1919 yılı öncesinde Walter Gropius’un Bauhaus’u kurmasına sebep olan gelişmeleri inceliyoruz.
Tasarım eğitimini metodolojik bir temel üzerine kurgulayan Staatliches Bauhaus, 1919-1933 yılları arasında açık kalabilmesine rağmen, okulun geliştirdiği tasarım düşüncesi ABD, Avrupa ve Rusya’ya göç eden hocalarıyla dünyaya yayılarak günümüzde etkisini sürdürüyor.
Bauhaus düşüncesinin temelleri, 1919 yılında Almanya’nın Weimar kentinde okulun kuruluşunun öncesine uzanıyor. 18. yüzyılın etkili isimlerinden Alman edebiyatçı Goethe ve Alman şair ve oyun yazarı Friedrich Schiller gibi sanatçılara ev sahipliği yapmış olan Weimar kentindeki entelektüel ortam Bauhaus’un kuruluşundan yıllar öncesine dayanıyor.
Dönemin yöneticilerinin daveti üzerine Goethe’nin Weimar’a davet edilmesinin bir benzeri olarak Weimar’a taşınan Belçikalı mimar Henry van der Velde, 1902’de kurduğu Uygulamalı Sanatlar Okulu’nun (Kunstgewerbeschule) binasını 1905’te tasarlıyor.1919’da Bauhaus’un Weimar’daki binası olarak kullanılacak okul, 1907’de inşa ediliyor. Bölgedeki zanaat örgütleri ile yakın ilişkiler yürüten Henry van der Velde, okulun atölyelerindeki sanat ve zanaat üretimleri ile yöneticilerin Weimar’da kültürel ve ekonomik açıdan canlanma beklentilerini karşılıyor.
Almanya’nın önde gelen bürokratlarının, sanayicilerinin, tüccarlarının, mimarlarının ve sanatçılarının katılımı ile “sanat, zanaat ve endüstrinin bir araya getirilmesiyle el işinin asalete kavuşmasını” hedefleyen Deutscher Werkbund (Alman İş Derneği), 1907’de mimar Hermann Muthesius önderliğinde kuruluyor. Deutscher Werkbund, Alman endüstrisinin gelişmesinin önünü açan modern hareket fikri ile o dönemin gündeminde geniş yer buluyor.
Werkbund’daki üyeler arasında Bauhaus’un doğuşunu hazırlayan isimlerden Peter Behrens ve Henry van der Velde bulunuyor. Peter Behrens, Almanya’nın elektrik endüstrisine yön veren AEG şirketinin baş mimarı ve tasarımcısı. Behrens’in yardımcıları arasında Walter Gropius, Ludwig Mies van der Rohe ve Le Corbusier gibi isimler yer alıyor.
1914: Deutscher Werkbund’da görüş ayrılığı: Sanatsal Üretimde Standartlaşma ya da Bireyselleşme
Deutscher Werkbund’un 1914’te Köln’deki kongresinde üyeler, iki karşıt görüşü benimsiyor. Muthesius’un görüşlerini paylaşan grup, mimarlığın ve Werkbund’un etkinlik alanını, makineleşmenin gücü ile birlikte standartlaşmaya yönlendirmek istiyor. Muthesius “Werkbund Tezleri” isimli manifestosunda evrensel olarak geçerli, gelişmiş bir beğeninin ancak standartlaşma yoluyla mümkün olacağını belirtiyor.
Henry van der Velde’yle birlikte muhalif diğer üyeler ise, sanatçının bireysel yaratıcılığının standartlaşma karşısında arka plana atılamayacağını düşünüyorlar, bireyselleşmeyi savunuyorlar (Benzeri bir tartışma, yıllar sonra Bauhaus bünyesinde tekrar gündeme geliyor).
Dünya Savaşı’nın zorlayıcı koşullarında Henry van der Velde, 1914’da Uygulamalı Sanatlar Okulu yöneticiliğini Walter Gropius’a devrederek İsviçre’ye taşındı. Savaş nedeniyle okul geçici olarak kapatılırken, yeni yönetici Walter Gropius da askere çağrıldı. 1916 yılında askerlik döneminde yazdığı“Sanayi, Sanat ve Zanaatkârlara Sanatsal Yönlendirmede Bulunacak Bir Enstitü Kurulmasına Yönelik Öneriler”başlıklı yazı, savaştan zayıf düşmekte olan ülke için yeni umutlar anlamına geliyordu.
Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya’da 1918 Kasım Devrimi sonrası İmparatorluk yıkıldı ve ülke devrimci hareketler ile yönetim arayışına girdi. Devrimi izleyen iki yıl boyunca Berlin’de kurulan Arbeitstrat für Kunst (Sanat İşçileri Konseyi), sanatçı ve mimarların devrimci düşünceler geliştirmelerine ortam sağladı.
Konseyin kurul üyeleri arasında Gropius ve Bruno Taut’la birlikte dört isim yer alıyordu. Mimar Otto Bartning, Arbeitstrat sanat ve zanaat eğitim programında usta/çırak ilişkisi olmasını önerdi. Yüzünü Orta Çağ’a dönen bu fikir, avangart bir hareket olarak yorumlandı.
Başkanlığını Gropius’un yaptığı Arbeitstrat çatısı altında toplanan önemli sanatçılar, mimarlar, heykeltıraşlar ve ressamlar, yeni bir sanat ve zanaat eğitimi modelinin sinyalini veriyordu. Savaş sonrası gerileyen Alman sanayisi ile birlikte Gropius, kültürel değerlere öncelik vermeye karar verdi.
Walter Gropius’un Bauhaus Manifestosu’ndan alıntı:
…Mimarlar, heykeltraşlar, ressamlar, hepimiz yeniden zanaatlara dönmeliyiz! Sanat bir ’meslek’değildir. Zanaatkârlarla sanatçı arasında özünde fark yoktur. Sanatçı coşkulu bir zanaatkârdır…
Walter Gropius’un 1919’da yayınladığı Bauhaus Manifestosu’nun şiirsel dili, her okurun kendi bakış açısından olumlu anlamlara çekilebiliyordu. Manifesto, zanaatkârları, akademideki sanatçıları, radikal sanatçıları ve Bauhaus’un öğrenci adaylarını arkasına alıyordu.
Manifestonun devamında Gropius, Bauhaus’ta uygulanmasını düşündüğü eğitim programını açıklıyordu.
Mimar Walter Gropius, Almanya’nın Weimar kentinde 1919’da Sanat Okulu (Kunsthochschule) ile Uygulamalı Sanatlar Okulu’nu (Kunstgewerbeschule) birleştirerek Staatliches Bauhaus’u kuruyor.
1925’te Dessau’ya ve daha sonra 1932’de Berlin’e taşınan Bauhaus, 1933’te Naziler tarafından kapatılıyor. İki dünya savaşı arasına sıkışan kısa tarihine rağmen Bauhaus’un özgün eğitim programı, hocaları ve öğrencilerinin bıraktığı izler, bugünün tasarım anlayışında yaşamaya devam ediyor.