Viyanalı mimar Ernst A. Egli'nin anıları, genç Türkiye'nin yeni mimarlık arayışlarının yanı sıra Akademi'nin '30'lu yıllarını, Atatürk'e dair anılarını, darağaçlarında sonlanan suikast girişimlerini, savaşı gözler önüne seriyor.
AİLESİNE BIRAKTIĞI anıları, yıllarca bekledikten sonra bu yıl, anadili Almancadan önce. Türkçe olarak yayımlanan mimar, kent plancısı ve eğitimci Ernst Arnold Egli, Erken Cumhuriyet Türkiy esi’ne davet edilen yabancı uzmanlardan biri… Egli, 1893 doğumlu: annesi Avusturyalı, babası isviçreli. Eğitimini Viyana Teknik Ohiversitesi’nde tamamlayan. Viyana ve Zürih’te de çalışmaları olan mimarın uygulanan projelerinin çoğu, 34 yaşındayken kısa bir süre için gelerek 13 yıl kaldığı Türkiye’de. Bu süreçle tasarladığı önemli yapılar arasında. Mülkiye Mektebi (A.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi), Cebeci Musiki Muallim Mektebi (eski Ankara Devlet Konservatuvar, Türk Hava Kurumu binaları, İzmir’de Tayyare Sineması, Ankara Ticaret Mektebi, Yüksek Ziraat Enstitüsü (A.Ü Ziraat Fakültesi), İsmet Paşa Kız Enstitüsü (Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi), Atatürk Orman Çiftliği’nde Bira Fabrikası, Hamam, Konutlar. Marmara Köşkü, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü (Botanik Ana Bilim Dalı binası), Bebek’te Ragıp Dovres Villası sayılıyor.
Genç mimarın, Viyana’da birlikte çalıştığı hocası Clemens Holzmeister’in önerisiyle. T.C. Maarif Yekâlet i tarafından davet edilmesinin arka planı az ve öz olarak şöyle ifade edilebilir: Yeni Türkiye’nin eğitim ve kamu yapıları Batı’daki örneklere benzer bir anlayışa ve mimari dile uygun olarak inşa edilmelidir ki, reformların, çağdaş, modern bir sistemin ve eğitimin de temelleri alılabilsin. Ve tabii Ankara’nın modern bir başkent olarak tasarlanması çalışmalarına modernist uzmanlar tarafından yön verilmelidir. Egli. işte bu misyonu yüklenen kültür insanlarından biri olur.
“Atatürk’ün Mimarının Anıları – Genç Türkiye İnşa Edilirken” adıyla İş Bankası Kültür Yayınlan’ndan çıkan anı kitabı, Egli’nin Belgrad. Macaristan, Üsküp. Sofya üzerinden İstanbul’a geliş yolculuğu ile başlıyor. Yıllar sonra Türkiye’ye Ankara’dan veda ederken, şiirinde yazdığı gibi Türkuaz olarak İsviçre’ye gitmesiyle sonlanıyor. Gelir gelmez Mustafa Kemal’e takdim ediliyor. Kutlamalar, tanışmalar akabinde, o sırada gündemde olan öğretmen okulunun Gazi Egli 1927-1940 yılları arasında Türkiye’de pek çok yapıya imza attı.
İlk Muallim Meklebi’nin projesi Mimar Kemalettin’in elinden alınıyor, Egli’ye veriliyor. Egli üzülerek de olsa işi alıyor. Mimarlık alanında resmi beğeninin ‘milli’den ‘moderne dönüşümünün başlangıcı, açık bir göstergesi oluyor bu durum. Egli Balıkesir’den Erzurum’a, Edirne’den İzmir’e gezerek, gözlemleyerek coğrafyayı tanıyor. Anadolu’da ve Avrupa’da inceleme gezileri yapıyor. Türkçe öğreniyor. İlginç deneyimler yaşıyor. Latin harfleriyle yazılan Türkçe’yi ilk okuyanlardan biri oluyor örneğin. Bizzat Muştala Kemal’in yazıp kendisine okuttuğu metinle, yeni Türkçenin bir Avrupalı tarafından rahat okunurluğu test ediliyor.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde deniz manzaralı bir oda, mimarlık bölümünün başkanlığı ve bir eğitim reformunun hazırlık sorumluluğu veriliyor. 9 yıl süreyle iki kent arasında mekik dokuyor; her ikisini de çok seviyor. Karısı Pauline ve iki kızıyla birlikte önce Ankara’ya, daha sonra İstanbul’a yerleşiyor. Akademi’deki ve Anadolu’nun dört bir yanındaki çalışmalarına ağırlık veriyor.
1933 yılındaki durumuna bakıldığında, Egli, ailesiyle, Kabataş’ta Çam Palas’taki Boğaz’a nazır teraslı dairesiyle, 10 metrelik yelkenlisi ve “ben bulutları, rüzgarı, havayı, suyu, kuş uçuşlarını ve bununla ilgili olarak denizlerdeki balık akınlarını, deniz yüzeyinin görünüşündeki anlamları, olta balıkçılığını ve çapariyle balık avlamayı hep ondan öğrendim” diyerek anılarında yer verdiği balıkçı Recep’le birlikte yaptıkları seyirlerle, mutlu bir adamdır. Bu yıllarda iş programında, Türk Hava Kurumu için yapılar, Cebeci’de Siyasal Bilgiler binası ve öğrenci yurdu gibi projelerin yanı sıra, Atatürk Orman Çiftliği’nin modern bir kent mekanı olarak düzenlenmesi, çalışanlar için konutlar, bir bira fabrikası ve bir Türk hamamı da vardır. Bira Fabrikası, Egli’nin diyalog kurduğu Alman ve Avusturyalı teknik adamların denetiminde tasarlanır, yapımı ise Mimar Bedri Bey yürütür. Egli’nin ilk eğitim yapılarından biri. Yenişehir’e giden ana cadde üzerinde konumlanan İsmet Paşa Kız Enstitüsü. Yatay kütlesi, simetrik cephe düzeni, tekrarlanan açıklıkları ve oranlarıyla zamanının çok beğenilen bir yapısı olarak ilgi görür. Genç kızlara ev idaresi, dikiş nakış, şapka yapımı, moda. çocuk bakımının yanı sıra dil, edebiyat, tarih gibi kültür derslerinin de verildiği mekanlar sunar. Hatta Egli’nin eşi de bu okulda ders verir.
Bu yapıyı, mimarın daha sonra üst kotta tasarladığı kız lisesi tamamlar. Egli’nin Bebek’te Bagıp Devres için tasarladığı villaya ilişkin en net anısı.
Eşinin iç mekan detaylarıyla ilgili istekleri. Belli ki bu istekler onu yormuş ve bu ülkedeki konumunu sorgulatmış. Şöyle diyor mimar: “Ben bir milletin geleceği için çalıştığımı düşünürken, zarif, kendinden emin ve kibar bir hanımefendinin istekleriyle bu kadar uzun zaman ve bu kadar yoğun olarak uğraşmak bana ters geliyordu. Bir şekilde içimdeki toplumcu bir ses konuşuyor ve Anadolu’daki çiftçi yaşamsal ihtiyacını bile zor karşılarken iş adamlarının çuvalla para kazanmasına karşı çıkıyordu. Kendime mimarlığın da sosyal bir görevinin olması gerekir diyordum. Çünkü geçen zaman içinde ülkeyi ve insanlarını tanımış, köyleri gezmiş, bazı şeyleri gözlemlemiştim. Fakir köylülerin, insanın içine dokunan konukseverliğinden de, üst tabakanın davetlerinden aldığım aynı tadı almıştım.”
Mimarının yapım süreciyle ilgili yakınmalarına karşın, villa onu Türkiye’de en fazla tanıtan yapılarından biri oluyor… İstanbul’daki modern konut mimarlığının erken örneklerinden olan bu iki katlı yapı, kübik formu, yatay çizgileriyle, çelik kolonların taşıdığı balkonu ve saçağıyla, doluluk-boşluk oranlarıyla, naif, zarif, yalın görünümüyle ve beyazlığıyla, bugün de Boğaz sahilindeki ayrıcalığını koruyor. Egli bir yandan “Mimarlık, yapı malzemelerinin ve tasarımın kullanılması yoluyla, insanların ihtiyaçlarını tanımlayarak bunlara uygun çözümler üretmek üzere, bir mekan içinde mekanlar yaratma sanatıdır. Benim için mimarlık evrensel bir sanattır,” derken, diğer yandan da yabancısı olduğu bu yeni coğrafyada yerel koşullan ve bağlamı dikkate alan, bir modern mimarlık arar. Görev aldığı eğitim reformu çalışmalarını da bu doğrultuda kurgulamayı hedefler.
Dinamik, değişken dünyayı ve sınırsız olanakla genç türkiye inşa edilirken Ernst A. Egli öğrencilerinin her yönüyle tanımalarını, tasarımlarına aktarmalarını sağlamaya çalışır. Asistanı Sedat Hakkı ile birlikte ‘Milli Mimari Semineri’ çalışmalarını, Anadolu mimarlığı ve Mimar Sinan üzerine bilimsel araştırmalar yürütür. Egli, anılarında, yalnız genç Türkiye’nin yeni mimarlık arayışlarını değil, Anadolu deneyimlerini, seyahatlerini, Akadcmi’nin ’30İU yıllarını, hocaları, sanatçıları, yabancı uzmanları. Atatürk’e dair anılarını, dostluklarını, bürokrasiyi, siyaseti, ayaklanmaları, darağaçlarmda sonlanan suikast girişimlerini, muhalefet partilerinin kuruluş ve sonlarını, Türk Tarih Kongresi’ni, savaşı, 1952-55 yıllarında Türkiye’ye yeniden geldiğinde gözlemlediği olumsuz değişimi de konu eder. Ressam İbrahim Çallı’nın bir dost sohbetinde başlayan, farklı yerlerde herkese içki ısmarlayıp, parası olmadığı için sonunu karakolda getirdiği gece de Egli’nin anıları arasındadır, kendisinin Atatürk’e arazi üzerinde henüz olmayan, hayali eri detaylarıyla anlatarak gezdirmesi de… Genç Türkiye’nin, o yıllarda H itler faşizminden kaçan, sınırdışı edilen birçok eğitimciye, uzmana nasıl kapılarını açtığını biliriz ya, Egli bu olgunun bir başka yönünden de söz eder. Gelen güç durumdaki profesörlerin düşük ücretlerle çalıştırıldığını, bu nedenle çoğunun sonunda Amerika’ya gitmeyi seçtiğini anlatır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı, kendisinin memnuniyet durumunu merak edip sormuştur. Egli “… İçim rahat olarak yıllar süren çalışmalarımın bu ülkeyi ne kadar sevdiğimi kanıtladığını söyledim ki, bu da sadece gerçeğin ifadesiydi,” diye yazar anılarında…