Demokrasi, uyanık bir müteahhidin kafasına göre (Başbakan'a rağmen) şehrin siluetini delip geçememesidir.
Küçük bir koridordan karanlık bir odaya girdiğinizi düşünün. Odanın dört duvarında, dört tane fotoğraf var. Bir fabrikanın homurtusu gibi bir ses efekti odayı dolduruyor. Fotoğraflarda yapımı bitmekte olan İstanbul Sancaklar Camii gözüküyor. Caminin mimarı Emre Arolat ile işte bu odanın olduğu Londra’da uzun bir sohbet gerçekleştiriyoruz.
CNNTÜRK’te yayımlanan 5n1k’da bu sohbeti izlediniz. Uzun uzun hem de prime time gibi seyirci rekabetinin en üst seviyede olduğu bir saat diliminde mimarlık üzerine bir sohbeti yayımlamak bir gazeteci için hayli riskli bir tercihti. O sohbette konuştuklarımız önemliydi ama böylesine bir sohbetin Türkiye’nin en çok izlenen kanalının, en çok izlenen haber programında uzun uzun yayımlanması çok daha önemliydi.
Bizim hafızamız zayıf olduğu için üç ay öncesini hatırlamıyoruz. Günde 25 şehidin geldiği en az üç dört yerde çatışmaların devam ettiği bir dönemde böyle bir söyleşiyi yayımlamaya kalksak, CNNTÜRK’ün Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav kaşlarını havaya kaldırıp telefona uzanır, Genel Müdür Barış Tünay ise koşarak rejiye gelip “Yahu oldu mu şimdi arkadaşlar” diye sorardı.
Hiçbiri olmadı.
Bugün barış sürecinin başına bir iş gelmesi için binbir dereden su getirenlere rağmen sürecin tıkır tıkır işliyor olması işte bu yüzden önemli. Daha sürecin ilk günlerinde buradan önemli bir soru sormuştum: “Barış süreci acaba çatışmaların bitmesinin ötesinde Türkiye’nin demokratikleşmesini de sağlayabilir mi?” Henüz sürecin başındayız ama normalleşme emareleri bu sorunun cevabının ‘evet’ olduğunu gösteriyor.
İsterseniz şu günlerde konuştuğumuz konulara şöyle bir bakalım. Bugün gündemimizde hangi ilden hangi şehit cenazesinin kalktığı değil, Başbakan’ın Zeytinburnu’nda (Radikal’in gündeme taşıdığı) binaların müteahhidine küsmesi var.
Saldırıya uğrayan karakolların nasıl daha sağlam yapılacağını tartışmak yerine nihayet trafik kazalarında ölümlere nasıl çare buluruz meselesini konuşmaya sıra geldi. Gerçi henüz depreme karşı güçlendirmeleri nasıl yapacağımızı hak ettiği kadar tartışmıyoruz ama emin olun o da bu çatışmasızlık ortamında gündemimize gelecektir. Biz demokrasiyi son 30 yılın çatışma ortamında sadece düşünce özgürlüğü veya insan hakları parantezlerinde tartıştık durduk. Oysa demokrasi, bir ülkede insanların trafik kazalarında pisi pisine ölmemesidir. Demokrasi, uyanık bir müteahhidin kafasına göre (Başbakan’a rağmen) şehrin siluetini delip geçememesidir. Demokrasi, deprem olduğunda ölmeyeceğinizi bildiğiniz binalarda yaşamaktır. Demokrasi; mimarlık gibi düne kadar mimarlardan başka hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir konuyu anaakım medyada prime time’ın içine taşıyıp tartışabilmektir.