Beyoğlu'nda kentsel dönüşüm süreci kapsamında bir çok konut ve işyeri tahliye ya da yıkım ihtimaliyle karşı karşıya.
Dönüşüme zemin olarak kullanılan yasal düzenlemelerin hukuka aykırı olduğunu ve yargının hızının bu hukuksuz dönüşüme engel olamadığını söyleyen Beyoğlu Kent Savunması aktivistleri “Fiilen direnmekten başka seçenek kalmadı” diyorlar, “Beyoğlu dönüştükçe insanlara kapanıyor.”
Beyoğlu bir süredir, ‘tahliye kararı’ gerekçesiyle boşaltılmak istenen bazı işyerleri nedeniyle yaşanan gerginliklerle gündeme geliyor. İlçe genelinde yaşanan kentsel dönüşüm faaliyetinin özellikle Taksim, Tarlabaşı, Galata gibi tarihi semtlerde biraz daha ‘aceleyle’ yapıldığını söyleyen Beyoğlu sakinleri, konut ve işyerlerinin tahliyesine zemin hazırlayan iki kanuna dikkat çekiyor. Bunlardan biri, 10 yıllık kira sözleşmelerinin mal sahibi tarafından gerekçesiz olarak feshedilebilmesini sağlayan Borçlar Kanunu’ndaki değişiklik. Diğeri de ‘riskli bina’ raporu alınan tüm binaların, içerideki kiracıya itiraz hakkı tanımaksızın derhal boşaltılmasını öngören ‘afet yasası’… Bu iki yasal düzenlemeyle, Beyoğlu’nun özellikle tarihi semtlerinde bir el değiştirme ve buna bağlı kültürel sosyal doku değişimi hedeflendiğini söyleyen aktivistler ise er geç yargıdan döneceğini söyledikleri bu kararların bir oldubittiyle uygulanmasına karşı fiilen direnmek dışında seçenek bırakılmadığını söylüyor: “Hukuku ve kendimizi kanunlardan koruyamıyoruz, direnmek zorundayız!”
Beyoğlu’nda Gezi Parkı protestolarından sonra tam da bu sorunlar etrafında oluşturulan “Beyoğlu Kent Savunması”nın aktivistleriyle ilçe genelinde ve Taksim – İstiklal Caddesi – Tarlabaşı bölgesinde yaşanan ‘dönüşüm sancısı’nı konuştuk. Avukat Eren Can, Beyoğlu’nda esnaf olan ve Beyoğlu’nda oturan Göksel Tunalı ve Beyoğlu sakini ve aktivist Deniz Özgür, bölgede tüm bir sosyal ve kültürel dokunun, kamusal yaşamın dönüştürülmek istendiğini savunuyor.
Beyoğlu Kent Savunması ile başlayalım… Nedir BKS? Nasıl bir ihtiyaçtan ve ne zaman ortaya çıktı?
DENİZ ÖZGÜR: Beyoğlu Kent Savunması yaklaşık 8-9 ay önce bir toplantı çağrısıyla vücut bulmuş bir Gezi sonrası örgütlenme. 22 Aralık 2013’te yaptığımız bir Kent Mitingi vardı. Kadıköy’de yapılan bu miting, Gezi sürecinde ortaya çıkan park forumlarının çabasıyla örgütlenmişti. Bu mitingin sonrasında aynı bileşenlerle İstanbul Kent Savunması’nı örgütledik. Daha sonra da aynı mantıkla ilçeler ya da bölgeler üzerinden alt Savunma birimleri kurulmaya başlandı. Bakırköy, Sarıyer, Beyoğlu, Beşiktaş Kent Savunması gibi… Üsküdar ve Fatih’te de oluşum aşamasında savunma girişimleri var.
Beyoğlu Kent Savunması’nın özgün bir yanı da var. Daha önceki mücadele deneyimlerinin; işte Emek Sineması için verilen mücadele, Galata Meydanı, AKM için verilen mücadele gibi süreçlerin birikimlerinin de üzerinden yükseliyor. Zaten Beyoğlu’nun bu noktaları için sürdürülen mücadelenin deneyimine sahip insanlar olarak bir araya geldik ve yaklaşık 80-90 kişinin katılımıyla yapılan geniş bir toplantının ardından Beyoğlu Kent Savunması kuruldu.
Kim bu insanlar?
DENİZ ÖZGÜR: Esnaftan tutun Emek Sineması için mücadele eden sinema yazarlarından oyunculara, öğrencilere, mahalle sakinlerine dek oldukça çeşitli kesimlerden insanlar… Beyoğlu’nda yaşayan, Beyoğlu’nu kullanan ya da şöyle söyleyelim, yolu Beyoğlu’ndan geçen insanlar…
Beyoğlu rantın ve sermaye ilgisinin çok yüksek olduğu bir bölge. Bu yüzden buradaki dönüşüme özel bir önem veriyorlar. Burada tüm yaşamı dönüştürmeye dönük, bütünlüklü bir projeyi hayata geçirmeye çalışıyorlar. Diğer yerlerde daha lokal, belirli bir bölgeyi hedefleyen dönüşümler söz konusuyken, Beyoğlu’nda bir yaşam modeli uygulanmak isteniyor. Hükümet, yerel yönetim ve sermaye bu amaçla birlikte çalışıyor.
Ne yapılmak isteniyor Beyoğlu’na ya da Beyoğlu’nda? Siz tam olarak neyi durdurmaya çalışıyorsunuz?
EREN CAN: Beyoğlu’na dönük saldırının birkaç boyutu var. Bir tanesi özellikle 2009’da çıkartılan Beyoğlu Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı… Biliyorsunuz bu plan 4 yıl boyunca işledikten sonra 2013 yılında mahkeme tarafından iptal edildi. Buranın tüm semt dernekleri dava açarak bu planı durdurdular. Bu plan, Pera bölgesinin, Galata’nın, Tarlabaşı’nın, Haliç, Tophane ve Okmeydanı’nın, dikkat ederseniz özellikle tarihi semtlerin, tamamen bir turizm ve ticaret alanı haline gelmesini amaçlıyordu. Bu bölgelerdik tüm konut alanlarının otel, alışveriş merkezi gibi turizm ve ticaret alanlarına evrilmesini hedefleyen bir plan… Bu bölgenin turistik ve ticari cazibesi karşısında harekete geçmeye hazır sermaye gruplarına bölgeyi “temiz” olarak teslim etmeyi amaçlayan bir plan… Yerel yönetim de bu temizlik işini üstlenmiş gibi görünüyordu. Konut alanlarının boşaltılması gibi işleri, Tarlabaşı’nda olduğu gibi örneğin, kendi araçlarıyla halledip bölgeye talip olan sermayeye teslim etme işini yerel yönetim üstlenmişti…
GÖKSEL TUNALI: Tabi bir de bu bölgenin sahip olduğu kamusal, sosyal, siyasal bir kimlik var. İktidarın çok haz etmediği, hoşlanmadığı bir kültürel ortam ve yaşam biçimi var Beyoğlu’nda. Buna yönelik de bir tasfiye yaşanıyor bölgede; özellikle Taksim ve İstiklal Caddesi’nde…
DENİZ ÖZGÜR: Bu imar planı sürecinde Belediye ile birlikte davranan Beyoğlu Güzelleştirme Derneği’nin “Biz burada nezih bir kitle istiyoruz; eylem yapan kalabalıklar istemiyoruz; alışveriş yapmayan kimseyi istemiyoruz” diye açıkça beyanatı var. Bu Beyoğlu’na biçilmiş misyonun en net ifadesi aslında. Buradaki kamusallığı, sosyal ortamı tamamen tasfiye edip, yerine AVM’lere gelen o “nezih” insanların doldurulduğu bir ticaret merkezi hayal ediyorlar. Bir başka nokta da yine bununla bağlı olarak, özellikle Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’na yapılmak istenen kışla ve camide simgeleşen bir ideolojik yönelim var. Kendi sembollerini bir fetih mantığıyla Taksim ve Beyoğlu’na dikme eylemiyle bir anlamda “Fetih Beyoğlu” ile karşı karşıyayız.
GÖKSEL TUNALI: Bugüne kadar Emek Sineması, AKM ya da esnafın yaşadığı sorunlarla ilgili ayrı ayrı ve birbiriyle bağı olmayan mücadeleler sürdürülürken, biz o zaman da tüm bunların topyekûn bir plan kapsamında olduğunu biliyorduk. Beyoğlu Kent Savunması’nın önemi burada ortaya çıkıyor biraz: Bu mücadeleleri, ortak bir soruna karşı olduklarından hareketle birleştiriyor. Beyoğlu’ndaki kafelerin, bar ve lokantaların önündeki masa ve sandalyelerin kaldırılması operasyonunu, Emek Sineması operasyonuyla iç içe görüyoruz. İnsanların eğlence hayatını dizayn etmek; sinemaya, sahaflara, kültürel etkinliklere gitmek amacıyla buraya gelinmesinin önüne geçmek… Artık Beyoğlu esnafı için bu masa sandalye meselesi ne kadar önemliyse Narmanlı Han, AKM, Emek Sineması konuları da o kadar önemli. BKS, bu konuları ve bunlar etrafındaki mücadeleyi ortaklaştırdı. Sinemalarıyla, sahaflarıyla, esnafıyla, sokaklarıyla Beyoğlu’nu her şeyiyle beraber savunmak zeminini oluşturdu.
Güncel olarak bir “tahliye” sorunu var sanırım Beyoğlu’nda. Bazı işyerleri tahliye ediliyor, pek çok işyeri ve konutun tahliye edileceği söyleniyor. Ne oluyor tam olarak?
EREN CAN: Evet… Biz buna sürgün diyoruz. Beyoğlu’nun dokusunu oluşturan, bugüne kadar Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’nde yaşayan, burada zaman geçiren insanlar açısından, öğrencilere, sanatçılara hitap eden dükkanlar birer birer hedef haline geliyor. Burada amaç otel, AVM ya da büyük zincirlerin şubelerinden oluşan bir İstiklal Caddesi hayali var. Kelebek Korse tahliye edildi biliyorsunuz. Bu dükkan neden önemli; İstiklal Caddesi’nin en eski mağazalarından biri, 80-90 yıllık bir mağaza Borçlar Kanunu’ndaki bir düzenleme (347. Madde) bahane edilerek boşaltılıyor.
Nedir bu 347. Madde?
EREN CAN: Borçlar Kanunu’nda, on yılı aşmış sözleşmelerde, mal sahibine kira sözleşmesini gerekçesiz ve tek taraflı olarak feshetme yetkisi veren bir düzenleme yapıldı; bu düzenleme 347. Maddede. Burada kritik olan gerekçesiz fesih yetkisi. Bu yasa 2012’de çıktı ve 2014’te yürürlüğe girdi. Kiracı tüm yükümlülüklerini yerine getirse bile, mal sahibinin elinde muhteşem bir koz var artık. Hukuka uygun mu? Asla değil. Anayasaya uygun mu? Asla değil. Öyle ki “Borçlar Kanunu’unn Anayasaya Aykırılığı” diye yakın zamanda bir kitap çıktı. Bu konun kitabı yazıldı yani! Ama kanun uygulanıyor.
Bu 347. Madde katil yasalar dediğimiz kapsamda. Elbette tüm Türkiye için çıkarıldı. Ama rantın yüksek olduğu Beyoğlu’nda esnafın kapısına dayanmaya başladılar.
Beyoğlu’nda kullandıkları ikinci argüman da -Laterne Kafe’nin tahliyesinde de başvurdukları- 6306 sayılı Afet Yasası. Ne oluyor? Mal sahibi, Çevre Bakanlığı onaylı bir mimar mühendis bürosundan ‘riskli bina’ raporu alıyor; bunu tapuda tescil ettiriyor ve binayı yıktırıp yeniden yaptırıyor. Bununla ilgili öyle bir yönetmelik hazırlanmış ki İstanbul’daki binaların yüzde 99’u riskli çıkar. Diyelim ki gerçekten afet riski var, eyvallah; ama hiçbir durumda güçlendirme öngörmüyor ve direkt yıkım yoluna gidiyor. Üstelik diyelim ki yıktın, eski kiracıya da yeniden kiralamak konusunda bir öncelik tanımıyor bu yasa. Kiracıya itiraz hakkı da vermiyor. Yani aslında tam bir yerinden etme, el değiştirme yasası.
MEZARLIK BİLE RİSKLİ ALAN İLAN EDİLDİ!
GÖKSEL TUNALI: Bu iki yasa da baştan beri söylediğimiz dönüştürmenin aracıları olarak işlev görüyor.
EREN CAN: Evet, bunun hukuki argümanını sağlıyor. Rantın yüksek olduğu, kent arazisinin değerli olduğu Şişli, Kadıköy, Bağdat Caddesi gibi yerlerde uygulanıyor öncelikle. İnşaat Mühendisleri Odası’nın yerinde adlandırmasıyla söylersek bir “Yık Yap” yasası.
DENİZ ÖZGÜR: Bu Afet Yasası kapsamında çok ilginç detaylar da var bu arada. Bazı mahalleleri riskli alan ilan ettiler örneğin. Bu kapsamda Gaziosmanpaşa’da bir mezarlık da riskli alan olarak gösterildi. Bu zaten niyetlerini yeterince açık eden bir durumdu. Daha sonra Danıştay bu mahallenin tümüne ilişkin riskli bölge kararının yürütmesini durdurdu.
5366 sayılı yenileme yasasından da söz etmek lazım. Bu da tüm Türkiye için çıkarılan bir yasa gibi görünmekle birlikte zaten literatürde “Beyoğlu Yasası” olarak anılıyor. Tarlabaşı ve Emek Sineması bu yasa kapsamında yıkılmıştır. Sulukule bu yasa kapsamında yıkılmıştır. Sulukule hakkında da yürütmeyi durdurma kararı verildi biliyorsunuz. Öyle bir durumdayız ki hukuki olarak yasalarla baş edemiyoruz! Sulukule’de de Emek Sineması’nda iş işten geçtikten sonra, içindeki insanlar atılıp binalar yıkıldıktan sonra hatta yeni binalar yapıldıktan sonra çıkabiliyor kararlar. Beyoğlu Kent Savunması’nın bir önemli işlevi de burada ortaya çıkıyor aslında: Bu yasalarla hukuki yollarla baş edemiyoruz, fiili bir direniş sergilemek durumundayız.
Yasal olarak mevzuata uydurulmuş; ama daha üst, bağlayıcı hukuki kurallara, anayasaya aykırı uygulamalar var ama mahkemelerin geri dönüşü yavaş olduğu için, yargının hızı fiili direnişlerle aslında hukuki haklarımızı savunuluyoruz… Böyle mi anlamalıyız bu son söylediklerinizi?
EREN CAN: Kesinlikle. Hatta sadece hız sorunu da değil. Yargının önü de kesiliyor. Örneğin, bu 6306 sayılı yasa ilk çıktığında yürütmeyi durdurma kararı da verilemiyordu. Bu çok kritik. İtiraz edilse bile yürütmenin durdurulması kararı verilemiyordu. Anayasa Mahkemesi o yönünü iptal etti.
GÖKSEL TUNALI: İçinde bulunduğunuz binadan çıkarılmışsınız, bina yıkılmış, sonra mahkeme haklı olduğunuza karar veriyor. Ne işe yarayacak bu? En fazla tazminat alabiliyor hak sahibi. Ama bu sırada yaşanan bir hayat var, bir iş var… Bunların hepsi gitmiş olacak. Bir de şunu vurgulamakta yarar var. Mesele hukuksa, işte Demirören’in kaçak katlı binası orada. Emek Sineması’nın durdurulması gereken ama devam eden inşaatı orada. Hukuk Demirören’e uygulanmıyor, Laterne Kafe’ye Şeker Teyze’ye uygulanıyor. Gezi Parkı eylemlerinin en sıcak günlerinde Demirören kepenk indirirken Laterne Kafe polis şiddetine uğramış insanlara kapılarını açıyordu. Farkı buradan görün.
DENİZ ÖZGÜR: Burada her açılan yeni binayla burası bize kapanıyor. Demirören açıldığında onun bulunduğu bina bize kapandı. Emek Sineması açıldığında (ekim ayına, Filmekimi’ne yetiştirmeye çalışıyorlar) bize kapanacak. Narmanlı Han insanlara kapatıldı. Vasıf Gökçek Han, Rumeli Han… Bunlar dönüştürülüp yeni halleriyle açıldıkça, insanlara ve kamusal yaşama kapatılmış oluyor. Beyoğlu dönüştükçe, gündelik yaşamın ve kültürel etkileşimin kamusal yanına biraz daha kapanmış oluyor.