TMMOB Mimarlar sitesinde Odası Dünya Çevre Günü'ne yönelik bir basın açıklaması yayınladı.
Basın açıklaması şu şekilde:
Kentsel ve kırsal alanlar, tabiat varlıkları, koruma alanları, ormanlar, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meralar, yaylalar, kışlaklar ve çevre rant alanı haline getirilmektedir. Doğal değerlerini hızla yitiren ülkemizde; hızlı kentleşme, iklim değişikliği, nüfus artışı ve göçün dönüştürücü etkileri en çok büyük yerleşimlerde etkisini göstermektedir. Bu süreçte kentlerimiz, afetler ve yapısal sorunlar karşısında daha açık ve güvencesiz hale gelmiştir.
Anayasada Devletin görevleri arasında “Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını korumak, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek” sayılmıştır. Ancak; siyasi iktidar, var olan kentsel düzen içinde egemen sermaye sınıfları ile işbirliği yoluyla ekonomik sürekliliği sağlamaya odaklanmış, tüm bu alanlarda yapılaşmanın önünü açacak yasa düzenlemeleri getirmiştir. Birbiri ardına hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan planlanan ve yürürlüğe sokulan projelerle ilgili bilim insanları, meslek odaları ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporları göz ardı edilmektedir.
Nükleer santraller, köprüler ve otoyollar, havaalanları, hidroelektrik santraller, kanallar gibi birçok projenin, çevreye olan etkileri değerlendirilmeden uygulanmasının önü açılmıştır. Tarım alanları yapılaşmaya açılmakta, verimli araziler yetersiz tarım politikaları nedeniyle toprak ve üretim kaybına uğramakta, madencilik faaliyetleri ve afet riski gibi gerekçelerle yeşil alanlar, meralar, milli parklar ve ormanlık araziler rezerv alanı ilan edilmektedir. Kıyılar da yapılaşmaya açılmakta; bu yolla yatırım ve çekim merkezi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Sermaye birikim süreçlerinin yeniden yapılandırıldığı kentsel dönüşüm uygulamalarıyla; Anayasa ile koruma altına alınan, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam ve mülkiyet hakları yok sayılmakta, doğal ve yapılı yaşam çevrelerine el konmaktadır.
On dört yıldır AKP tarafından üstlenilen siyasi iktidar döneminde çıkarılan Yasalar, Kanun Hükmünde Kararnameler ve Torba Yasaların ardından; 2016 yılı başından bugüne; Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 6704 Sayılı Torba Kanun, Meclis gündeminde olan 312 Sıra Sayılı Torba Kanun ve 64.Hükümet Eylem Planı’nda yer verilen tabiatı ve biyolojik çeşitliliği korumaya dair yasal düzenlemeler; doğal ve yapılı çevre üzerinden sağlanacak gelirlerin artırılabilmesi için, yakın gelecekte kentsel ve kırsal alanlarda yaşanacak çevre tahribatının boyutlarını tariflemektedir.
6704 Sayılı Torba Yasa ile yer altı su kaynaklarını kurutacak, bölgenin su akıntılarında yaratacağı debi değişimi ile iklim değişikliklerine yol açacak, deniz canlılarının ve kuşların göç yollarını değiştirecek, yaklaşık üç yüzü endemik olmak üzere iki bin bitki türünün yaşam alanı olan kıyı kumullarını, fundalıkları, sulak alanları ve ormanları yok edecek olan Kanal İstanbul Projesinin yasal altyapısı oluşturulmuştur.
Projenin önünde engel olarak görülen; mera, yaylak, kışlak, otlak ve çayırların verimliliklerini artırarak kullanımlarının sürdürülmesini ve bu alanların korunmasını amaçlayan Kanun değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, proje alanındaki doğal çevrenin kamusal niteliklerinin kaldırılabilmesinin ve amaçları dışında kullanılabilmelerinin, yapılaşma alanlarına dönüştürülmelerinin önü açılmıştır.
Tüm bu düzenlemeler hazırlanırken Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21.Taraflar Konferansı’nda kabul ettiği Paris Anlaşması’nı 22 Nisan 2016 tarihinde imzalamıştır. Ancak; Paris Anlaşması ile çevreci ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş konusunda sorumluluk alınırken, yine aynı günlerde; Mersin ve Sinop’ta yapılması planlanan tesislerle nükleer enerji üretimini sağlamak üzere kıyı ve sahillere, askeri arazilere, yasak bölgelere ve zeytinlik sahalara tesis kurulmasının önündeki yasal engelleri kaldıran düzenlemeler gündemdedir.
Çevrenin ve doğanın tahribatının ve kaynakların acımasızca tüketilmesinin olumsuz etkilerine ancak, ülkemizin sahip olduğu doğal, çevresel kaynakların korunması ve uzun vadeli cevre politikaları oluşturularak bu kaynakların tüm yurttaşlarca eşit kullanılabilmesi yoluyla karşı koymak mümkün olacaktır.
Bu bağlamda; çevre karşıtı yatırım ve plan kararlarının ivedilikle durdurulması; katılımcı, bilimsel şehircilik ve planlama süreçlerine bağlı kararların hayata geçirilmesi; uluslararası anlaşmalara esas olan duyarlılıkların kamusal politikaları yönlendiren aktörler tarafından dikkate alınması zorunlu hale gelmiştir.
Mimarlar Odası olarak; tüm meslektaşlarımızın ve yurttaşlarımızın Dünya Çevre Günü’nü kutluyor; sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için, öncelikle doğal kaynaklarımızın ve doğal, kültürel çevremizin korunması amacıyla verdiğimiz mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu vurguluyoruz.