Yüksek katlı yapıların bol bitki ve hayvan yaşamı ile çevre dostu şehirler oluşturmak için kullanılabileceğini göstermek isteyen Mimar Edouard François M6B2 Biyoçeşitlilik Kulesi’ni tasarladı.
Tasarımı yapan yerel mimarlık ofisi Maison Edouard François projeyi şöyle anlatıyor: “Bina yüksekliği ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki şu anda birçok şehir plancısının zihnini meşgul eden bir konu. Bunun nedeni, şehirlerin yatay büyümesinin sonlu olması. Bununla birlikte, Fransa’da “köy” kentçiliği, şehrin büyüme potansiyelini dikkate almadan dikey kentleşmeye karşı durmadan direniyor. Projenin hedeflerinden biri de bu tereddütleri ortadan kaldırmak.”
Paris’teki 37 metrelik bina yüksekliği sınırlamasına istisna getiren projenin en uzun binası 50 metre yüksekliğinde. Vahşi doğal alanlardan gelen bitkilerle kaplı olan kule, tohumlamanın da bir aracı olarak çalışıyor: Rüzgarın birinci sınıf tohumları kentsel çevreye yaymasına izin veriyor. Yüksekliği, kentsel biyoçeşitliliği yeniden canlandırma kapasitesi için önemli bir unsur.
Maison Edouard François’a göre binanın cephesindeki titanyum meshler, binaya ince, dalgalı bir karakter kazandıran moire desenleri üretiyor. Böylelikle kule, sadece semt gelişimi için bir araç olmakla kalmayıp aynı zamanda Paris’in kent manzarasına “yeşil” bir atmosferi eklemeye yarayan büyük ölçekli bir geliştirme aracı.
Kulenin yeşil bitkisel cephesi, bloğun ortasından çevre binalara kadar uzanıyor. Bu sistem çinko ve alüminyum metal cepheleri olan daha küçük binalarda daha basit çalışıyor. Sokağın köşelerine yerleştiriliyor ve yaya, şehrin içinde düşük bitki örtüsü ile dolu sakin, korunaklı bir bahçede geziniyor.