Gün geçtikçe bir şantiye alanına dönen Bağdat Caddesi'ndeki dönüşümü mahalle sakinleri işte böyle anlatıyor...
Bugün Milliyet Blog sayfasında GOKOYA rumuzlu blog yazarının yazısı Bağdat Caddesi’nde süren kentsel dönüşüm faaliyetlerinin görünmeyen yüzünü ortaya çıkardı. Neredeyse her sokakta üç dört apartmanın yıkılmış/yıkılmak üzere olduğu, yeni inşaatların süratle başladığı bu dönüşüm süreci mahalle sakinlerini nasıl etkiliyor? İşte Bağdat Caddesi’ndeki dönüşümün arka yüzü…
1960 yılından bu yana İstanbul Bağdat Caddesi’nde ikamet ediyorum. Ebeveynlerim bundan 54 yıl önce Yazlık olarak düşünmüşler bu semte yerleşirken. O zamanlar Bağdat Caddesi yeni inşaa edilmişti. Denize yürüme mesafesi, en fazla üç katlı bahçeli evlerin olduğu bu güzel semt yaz aylarında bugünkü Bodrum, Marmaris ve bir çok tatil yöresinden daha sakin, eğlenceli ve dinlendirici idi.
Çocukken elerimizde deniz simitlerimiz, üstümüzde mayolarımız denize gittiğimiz, bisiklete bindiğimiz, sokaklarında arkadaşlarımızla oynadığımız, yeni yeni açılan kafelerinde ilk gençlik aşklarımızı yaşadığımız, geceleri koltuğumuzun altında minderlerimiz, ellerimizde çekirdeklerimizle sinemaya gittiğimiz bu semt hızla değişim geçirdi.
Önce tek katlı evler, bahçeler yerini apartımanlara bıraktı. Bisiklete bindiğimiz caddeler arabalarla doldu. Bizler artık değil bisiklete binmek, karşıdan karşıya geçmek için bile uzun süre beklemek zorunda kaldık. Daha sonra caddeye çeşit çeşit mağazalar, kafeler, lokantalar açıldı.İstanbul’un artan nüfusu karşısında gittikçe kalabalıklaşan caddede yürümek, hele hafta sonları gititkçe imkansız hale gelmeye başladı.
Bütün İstanbul Anadolu yakasının alışveriş için tercih ettiği, dünyaca ünlü mağazaların şubelerinin bulunduğu Bağdat caddesi Fransa’nın Şanzelizesi’ne benzetilmeye başlandı.
Bağdat Caddesi’ne çıkmak, Cadde’de bir kafede oturmak, Cadde’den alışveriş yapmak adeta bir sosyal gösterge olmaya başladı.
Biz cadde oturanları memnun muyduk bu durumdan. Kim gürültünün, kalabalığın gittikçe arttığı, gece sabaha kadar trafik gürültüsünden uyumanın imkansız olduğu, kalabalıktan sokağında yürünemeyen, otopark kapısına park edilen bir araç yüzünden evine giremediği bir yerde yaşamaktan memnun olur ki. Neden bırakıp gitmiyorsunuz diyeceksiniz belki. İnsanın hatıraları, ailesinin evi, ebeveynlerinin mirası, her şeyden önce İstanbul’da ev değiştirmenin gerektirdiği maddi güce sahip olma sorunu belki bizi buralardan uzaklaştıramadı. Ne mi yaptık? Yılın büyük çoğunluğunu sonradan edindiğimiz köy evlerimizde geçirmeye çalıştık.
Şimdi sorunumuz başka. Son zamanlarda Bağdat Caddemizde farklı bir şeyler oluyor. Kanun yapan büyüklerimiz tabii bizi bizden iyi düşünürler. İstanbul’un deprem tehlikesi karşısında yeni bir kanun çıkarmışlar. Kentsel dönüşüm adlı bu kanun deprem riski olan binaların yıkılıp, yerine yenilerinin inşa edilmesini tasarlıyor.
Bu yasa gereğince şu anda Bağdat Caddesi’nde hummalı bir inşaat faaliyeti var. Her sokakta en az 4 tane büyük apartıman yıkılıyor ve yerine yenileri inşaa edilmeye çalışılıyor. Sanırsınız İstanbul’da sedece Bağdat Caddesi’nde deprem riski var. İstanbul’un başka hiçbir bölgesinde bu kadar yoğun inşaat görmedim. Sokaklarımızda beton arabalarından, kamyonlardan geçilmiyor.
Bu binaların yıkılıp yeniden yapılmasında da büyük sorunlar var. Bir binada belki 12 daire var. Bir tanesinin sahibinin talebi ile binaya riskli raporu alınabiliyor. Bu rapor doğrultusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünce binanın yıkımına karar veriliyor. Bu emri alan Tapu Müdürlüğü diğer kat maliklerine binanın yıkılacağını duyuruyor. Eğer kat maliki kendini toparlayıp 15 günde itiraz ederse ne ala, tekrar olay inceleniyor. Yoksa belediyenin öngördüğü sürede binanız yıkılıyor. Ya siz bir yıkıcı ile anlaşıyorsunuz veya belediye yıkım ücretini sizden tahsil ederek binanınızı yıkıyor.
Kaldınız mı evsiz. Bir de dünya kadar yıkım parası ödediniz cebinizden. Bu arada bir sürü müteahit var ortada. Kat maliklerinin 3’te 2’si bir müteahite karar verirse size hiç sorulmadan, hiç tanımadığınız bir inşaatçı evinizi yapmaya başlıyor. Tabii size verilecek olan ev daha önce yaşadığınız evin yarısı büyüklüğünde ve evin planı hakkında söz sahibi de değilsiniz. Zira nasılsa apartmanınızda inşaatçı ile yakın dostluk kurmuş komşularınız var sizin namınıza karar veren.
Eğer siz bu yapım işine razı değilseniz hisseniz paraya dönüştürülüyor ve SPK tarafından belirlenen bu bedel size ödeniyor.
Siz bir anda ailenizin anıları olan bir evden olup, elinizde hiç de değerin karşılığı olmayan bir para ile açıkta kalıyorsunuz.
Belki diyeceksiniz ki yeni, modern, daha iyi koşullarda bir eve sahip oluyorsunuz, daha ne istiyorsunuz. Olay bu kadar basit değil ve göründüğü kadar da şirin değil.
Bu olayda kimler karlı hiç o konuya girmek istemiyorum. Zaten biraz kafası çalışan ve yazımı dikkatle okuyan kişi bu olaydan kimlerin karlı çıkacağını şıp diye anlar.
Birden bir apartımanınızdaki bazı komşularınız şiddetle inşaat taraftarı ve bir müteahitin savunucusu olursa bilin ki tehlikedeniz.
Sizi, evinizi koruyan hiç bir merci ve kanun yok. Size soran da yok zaten.
Şimdi sorarım size ben kendimi bu ülkede nasıl güvende hissedeyim.
Birisi bana neler olduğunu anlatacak mı…
3 yorum
Maalesef 6306 sayılı yasa vatandaşı korumamaktadır!…Yasa koyucu koyduğu yasanın doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlememektedir. Bu yüzden bir “Kentsel Dönüşüm Uzmanı” ndan hukuki ve teknik danışmanlık hizmeti almak çok önemlidir. Topu topu 25 maddeye sığdırılmaya çalışılan çok kapsamlı bu yasa, müteahhitler tarafından vatandaşa çok farklı anlatılarak malları gasp edilmektedir. Mülk sahiplerine yasa ile ilgili yansıtılan çoğu bilgi de maalesef müteahhitlerin çıkarları doğrultusunda çarpıtılmaktadır.
Kasım 2012 de Arliteraya Kentsel Dönüşüm başlığı ile yazmıştım. Yazdıklarım çıkıyor. Altaki LİNK te:
http://rktr.co/1ffz0qE
Aynı durumdayız. Beyoğlu Cihangir Sıraselviler İlkyardım hastanesinin karşısında 500 m2 oturumlu bina bir malikin başvurusu sonucu bina yıkım kararı alındı. Çevre ve şehircilik bakanlığı nasıl bir kanun yaptıysa eller kollar bağlı.