Dün ilk kez açıklanan Cercle d'Orient ve Emek Sineması projesine tepkiler sert oldu.
Kamer İnşaat ortaklarından Levent Eyüboğlu ve mimar Fatih Kesgün’ün “Beyoğlu’nda yapılacak en korumacı proje” diye nitelediği proje uzmanların tepsiyle karşılaştı. Oktay Ekinci ve Nur Akın bu tür projelerin rant amaçlı olmaması gerektiğini vurgularken, İclal Dinçer sürdürülebilir koruma konusunda yeni ortaklıklar oluşturulması gerektiğini söyledi. Korhan Gümüş, bu projeyle bir rezalete imza atılmış olacağını belirtti. İKSV ise, projeyle ilgili önerilerini ilgili bakanlıklara ilettiklerini bildirdi.
Emek Sineması’nın da içinde bulunduğu Cercle d’Orient ve çevresini içeren projenin ayrıntıları dün ilk kez kamuoyunda yer buldu. Anladık ki Emek Sineması üzerinden tartışılan projeyi tek başına değerlendirmek mümkün değil artık. Çünkü bütün bu projeler “Büyük Beyoğlu Pojesi”nin bir parçası…
Biz de projenin ayrıntılarını aktardıktan sonra şimdi de değerlendirmesini konunun uzmanlarından dinledik. Başlıca sorumuz ise kamu mülkiyetinde olan tarihi bir kültür yapısının bir yatırımcı tarafından projelendirilmesinin ne kadar doğru olduğu. Uzmanlar, proje yetkililerinin “Beyoğlu’nda yapılacak en korumacı proje” olarak nitelendirdikleri bu projenin gerçekten “korumacı” olabilmesi için mekânların sadece fiziki görünüşlerinin ve diğer mimari öğelerinin gözetilmesinin yetmeyeceğini belirtiyor, “koruma”nın belge, anı, sosyal değer gibi referanslarla çeşitlendiğini söylüyor.
Proje üretmeye talip olan Bülent Eczacıbaşı’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu İKSV’den ise konuyla ilgili bir açıklama geldi. İKSV, projenin gerçekleştirilebilmesi için özel kesim ve kamunun hem yatırımda hem de işletme sürecinde yükü paylaşması gerektiğini belirtiyor.
Emek, hiçbir şekilde yerinden oynatılmaması gereken bir kültür merkezidir. Tarihi odak noktaları, koruma ilkeleri açısından daima yerinde korunmalıdır. Asansör ile yukarı taşıyalım olmaz. O mekân kültür odağı, o önemli imajı zedelememeli. Ayrıca onu taşıyalım, yerine başka bir bina yapalım olmaz. Her şey maddiyatla hesap edilmemeli. Bu yapılar İstanbul’un değeri. Daha fazla kazanmak adına bu tür uygulamalar yapılmamalı. Büyük ayıp. Bu tür uygulamalar geri dönüşü olmayan kayıplardır.
Proje bütününü oluşturan yapı kompleksi bir Beyoğlu klasiğidir. İstiklal Caddesi ve cephe aldığı diğer sokaklarla işlevsel konumu hem tarihsel hem de bulunduğu bölgenin kullanım kültürü ile biçimlenmiştir. Bunu bozmak korumak değil anıtsal bir yapının bölgenin kimliğine tamamen ters, rant amaçlı mekânlarla pragmatik bir anlayışla tahrip edilmesidir. Emek Sineması, ayrıca, Münir Nurettin Selçuk kuşağının en beğenilen ve kullanılan konser salonu özelliği de taşımaktadır. Bu nedenle Yeşilçam Sokağı ile düzayak ilişkisi asla bozulmamalıdır. Sinema ve konser salonuna asansörle giriş onu kentten ve sosyal yaşamdan fiziksel olarak koparmak demektir.
(2007-2010 yıllarında İstanbul Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu üyeliği sırasında projeye karşı oy kullanmıştı)
Elbette ki yatırımların ekonomik olması bir kültür varlığı için de proje üretilirken çözümlenmesi gereken konulardır. Korumanın sürdürülebilir olmasının en önemli koşulu budur. Fakat hem korunması gereken kültür varlığı olan hem de kendisi kültür hizmeti üreten yapıların korunmasının diğer tüm yapılardan daha farklı olarak ele alınması gerekmektedir. Günümüzde yerel yönetimler, çağdaş yönetim anlayışı içinde bazı rollerini yeniden düşünmelidirler. Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi 1994 yılı koşullarında imzalanmış olan yap-işlet-devret uygulamasını tekrar gözden geçirmeli ve sürdürülebilir koruma konusunda yeni ortaklıklar kurmalıdır. Koruma uygulamaları içinde artık güncelliğini yitiren bir uygulama olan “taşıma” yaklaşımının bu durum açısından tek çözüm olmadığıdır.
Projeyi kendi amaçlarına göre hazırlatan yatırımcı-müteahhit çıkıyor büyük bir pişkinlikle kendi projesini anlatıyor. Söz konusu kültür mirası olan bir kamu yapısı ve siz bunu devlet olarak bir müteahhite projelendirmesi için veriyorsunuz. Bu olacak şey mi? Müteahhit kültür yönetiminden, kültür mirasının projelendirilmesinden ne anlar? Onun amacı para kazanmak. Bu projenin piyasa ve kâr odaklı olmayan kuruluşlarla geliştirilmesi gerekir. Bu olan biten bir kültür yönetimi skandalıdır. Buradaki niyet başka. Beyoğlu’nda bu işi yapanlar burayı “Bülent Eczacıbaşı’na yedirmeyiz” diyorlar. Çünkü onlar Emek’i yalnızca kâr edilecek bir yer olarak algılıyorlar. Yatırımcı-müteahhit kuruluş üzerinde bulunduğu arsayı değerlendirmek için Emek Sineması’nı yıkmayı uygun görüyor. Kültür Bakanı’na tekrar tekrar seslenmek lazım: Görevini yap, kültür kuruluşları ile gelişmeleri planla. Yoksa bir rezalete imza atmış olacaksın!
Neredeyse bir asırdır Beyoğlu’nda kültür ve sanat hayatının önemli duraklarından biri olmuş Emek Sineması’yla ilgili talebimiz, bulunduğu yerde, özgün yapısı korunup yenilenerek bir sinema ve kültür merkezi olarak hizmete açılmasıdır. Bu binayla ilgili yapılacak herhangi bir projenin, kamuoyu ile birlikte konunun tüm paydaşlarıyla ayrıntılı biçimde tartışılması gerekir. Bizce doğru yöntem, binanın kamuya kazandırılma projesinin, kâr amacı gütmeyen kültür kurumları ve kültür çevreleri tarafından fizibilite çalışmalarıyla şekillendirilmesi ve uzun vadeli bir işletme planı hazırlandıktan sonra projenin yürütülmesidir. Projenin gerçekleştirilebilmesi için özel kesim ve kamu hem yatırımda hem de işletme sürecinde yükü paylaşmalıdır. Projenin böyle bir yaklaşımla ele alınabilmesi için önerimizi ilgili bakanlıklarımıza iletmiş bulunuyoruz.