olduğu ve taleplerinden birinin şehri gönüllerince şekillendirme hakkı olduğunun kavranılmasıdır. Harvey, bu olduğu zaman şehir üzerinde makul bir siyaset anlayışına ulaşılacağını belirtiyor.

Şehir hakkının salt fizilsel bir mekân anlamında peşine düşmenin bir serabın ardından gitmek olduğunu söyleyen Harvey, “kendi arzu ve ihtiyaçlarını karşılayacak bir kentsel gelişimin kavgasını vermeye” çağırıyor. Kimleri mi? Evsizleri, yerinden edilenleri, yoksulları ve farklı olduğu için suçlu gibi davranılanları ve tabii ki, kent emekçilerini yani “prekarya”yı…

ABD’de 2008’de patlak veren kısa sürede tüm Avrupa’yı da girdabına alan krizi doğrudan hisseden, oturduğu eve haciz konan, işinden çıkarılan, kemer sıkma politikaları ve özelleştirmeler sonucunda kamu hizmetlerinden mahrum edilen kitleler sokağa indi. İşte Harvey’e göre, Kahire, Madrid, Atina, Barselona, Madison, Wisconsin’de, New York’ta Wall Street’teki Zuccotti Park’ta olan da bu kitlelerin “kendi arzu ve ihtiyaçlarını karşılayacak bir dünyanın kavgası”nın adımlarını atmasıydı.

Henri Lefebvre’ın “Kentsel Devrim”i

Öte yandan, Harvey’in, “Asi Şehirler”de, “Şehir Hakkı” denemesine göndermelerde bulunduğu Fransız düşünür Henri Lefebvre’ın, mekân’ı toplumsal analizin merkezine alan ilk eseri olan “Kentsel Devrim” de Selim Sezer’in çevirisiyle Sel Yayıncılık’tan çıktı. Mekân ve kent konusundaki çalışmalar kadar, sosyoloji, Marksist analiz ve radikal politika için de temel bir metin özelliğini taşıyan “Kentsel Devrim”de Lefebvre, “toplumun bir bütün halinde kentleşmesi” hipoteziyle yola çıkarak, hep kır-kent çelişkisi içinde ele alınan şehir kavramının ortadan kalktığını, ortaya çıkan “kent toplumunun” yeni yorum ve yaklaşımlar geliştirilmesi gereken karmaşık bir araştırma olarak görülmesi; kentin ise toplumsal analiz ve pratiklerin merkezinde yer alması ve şehirleşme sorunuyla sınırlanmaması gerektiğini öne sürüyor.

Onu yalnızca tüketimin ve yeniden üretimin değil, kapitalist üretimin de merkezine yerleştirerek, toplumsal-siyasal mücadeleyi üretim-fabrika eşleşmesinden koparıp, üretim-kent ölçeğine ve vizyonuna taşıyor. Metalaşma, pazar, bürokratikleşme üzerine kurulu soğuk ve modernist kentleşme/şehirleşme yaklaşımını reddederek, kentin sakinlerinin canlı deneyimlerinin altını çiziyor. Şehir miti, kalıplaşmış biçim ve biçimciliğe karşı, özgün sosyal ilişkiler, kendi kaderini çizebilme ve bireysel yaratıcılığın öne çıktığı bir Kentsel Devrim hayal ediyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın