Bir Harabenin Doruk Noktası

Antik harabeleri andıran “Yeraltı Harabeleri”, A Threshold tarafından tasarlanan sıra dışı bir proje.

Fotoğraflar: Edmund Sumner

Kaggalipura köyü yerlilerine ait bu çok işlevli kamusal alanın tasarımını, mimarlık ofisi A Thershold üstlenmiş. Köy, ismini Hindistan’daki Bannerghatta National Park yakınlarında bulunan Kaggal ağacından alıyor. National Park, kuş gözlemcileri için bir cazibe noktası.

Bu kırsal alanın en dikkat çekici özelliği ise tarım ile uğraşan bir kaç bin yerliye ev sahipliği yapması. İşçiler, sanatçılar ve zanaatkarlardan oluşan yerel halk, yapım sürecinin direkt olarak içinde yer almış.

Park yerel bitki örtüsünden oluşturulmuş. Yoğun tropik bitki örtüsü içerisinde mango, muz, hindistan cevizi ve şeker kamışı bitkileri bulunuyor. Proje, sanki çevre bitkiler tarafından örtülmüş bir antik kalıntı gibi mevcut habitatın bitki örtüsüne katılıyor.

İşverenler, özel alanın yanında çok işlevli ve tamamen halka açık bir alan daha talep eden bir kaç hayırseverden oluşuyor. Projeyi tanımlarken sınırları belli bir işleve sahip olmasını değil, aksine çok işlevli ve etkinlikler için elverişli bir mekan talep etmişler.

Tasarım aslen özel müşteriler için yapılmış olsa da okul gezileri, çocuklar için workshoplar, seminerler, sergiler, konserler gibi toplu etkinliklerin yapılabileceği bir ortam da sunuyor. Bunların yanında mülk sahiplerinin misafirleri için konaklama alanları da içeriyor.

Yeraltı Harabeleri tasarlanırken arazinin doğal bileşenlerden ve bileşenlerin yeni yapıyla oluşturacağı ilişkiden ilham alınmış. A Threshold, tek katlı yapının inşa sürecinde hiçbir ağacı feda etmemeyi başarmış.

Oldukça dik bir eğime sahip arazi, yeraltı alanları yaratılarak değerlendirilmiş. Bu sayede yapı ziyaretçinin gözüne ilk bakışta çarpmıyor. Bunun yerine peyzaj çalışması yapılmış çatılarda odağı topluyor ardından da bodrum katındaki ana girişe yönlendiriyor.

Doğal manzara içerisinde mükemmel bir şekilde kamufle olan kompleks, ıssız görünüyor. Farklı şekiller ve boyutlardaki kemerler, mekana kaba bir görünüm veriyor. Bu sayede duvarlar sanki uzun bir geçmişe sahipmiş izlenimi yaratıyor.

Alanlar, hem bağımsız hem de dış çevreyle bağlantılı olacak şekilde dört bölüme ayrılmış. Bölümler tasarlanırken dolu boş ilişkisi kullanılarak dinamik bir mekan yaratılmış. Yerli çocuklar için bir oyun alanı ve açık hava sergileri için tasarlanan avlu, yapının merkezini oluşturuyor.

Odalar, sıra evlerin hafifçe kıvrılarak oluşturulan dizilimini andıracak şekilde, yatay düzlemde yan yana konumlandırılmış.

Mekanların yerleştirilme açıları, akşamüstü güneşinden faydalanmasını, alt kattaki avludan kesintisiz bir hava akışı elde etmelerini ve binanın arka cephesinin aydınlatılmasını sağlıyor.

Kurgulanan plan düzlemi ve seçilen mobilyalar; mekanların hem yatak odası hem de salon, hem sergi salonu hem de sınıf olarak kullanılabilmesini sağlıyor.

Özel olarak tasarlanan iç mekanlar çoğunlukla A Threshold’un tasarımı, tesisat ve bağlantı parçaları gibi diğer elemanlar da şirket tarafından seçilmiş. Ek olarak tüm yeniden yapılandırma ihtiyaçlarıyla da mimarlar ilgilenmiş.

Proje için malzeme seçilirken yapının hem içi hem de dışı için, arazinin 50 km çevresinden elde edilecek saf ve yerel malzemelerin kullanılmasına karar verilmiş.

Bu malzemeler arasında, kırmızı tuğlalar ve doğal taş zemin döşemesi bulunuyor. Avluda kullanılan arnavut kaldırımı taşlar ise yakınlardaki granit ocağından getirilmiş. Malzemeler de konstrüksiyon teknikleri de, projenin çevresiyle ve doğayla bağını yansıtan nitelikte.

İstinat duvarları için sahada kazılan kayalar kullanılmış; beton yalnızca döşeme levhaları için kullanılmış. Derz harcı ise yalnızca %5 çimento içeriyor.

Enerji tüketimi de çevre dostu olarak planlanmış. Yerin altındaki kısımlar ve ağaçlar sayesinde oluşan geniş gölgelikler, gerekli hava akımını sağlamış. Eğimli arazi ise yerel meyve bahçelerine su sağlayan bir yağmur suyu toplama sistemi oluşturmak için kullanılıyor.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın