Bauhaus’un 100. yılı kutlanırken, Bauhaus’un yöneticilerinden kurucu Walter Gropius ve sırasıyla görevi devralan Hannes Meyer ile Ludwig Mies van der Rohe’nin tasarıma ve tasarım eğitimine yaklaşımlarını inceliyoruz.
Walter Gropius (1883-1969), Münih ve Berlin’de aldığı eğitimin ardından 1908’de Deutscher Werkbund’un kurucularından AEG firmasının baş mimarı ve endüstriyel tasarımcı Peter Behrens’in ofisinde çalışmaya başladı.
Walter Gropius ve Adolf Meyer’in ortak tasarımı olan fabrika Fagus-Werk (1911), çelik ve cam kullanılan saydam cephesi ile modern mimarinin ilk örneklerinden biri olarak görülüyor.
1. Dünya Savaşı’na katılan Gropius, savaşın yıkıcılığına cephede asker olarak tanıklık ederken; yazılarında mimarlık eğitimine dair düşüncelerine yer verdi. Savaş ve ardından 1918 Kasım Devrimi sonrası Almanya’nın dönüşen siyasi ve toplumsal ortamında Gropius, birçok entelektüel topluluğun üyesi olarak yer aldı:
Belçikalı sanatçı Henry van de Velde’nin tavsiyesi ile Weimar’daki Uygulamalı Sanatlar Okulu’nun yönetici olarak atanan Walter Gropius, 1919’da Sanat okulu (Kunsthochschule) ile Uygulamalı Sanatlar Okulu’nu (Kunstgewerbeschule) birleştirerek Staatliches Bauhaus’u kurdu. Gropius bu okulda, radikal sanatçıların yenilikçi fikirlerini hayata geçirmeyi hedefledi. Gropius, fikirlerini 1919 Bauhus Manifestosu ile açıkladı.
Sanatı ve zanaatı tek bir çatı altında toplayan Gropius, 1. Dünya Savaşı sonrası toplumsal toparlanmada sanatın işlevine odaklanan bir girişimci ve öngörülü bir yöneticiydi.
Bauhaus eğitim programının ilk kolektif projesi olan Haus Sommerfeld’in iç mekanı, Bauhaus öğrencilerinin atölye çalışmaları ile tasarlandı. Evin sahibi Adolf Sommerfeld’in şirketinin uzmanlık alanı olan bir ahşap yapım tekniği ile inşa edilen Haus Sommerfeld, 2. Dünya Savaşı’nda tamamen yıkıldı.
1923 yılında, Gropius, Bauhaus için “sanat ve teknoloji – yeni bir birlik” düşüncesini geliştirdi. Endüstriyel metotlarla üretime yönelen okul, 1925’te politik nedenlerle Dessau’ya taşındı. Bauhaus’un yeni döneminde Gropius yeni Bauhaus binasını ve çok katlı, büyük ölçekli konut yapıları tasarladı. Dessau’da öğretim üyesi lojmanları Masters’ Houses (1925–1926), konut yapıları Dessau-Törten (1926–1928) ve Employment Office(1928–1929) tasarımlarını gerçekleştirdi.
1928’de görevini Hannes Meyer’e devreden Gropius Berlin’e taşındı ve konut tasarımlarına ağırlık verdi: Karlsruhe’de Dammerstock (1928–1929), Berlin’de Siemensstadt (1929–1930) konutlarını tasarladı.
1834’te İngiltere’ye ve 1937’de ABD’ye göç eden Gropius, avangart bir mimar olarak çalışmalarına devam etti; Graduate School of Design of Harvard University’de öğretim görevlisi oldu.
Marcel Breuer ile 1938-1941 yılları arasında ortak oldu. 1944’te Amerikan vatandaşı olan Gropius’un yedi genç mimarla birlikte kurduğu The Architects Collaborative (TAC), hayatı boyunca inandığı takım çalışmasının önemine dair manifesto niteliği taşıyordu.
Yaşamının son yıllarında Berlin’de tasarımlar yaptı. 1957’deki uluslararası mimarlık sergisi Interbau için Berlin’in Hansa bölgesinde 9 katlı bir konut tasarladı. Bauhaus Arşivi tasarımı, 1976-1979 yılları arasında Berlin’de inşa edilmek üzere yeniden düzenlendi ve inşa edildi.
Gropius’un en önemli başarılarından biri, okulun kapatılmasına rağmen Bauhaus düşüncesini devam ettirmesi oldu. New York MoMA’daki Bauhaus: 1919–1928 sergisi (1938-1939) ve Herbert Bayer ve Isa Gropius ile birlikte düzenlediği Bauhaus: 1919–1928 kitabı, Gropius’un Bauhaus’ta yöneticilik yaptığı dönemdeki üretimlere ışık tutuyor.
Gropius’un önerisiyle 1928 yılında Bauhaus yöneticiliğine getirilmeden önce Meyer, 1916’da mimar Georg Metzendorf’un ofisinde, Essen kentinde bulunan Krupp Margarethenhöhe konut projesi üzerinde çalıştı. 1919’da Basel’de kendi ofisini kurdu ve 1919 -1921 yılları arasında Muttenz yakınlarındaki Freidorf konutlarını ve 1924’da Belçika’daki uluslararası kooperatif sergisi için İsviçre Pavyonu’nu tasarladı. 1929’da Alman Sendikalar Birliği ADGB için Bernau’da bir yatılı okul tasarladı.
Hans Witter ile birlikte tasarladığı Basel’deki konstrüktivist Petersschule ve Cenevre’deki Milletler Cemiyeti yapıları inşa edilemedi.
Hannes Meyer (1889-1954), Bauhaus’un diğer yöneticilerine kıyasla en az tanınanı olmasına rağmen 1928-1930 yılları arasında 2 yıllık görev süresince, Bauhaus ve öğrencileri üzerinde çok etkili bir isim oldu. Meyer’in siyasi fikirleri, Bauhaus üzerinde artan baskılara neden oldu.
Bugüne kadar egemen olan hilekâr-ticari-tiyatrovari Bauhaus imgesine kesinlikle karşı, birleşik bir cephe oluşturmak konusunda öğrenciler ve ustaların çoğuyla özdeşleştiğim duygusuna sahibim.
Meyer, 1929’da “bauhaus ve toplum” isimli serbest ölçülü şiirinde Bauhaus’un yeni manifestosunu duyurdu. Bauhaus’un temel amacının toplumla bütünleşmek olduğunu belirtti.
Farklı dönemlerden öğrencilerin birlikte çalıştığı dikey atölye sistemini geliştirdi. Müfredata reklam bölümünün bir parçası olarak fotoğraf atölyesini ve şehir planlama derslerini ekledi.
Bauhaus’ta yöneticiliği döneminde hazırlık derslerinin kapsamını genişleten Meyer, resim atölyelerinin okulun pratik atölye çalışmalarından ayrı yürütülmesi yönünde kararlar aldı. Bauhaus’un kuruluşundan beri etkin rol üstlenen Feininger, Kandinsky, Klee ve Schlemmer gibi hocalar, okul faaliyetlerinden yalıtıldı.
Bilimsel çalışmaları sanattan ayırarak teknoloji, doğa ve toplum bilimleri ile ilgili yeni dersler oluşturarak sanatçıların etkisini azaltmayı amaçladı. Gropius’un “tasarım ilkelerinin keşfi” yaklaşımı yerine, Meyer, öğrencilerin tasarımlarını gereksinimlere göre katı bir biçimde temellendirmelerini istedi.
Gropius’un tasarladığı Dessau-Törten konutlarına ek olarak 1929-1930 arasında Laubenganghäuser (Houses with Balcony Access) tasarımını gerçekleştirdi.
1930’da Meyer Bauhaus’taki görevinden alındı ve yerine yine Gropius tarafından önerilen Ludwig Mies van der Rohe getirildi. 1930’da Sovyetler Birliği’ne giden Meyer, kent planlama projeleri üzerinde çalıştı. Stalin yönetimindeki baskılar nedeniyle İsviçre’ye dönerek, 1937’de son projesi Mümliswil’i gerçekleştirdi. Meyer, kişisellikten uzak, kolektif tasarım ilkeleri çerçevesinde oluşturulan hastane, okul ve konut gibi devlet yapıları ile sosyal bir mimarlık anlayışı getirmeyi amaçlıyordu.
Mesleki yaşamı Gropius ile paralellikler gösteren Mies van der Rohe (1886-1969), Peter Behrens’in atölyesinde çalışmıştı ve Novemberggruppe ile Werkbund üyesiydi. Bauhaus’taki yöneticilik görevinin öncesinde de en yetenekli ve saygın Alman mimarlardan biri olarak kabul ediliyordu.
Mies van der Rohe’nin Berlin’deki Haus Perls (1911) ve Haus Urbig (1917) gibi Bauhaus’tan önceki tasarımları daha geleneksel özellikler taşıyordu. Fakat 1921’de Berlin Friedrichstraße’deki yüksek katlı ofis yarışması için alışılmadık ve tamamen reddedilen bir öneri geliştirdi. Esnek kullanıma imkan veren mekanlar ve bütünüyle cam cephesiyle “Wabe” (Honeycomb), gelecekteki tasarımlarına yön verecek ilkelere işaret ediyordu.
1924’te Deutscher Werkbund (Alman İş Derneği) üyesi olan Mies van der Rohe, 2 yıl sonra başkan yardımcılığına getirildi. 1927’de Stuttgart’taki Werkbund sergisi Die Wohnung’u organize etti. Bu sergi, Stuttgart’taki Weißenhofsiedlung projesi ile sonuçlandı. Bu serginin başarısını, Barselona Pavyonu izledi.
1929 yılında Barselona’daki Alman Pavyonu tasarımı, Weimar Cumhuriyeti’nin başarısı olarak Almanya’yı temsil etti. Sergi sonrasında yıkılan pavyon, 1986’da yeniden inşa edildi.
Uluslararası stil ve modern mimarlık mirası olarak görülen Brno’daki Tugendhat Evi (1928), 2001’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi.
1930 yılında politik nedenlerle görevini bırakan Hannes Meyer’in yerine Gropius tarafından yönetici olarak önerilen Mies van der Rohe, okulun kurumsal eğitimine önem verdi. Öğrenciler tarafından eleştiri alan düzenlemeler yaparak okulun radikalleşmiş profilini dengelemeye çalıştı. Meslektaşları ve öğrencileriyle manevi birlik oluşturmaya çalışmadı; okulun eğitime devam edebilmesi için geleneksel bir müfredat uyguladı, deneysel atölyelerin sayısını azalttı.
1932 yılında Nazi Partisi’nin Dessau’da iktidara gelmesiyle Bauhaus kapatıldı. Rohe, okulu Berlin’de terk edilmiş bir telefon fabrikasını kiralayarak taşıdı. Bauhaus’u özel bir kurum olarak devam ettirmek istese de, okul sadece bir yarıyıl açık kalabildi.
Birçok Bauhaus hocası gibi, Mies van der Rohe de ABD’ye göç etti ve Armour Institute’de dersler verdi. Tasarımları arasında Chicago’daki Lake Shore Drive Apartments (1948), Farnsworth House (1951) ve başyapıtlarından biri olarak gösterilen ilk yüksek katlı ofis yapısı Seagram Building (1958) yer alıyor. 1960’ların başındaki Berlin’deki New National Gallery tasarımı ise 1968’de inşa edilebildi.
Mies van der Rohe, 1930’ların başındaki politik ortamda Bauhaus’un açık kalmasını sağlayamadı fakat estetik yaklaşımına sadık kaldı.