AVM’lere karşı yarım asırlık bir sinema

Ankara'daki Kızılırmak sineması yöneticisi Köksal, Türkiye'deki sinemaların sorunlarına dair önemli açıklamalarda bulundu.

”Uygulanan politikalarla iyi sinemalar hep AVM’lere kaydırıldı. Çünkü, AVM’ler çeşitli vergi iadelerinden faydalandıkları için kendi içlerindeki sinemaları destekliyorlar. Tekelcilik ve eşitsizlik var…”

Başkentin emektar Kızılırmak sineması, yarım asrı geride bırakırken özellikle sanat sineması sevenleri için vazgeçilmez olmayı sürdürüyor.

Kızılırmak Sineması’nın sahibi Can Köksal, sinemanın temellerinin babası Feyyaz Köksal tarafından 1957 yılında atıldığını ve 1970’lerin başından itibaren Ankara halkına hizmet verdiğini söyledi. ”Babam İsviçre’de okurken orada gördüğü binaların bir kısmını burada yapmaya çalışmış. Bunlardan biri de Kızılırmak sinemasının bulunduğu bina” diyen Köksal, babasının o zamanlar binayı bir alışveriş merkezi olarak düşündüğünü ancak bazı yasal nedenlerle binayı o şekilde kabul ettiremediğini ve sadece sinemanın kaldığını anlattı. Babasının bir sinema tutkunu olmadığını ifade eden Köksal, ”Sinema işletmeciliği oldukça zor bir meslek çünkü hem kira vereceksin hem de yüksek sayıda kişinin filmleri izlemesini sağlayacaksın. Burası bizim olduğu için, yani kira vermediğimiz için biraz da ayakta durabiliyoruz” dedi.

Uygulanan bir takım politikalarla iyi sinemaların hep AVM’lere kaydığını dile getiren Köksal, şunları söyledi:

”Çünkü AVM’ler çeşitli vergi iadelerinden faydalandıkları için kendi içlerindeki sinemaları desteklediler. Bir nevi mali destek AVM’lerdeki sinemalara kaymış oldu. Halkın çok fazla mal ve çeşitliliğin bulunduğu yere gitmesi sonucunda müşteri kaybı çok doğaldır. Bu da ‘cadde sinemaları’ diye adlandırdığımız Kızılırmak gibi sinemaların iş yapamaz hale gelmesine neden oldu. Sonuçta AVM’ler yavaş yavaş ama kesin bir şekilde bu salonlardaki seyircileri kendilerine çektiler.”

AVM SİNEMALARI…
Can Köksal, AVM’lerdeki sinemaların da yaşadığı sıkıntıya değinerek, dağıtımcı şirketlerin buradaki filmlerin izlenme sıralamasına bakarak istedikleri sayıya ulaşılamadığında film vermediklerini ve bu sinemaların kapanmak zorunda kaldıklarını anlattı.

Kızılırmak’ın şu anda Ankara’daki en eski sinema olduğunu söyleyen Köksal, ”Biz farklı olma iddiası taşımadık, ancak salonlarımızı açtığımız zaman film bulmakta zorlandık. Daha sonradan anladık ki tekelci dağıtımcılar eski ilişkileri olan firmalarla işbirliğine devam ediyorlarmış. Ayrıca yasal olmayan bazı ilişkiler kurmuşlar. Zamanla bu şirketlerin yönetimlerinden bu insanlar uzaklaştırıldı. Gösterecek film bulamayınca (ne yapabiliriz) diye düşündük ve Avrupa filmlerini getirmeye karar verdik” diye konuştu.

Bir yandan Avrupa filmlerini ithal ettiklerini bir yandan da ‘blockbuster’ diye tabir edilen gişede başarılı olan çok az sayıda filmi de göstererek dengelemeye çalıştıklarını ifade eden Köksal, ”Kahpe Bizans ya da Titanic gibi filmler gösterilirken bir yandan Avrupa filmleri de gösterdiğimiz için farklı bir imaj yarattık çevrede. (Burada Avrupa filmleri gösteriliyor) denildi. Böylece entelektüeller ve sinefiller bizim filmlerimizi tercih etmeye başladı” şeklinde konuştu.

Kızılırmak sinemasının zamanla sinemayı seven insanların bir mekanı olduğunu belirten Köksal, film ithal edenlerin çok sayıda film getirme merakının büyük ithalatçıların dikkatini cezbettiğini, bu durumun da Avrupa filmlerinin değeri arttırdığını anlattı. ”Eskiden 5-6 bin Avro’ya gelen filmler 70-80 bin Avro civarında fiyatla ithal edilmeye başlandı” diyen Köksal, şöyle devam etti:

AVRUPA SİNEMASI
”Bunun üzerine bu ithalatçıların bir kısmı battı, bir kısmı piyasadan çekilmek zorunda kaldı. Biz de tekrar film bulmakta zorlanmaya başladık. Bu durum bizi tekrar başladığımız noktaya getirdi. Ama sonra Avrupa filmlerini kaybetsek de Türk filmlerini bulduk. Avrupa filmlerini tercih eden müşterilerimizin çoğuyla dost olmuştuk. Onlara da (Tamam. Biz sizin filmleri de getireceğiz) dedik. Şimdi yıl içinde Ekim ayından Nisan ayı ortalarına kadar geçen süre içinde Türkiye’nin seyrettiği yaygın çıkan filmleri gösteriyoruz. Küçük salonumuzda da mümkün olduğu kadar bu filmleri seyrettiriyoruz. Bu mevsimlerin dışında da Avrupa filmlerini getiriyoruz.”

Amerikan film sektörü karşısında yok olmaya yüz tutan Avrupa sinemasının yaşatılması amacıyla 1988’de Avrupa Konseyi’ne bağlı bir kurum olarak kurulan Avrupa Görsel-İşitsel Eserler Destek Fonunun (Eurimages), kendilerine yılda 10-15 bin Avro gibi çok cüzi bir miktar para verdiğini, bu desteğin de bir raporlama sonucunda yapıldığına işaret eden Köksal, ”Kızılırmak sineması bu destekten yararlandığı için yayımladığımız filmlerin yüzde 33’ünün Avrupa ve Türk filmleri olması gerekir. Ayrıca yüzde 33 de Türk filmi dışında sadece Avrupa filmleri yayımlamak zorundayız” diye konuştu.

‘ARADAKİ FARKI KENDİ CEBİMİZDEN ÖDÜYORUZ’
Seyirciye sattıkları sinema biletini yüzde 8 KDV ile sattıklarını ancak filmleri yüzde 18 KDV ile aldıklarını söyleyen Can Köksal, ”Aradaki farkı kendi cebimizden ödüyoruz. Bir yıl sonra bu farkı Maliye Bakanlığına bir rapor sunarak istiyoruz. Tek salonlu sinemalar bunu yapmaya cesaret bile edemezler. Çünkü mali müşavire gitmeleri, ondan raporlama yaptırmaları zor ve masraflıdır. Kaldı ki bakanlık verginin hepsini bize geri vermez. Bir kısmına da el koyar. Biz güya yüzde 8 ile kültür hizmeti vermiş olarak böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kalırız. Bu yasal sıkıntılar AVM’deki sinemalarda dahil olmak üzere hepimizin sorunudur” ifadelerini kullandı.

Devletin iki yıl önce maddi sıkıntı çeken sinemalara ”kültür yatırım desteği” çerçevesinde destek olmaya karar verdiğini belirten Köksal, ”Biz geçen sene buna hak kazandık fakat bu yıl müracaat ettiğimizde (henüz para yok) dediler” dedi.

‘EĞLENCE VERGİSİ’
Sinema Salonu İşletmecileri Derneği olarak TBMM’ye yaşadıkları sorunlara ilişkin bir yazı gönderdiklerini belirten Köksal, yazıda belirttikleri hususları şöyle aktardı:

”Bir taraftan elektrik, gaz, su gibi genel giderler artarken, bir taraftan her gün açılan alışveriş merkezlerindeki yeni sinemaların karşısında birçok bağımsız sinema büyük sıkıntı çekmekte, sinemasının parasını ödeyememekte ve bu nedenle faaliyetlerini yürüyemez hale gelerek salonlarını kapatmak zorunda kalmaktadır. Bunlar arasında tarihi eser konumunda olan sinemalar da mevcuttur.

İstanbul’dan Şişlikent, Feriye, Beyoğlu Alkazar, Rüya, Emek, Nişantaşı, Bakırköy Broadway bunlardan bazılarıdır. Bu kültür erozyonunun önüne geçebilmek için sinema bilet satışlarında belediyeler eliyle toplanan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının kontrolünde olan eğlence vergilerinin bir kısmının gerçekten maddi sıkıntı içerisinde olan sinemalara destek olarak tahsis edilmesi hem adil hem de çözüm getirecek bir nitelik taşımaktadır.”

Can Köksal, yazıya ilişkin herhangi bir cevap alamadıklarını kaydetti.

Can Köksal, adını bulunduğu sokaktan alan Kızılırmak’ın Ankara’da yapılan sinema festivallerinin çoğuna ev sahipliğini yaptığını hatırlatarak, ‘İşçi Filmleri Festivali, ‘Uçan Süpürge Film Festivali’ bizimle. ‘Uluslararası Ankara Film Festivali’ni istedik, bu yıl olmadı ama umarım onlar da bize geleceklerdir. Çünkü bizim müşterilerimiz gibi dik durabilen sinema seyircisi yok denecek kadar az” şeklinde konuştu.

Türk sinemasının dünyada Amerikan sinemasına karşı ismini duyuran ve başarılı çalışan sinemalardan bir tanesi olduğunun altını çizen Köksal, ülkelerde izlenen filmlerin yüzde elliden fazlasının Amerikan sinemasına ait olduğunu, Türkiye’de ise yüzde 52’ye varan oranda Türk filmlerinin gösterildiğini dile getirdi.

ÇİFTLER-TEKLER KAPISI
Ankara’nın en eski sineması olduğundan hala ‘tekler’ ve ‘çiftler’ kapısı vardır. Bir gün iki tane erkek müşteri gelip (Bizi çiftlere koymuşsunuz ama biz çift değiliz ki) dedi. Başka bir gün de teklerde oturan iki sevgili üzgün bir şekilde gelip (Bizi teke koymuşsunuz ama biz çiftiz) demişti. Yılda en az bir kez bu durumu yaşarım.”

Etiketler

Bir yanıt yazın