Balat’tan Geriye Kalanlar

Balat çarşısı, eski parlak günlerine kıyasla çok daha sakin ama hâlâ çok özel. Eski sinagogların, kiliselerin çevrelediği semtin binaları, AB fonlarıyla kıs-men restore edildi. Peki Balat’ın hikayesi ne?

Balat’ın ilk sakinlerinin Makedonya’dan gelen Yahudiler olduğunu biliyor muydunuz? Hatta İstanbul’un tek ahşap sinagogu da Balat’ta… Fakat bugün Yahudi cemaatinden Balat’ta yaşayan çok az insan kaldı. Rehber Saffet Emre Tonguç, Balat sokaklarında dolaşırken bize hikayesini şöyle anlatıyor: “Yıl 1492. Sultan II. Bayezid, Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella tarafından yurtlarından atılan İspanyol Yahudilerini Osmanlı topraklarına getirince bir kısmı yerleşmek için Balat’ı seçmiş. Ortaya ilginç bir topluluk çıkmış; bir yanda Rumca konuşan yerli halk, diğer yanda Ladino (Sefarad Yahudileri’nin kullandığı İspanyolca) konuşan göçmenler. İlerleyen yıllarda önce Portekiz’den sonra da Rodos’tan daha fazla sığınmacı gelince Balat ‘Yahudi Balat’ olarak tanınmaya başlamış.

Gelenler birçok yeniliği de beraberlerinde getirmişler ve İstanbul’un matbaayla tanışmasını sağlamışlar. 1950’li yıllarda İsrail’e göçmüş Balat’ın Yahudileri, bir kısmıysa İstanbul’un başka semtlerine.

Geriye 19 sinagog ve eski muhteşem günleri anlatan bir avuç cemaat kalmış. Göçenlerin yerine Karadeniz ve Doğu Anadolu’dan göç edenler yerleşmiş. Balat, adını Blachernae Sarayı’na olan yakınlığından ötürü Yunanca bir kelime olan ‘palation’un (saray) zaman içinde değişmesiyle almış.”

Çarşı’nın Sürprizleri

Leblebiciler Caddesi boyunca yürürken küçük dükkanlarla çevrili bir alışveriş caddesine gelirsiniz. Kunduracılar, yorgancılar, unutulmaya yüz tumuş meslekleri icra eden zanaatkârlara rastlamak mümkün.

Ayşegül Kaya, 13 yıl önce Balat’a yerleşip camaltı sanatını tanıttığı dükkanını burada açmış. Yıllarca avukatlık yapan Ayşegül Hanım, burada hem kendi yaptığı camaltı eserleri sergiliyor hem de kurs veriyor. Birkaç adım ötede, bir zamanlar şarkılara konu olan Agora Meyhanesi var. Agora, çarşı demek. Birkaç yıl önce kapanan meyhane, artık tasarım ve resim atölyesi olara kullanılıyor.

Balat çarşısında Yanbol kasabasından gelen cemaatin yaptırdığı Yanbol Sinagogu’nun girişi görülebilir. Orijinal ahşap tonoza sahip tek sinagog olarak bilinen bina, 1895 tarihli.

Kadınların Kahvesi

Balat’ta AB ve UNESCO tarafından onarılan binaların çoğu Leblebiciler’in devamındaki Vodina Caddesi’nde… Balat’ın Fener’le birleştiği yerde yüksek duvarların arkasına gizlenmiş iki kilise var; bir tanesi Aya Yorgi’ye, diğeriyse Panaghia Paramithas’a (Tesellici Meryem) adanmış.

Şöyle bir soluklanmak isteyenler, Vodina Cafe’ye mutlaka uğramalı. Balat Kültür Evi bünyesinde çalıştırılan bu kahve, Türkiye Soroptomistler Kulüpleri Federasyonu’na ait. Balatlı kadınlara meslek kazandırmayı amaçlayan bu güzel binada ev yapımı börekler, mantılar, yaprak sarmaları, reçeller ve turşular satılıyor. Balat’ın değişen yüzünde modern atölyeler, tek tük de olsa galeriler var. Çağdaş sanat objeleri, mimari ve mobilya tasarımı üzerine çalışan Sema Topaloğlu’nun atölyesi, sahil yolunun üzerinde.

BUNLARI ATLAMAYIN

* Haliç Surları: İstanbul’u saldırılardan koruyan ve Haliç’teki yerleşimlere düşmanların girmesini engelleyen duvarların bir kısmı hâlâ kıyıya paralel olan yol boyunca görülebilir. Maalesef çok bakımsız olan surların üzerine ev yapanlar da var, yol çalışmalarından ötürü tamamen yıkılan kesimeleri de. İlk surların muhtemelen Septimius Severus tarafından II. yüzyılda yapıldığı sanılıyor.

* Aziz Stephen Bulgar Kilisesi: Haliç’in kıyısındaki görkemli kilise, 19’uncu yüzyılda İstanbul’da yaşamını sürdüren Bulgar azınlığa ait. Gotik tarzda inşa edilen kilise, 1871 yılında Viyana’da yapılmış ve parçalar halinde Tuna Nehri üzerinden gemilerle getirtilip Haliç kıyısındaki küçük bir bahçeye kurulmuş! Dünyada bu şekilde yapılmış sadece iki tane daha bina var.

* Fener’in eski evleri: Fener’in harika köşklerinin büyük kısmı çok uzun zaman önce yok olmuş. St. Stephen Kilisesi’nin yanındakilerden ikisi restore edilmiş; biri kadınlar kütüphanesine ev sahipliği yapıyor, diğeri cam atölyesine… Semtin arka sokakları, bugün sıraevler denilen iki üç katlı, cumbalı evlerle dolu. Bazılarının birden fazla aile tarafından kullanıldığı evlerin bir kısmı, 2000’li yılların başında Avrupa Birliği fonları kullanılarak restore edildi.

Etiketler

Bir yanıt yazın