Bir Dönüşüm Hikayesinin İki Yüzü

New York'ta bir dönüşüm hikayesi olan High Line Projesi üzerine Jeremiah Moss'un New York Times'da yayınlanan ve değişimin iki yüzünü anlatan eleştirel yazısı...

Manhattan’ın Batı Yakası’nda, yoldan yükseltilmiş eski bir demiryolunun üzerinde, High Line Projesi’nin ilk aşaması olarak inşa edilen, son dönemde oldukça ünlenen park 2009 yılında kullanıma açıldığında oldukça heyecanlanmıştım. Üzerindeki graffitiler ve vahşi kentsel yeşil dokusuyla böyle bir yerde bulunmanın nasıl olacağını merak etmiştim. Tabii ki mimari renderlarını gördüğümde, vahşi, bakir bir alan beklentisi içerisinde olmamam gerektiğini anladım. Ancak fikir hala son derece çekiciydi: şehrin karmaşasının üzerinde kamusal bir park, şehrin yıpratıcılığının doğa ile yumuşadığı dingin bir alan.

Bugün başlangıçta hissettiklerimi hatırlamak oldukça güç. High Line turizm odaklı bir podyum ve şehir tarihindeki en hızlı kentsel dönüşüm projeleri için bir katalizör haline geldi.

Şüphelerim ilk ziyaretim sırasında kök salmaya başladı. Tasarımcılar graffitileri temizlemiş ve kır çiçeklerini ehlileştirmişlerdi. Güvenlik görevlileri ayağım yeşil alana çok yaklaştığı için beni uyardı. Bu bir park mı yoksa müze miydi? Kendimi pahalı zevkleri olan, düzen ve temizlik konusunda takıntılı birinin evine ziyarete gitmişim ve mobilyaları kirletmekten korkuyormuşum gibi hissettim.

Fakat park bir hit olmuştu. Modeller parkta havalı bir şekilde yürüyüşler yapıyorlardı. Parkta yer alan ve Meatpacking bölgesindeki butiklerden alışveriş yapanlar tarafından el konulmuş sınırlı sayıdaki bank lüks mağazaların alışveriş poşetleriyle çevriliydi. Kendimi parkın ortasında çıplak gibi hissettim.

Üstelik durum sadece bu hususileşmeden ibaret değildi. High Line abartılmaya devam ederken, parka gelen turistler de arbedeye yol açıyorlardı. Bir zamanlar yük trenlerinin geçişi için kullanılan High Line artık bir darboğazda yer alan tıkış tıkış balık sürüsü gibi sıkışıp kalmış insanları saymazsak kalabalık insanların geçişine şahitlik ediyordu. Park dardı ve birkaç tane kaçış güzergahı vardı. Parkın en sıkışık noktasında hareketsiz bir grup turistle sıkışıp kaldığım sırada panik atak krizi geçirmek üzereydim.

Daha dört yılını doldurmayan High Line şehir dışından gelenler için görülmesi gereken yerler listesinde bir durak olarak yerini aldı bile. Sonuç New York City’nin “Disney Dünyası”na dönüşüm hikayesinin bir başka bölümü. Parkın websitesine göre 2011’de 3,7 milyon kişi High Line’ı ziyaret etmiş ve bunların sadece yarısı New Yorklu. High Line ve çevresindeki bölge kaynaklı aşırı kalabalık bu eğilimin yansımalarının daha başlangıcı.

Son günlerde isimsiz bölgesel bir oluşum parkın çevresine üzerinde “High Line turistlerinin dikkatine. West Chelsea Times Square gibi turistik bir alan değildir,” yazan el ilanları yapıştırarak küçük çaplı bir medya girişimi başlattılar. Yerel bir gazetenin konuştuğu 24 yaşındaki genç gibi bölge sakinlerinin çoğu daha önce buluşmak için parkı seçerken şimdilerde “High Line’a yaklaşmadan bir şeyler yapmaya ne dersin?” şeklinde bir yaklaşıma sahip.

Ancak problem sadece kalabalık değil. Park nihayetinde dalgalanarak 20 bloktan daha fazla bir alanda büyümeye devam edecek ve büyümenin devam ettiği bölgelerde tahrip olmaya mahkum olacak.

Bunu yapan ise tasarım. Bölgesel sivil toplum kuruluşlarının (her ne kadar maddi imkanlar açısından görece şanslılardan olsalar da) çabasıyla başlayan park düzenlemesi kısa sürede Bloomberg yönetiminin yeni, refah düzeyi yüksek kesime hitap eden oluşumunun bir parçası olarak batı yakası boyunca yayıldı. Daha erken planlama aşamalarında sosyetikler ve ünlülerin desteğini almış bu tasarım parkı halkın desteğiyle de kamçılanarak 2005’te West Chelsea’de başlayan lüks gelişmelerin bir parçası haline geldi.

Bu gelişmeler başladığından beri civar muhitler tamamen yeniden yapılandırılıyor. Eski yapılar yıkılmaya ve High Line 519, HL23 gibi isimlere sahip camsı kuleler fiyatlarındaki artışa paralel sıra dağlar misali yükselmeye başlıyor.

New York şehri Ekonomik Kalkınma Kurumu geçen sene High Line’ın yeniden düzenlenmesinden önce çevredeki konutların emlak değerinin Manhattan ortalamasının yüzde sekiz altında olduğunu açıklayan bir çalışma yayınladı. Aynı rapora göre 2003 ve 2011 yılları arasında parkın çevresindeki emlak fiyatları %103 oranında artış göstermiş.

Bunun seçkin tabaka ve ekonomi için güzel bir haber olduğu düşünülse de yıllardır o çevrede çalışan ve yaşayan insanların durumdan memnun olduğu söylenemez. Batı Chelsea’nin çok kısa süre öncesine kadar, West Side yolu sırasınca yayılan sanat galerileri, hafif sanayi fabrikaları ve bölgede çalışan kesimin konutlarından oluşan bir yerleşim olduğu gerçeğini unutmak oldukça kolay gibi gözüküyor.

High Line, muhitin bu eski yerleşim dokusunu büyük ölçüde aşındırdı. D&R Auto Part’ın sahibi bu durumun kar oranında %35’ten fazla bir düşüşe yol açtığını belirtiyor. 1949’dan beri bölgede varlığını sürdüren La Lunchonette, Hector’s Diner gibi bir zamanların başarılı restoranları müşterilerini kaybediyor.

En büyük darbe ise “Gasoline Alley”in kuşaklardır devam eden işletmelerini vurdu. Özellikle de otomotiv ile ilgili kuruluşlar Michael R. Bloomberg’in lüks şehir vizyonuna uymadığı için nesli tükenen türler gibi birer birer ortadan kayboluyor. Bear Auto Shop yıllar sonra artık çalışmıyor, Olympia kapalı otoparkı söylenenlere göre 5 misli bir fiyata kiracı bulunduğu için 35 yıl sonra kapandı.

10. bulvarın yanında yer alan batı 29. cadde üzerindeki Brownfeld Auto neredeyse bir asrın sonunda kira kontratını kaybetti ve bugün zeminde yer alan bir başka çukur haline geldi. Firmanın üçüncü kuşak sahibi Alan Brownfeld “şehrin en düzgün insanlarından biri” olarak nitelendirdiği büyük babasından miras kalan başarılı işini elinden aldığı için High Line’ı suçluyor.

Bay Brownfeld şimdilik söylediğinde haklı. Ama High Line’ın ilk, trendi müdavimleri yerini büyük turist kitlelerine bıraktığında, Chelsea’nin özel tasarım moda kültürünün de düşüşü kaçınılmaz gözüküyor. Stella McCartney gibi özel üretim yapan büyük bir tasarımcı bile bölgedeki ticari pazarda güç gösterisi yapan global bir markalar zinciriyle rekabet edemez.

Birkaç yıl içerisinde High Line tarafından tahrip edilmiş çevre kendisini dengelemek için yeni bir yol bulacak. Standard Hotel gibi birkaç özel yerleşim yeri ile birlikte akvaryum benzeri yüksek yapılar elit kesime hitap edecek. Fakat yerlerini yoldan gelip geçenlere hitap eden mağaza zincirleri ve turistlere yönelik restoranlar alacağı için yerel halkın yeni yerleşim yerlerini sokak seviyesinde görmek ender rastlanan bir durum olacak. Gidenler bir zamanlar bu muhiti kendi yaşadıkları yer olarak tanımlayan insanlar olacak Ama diğer taraftan High Line hiçbir zaman gerçekten onlarla ilgili olmamıştı ki?

Etiketler

Bir yanıt yazın