Bir seyahat yazısı: UIA 2023, Kongre ve Mimarlık Başkenti Kopenhag’dan gözlemler

Temmuz ayının başındayız, ilk defa gidiyor olmama rağmen çok değerli dört mimarı da ağırlayacağım Kopenhag şehrine doğru yavaş yavaş alçalıyoruz.

Uçaktan neler görebilirim diye bir heyecanla aşağıyı gözlerken görebildiğim şeyler sınırlı: sığ sular, sığ kıyılar ve rüzgar. Doğayla kavga etmek yerine uyum içinde yerleşmeyi seçmiş, abartıdan çok uzak kıyı yapıları, küçük hobi tekneleri için küçük dalgakıranlar, işte bu kadar.

O rüzgarda bir sarsıntıyla indik ama herkes nasıl mutlu inebildiğimize, bense o sırada havalimanını beğendim mi beğenmedim mi onu anlamaya çalışıyorum. Kopenhag Havaalanı’nın 1925 yılında kullanıma açılmış olduğunu öğrendikten sonra (tabii ki google’ladım) her yer gözüme bir başka gelmeye başladı ve terminal yapısında yukarıdan, o en tanıdık ve alışık olduğumuz yerden gelen gün ışığı ile salgıladığım mutluluk hormonundan olsa gerek, gerçekten içinde iyi hissettiğim bir havalimanıydı.

Yapıdan hemen raylı sistemle ulaşıma bir geçiş ve yaklaşık 30 dk süren bir yolculuk ile şehrin merkezine ulaşabildik. Nasıl bu kadar kolay oldu? Kopenhag merkezde nüfus 890 bin civarı, hemen bir karşılaştırma ile şöyle söyleyeyim İstanbul, Bağcılar 740 bin nüfuslu. Görece kalabalık olmayan kentlerde ulaşım, toplu taşıma sorunlarını çözmek daha kolay oluyor olsa gerek. Her güzel şeye rağmen sabah ve akşam saatlerinde şehirde araç trafiği vardı. Bisiklet trafiği çok keyifli görünse de otomobil trafiğiyle dünyanın bu ucunda da karşılaşmış olmak biraz tat kaçırdı.

Gelelim kongre merkezine ve kongrede hangi konuşmalar dikkatimi çekti onları konuşmaya. Kongre alanı olarak Bella Center yapısı seçilmişti. Yine yukarıdan aldığı doğal ışık ile, ışıklıkların biraz bakıma ihtiyacı olsa da, doğal kaynakların yapı sektöründe kullanımını konuşacağımız bir kongre için çok memnun eden bir iç mekan deneyimiydi.

Konaklama yapısı olarak 3XN Architects tarafından tasarlanan Bella Sky kuleleri kongre alanına modern bir ek olarak yapılmış ve oldukça da eklektik bir hali vardı. Bir türlü sevemediğim garip formlu bu 2 kule zaten rüzgarlı bir memlekette daha da sert rüzgar koridorları oluşturduğu için metrodan inip kongre binasına yürüyene kadar uçmamak zor oldu. Kent ölçeğinde negatif katkısından dolayı kuleleri mimari tasarım açısından eleştirmeye gerek duymuyorum. Fotoğrafları ve yorumları size bırakıyorum.

Sabahın erken saatlerinde insana ve doğaya karşı derin bir sorumlulukla çalıştığını her platformda dile getiren ve acayip karizmatik bulduğum Dorte Mandurp’u dinlemeye geldik. VELUX sponsorluğunda, eh Danimarkalı mimar tabi bir de ev sahibi göreviyle birlikte “Kuzey Işığı” konulu çok ilham verici, farklı coğrafyaların farklı doğal ışık ve doğal çevre ihtiyaçlarını nasıl karşıladığını anlattığı bir “Daylight Talks” konuşması hazırlamıştı. Konuşma VELUX Group YouTube kanalında bulunuyor kesinlikle izlemenizi ve Mandrup’un kuzeyli büyüsüne kapılmanızı öneriyorum.

Tabii bu kadar yerel bir mimarı dinledikten sonra sıcak iklimlerde çalışan, sıcak iklimde büyümüş, yetişmiş ve mümkünse Avrupalı olmayan bir mimar dinlemeyi tercih ettim: Kéré Architects kurucusu Francis Kéré’ ye başka bir profesyonel Kopenhag Üniversitesi Jeoloji Profesörü ve Doğa Tarihi araştırmaları yapan Minik Rosing eşlik ediyordu ve konusu Kaynakları Yeniden Düşünmek – Az ile daha Çok nasıl yapılır? olan bir sohbet gerçekleştirdiler. Sömürücü bir tasarım ideolojisinden onarıcı ve döngüsel bir tasarım ideolojisine geçişin, mimarlığı ve yapılı çevreyi daha sürdürülebilir hale getirecek şekilde değiştirmede temel olduğunu belirten bu sohbet; Mimarlıkta yeni bir becerikliliğe yönelik stratejilere ve yapılı çevrenin gezegeni yaşam sınırlarına nasıl geri getirilebileceğine değinen tartışmalarla devam etti. Salonun tamamen düz, eğimsiz olmasına karşın 1.000 kişiyi huzurla ve görsel konfor içinde ağırlayabildiği söylemeden geçemeyeceğim.

Kere’nin marangozluktan mimarlığa giden son derece dramatik kariyer hikayesini de paylaştığı bu sohbeti dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Kopenhag şehrinin farklı noktalarında UNESCO-UIA Dünya Mimarlık Başkenti ve UIA Dünya Mimarlar Kongresi 2023 kapsamında, “Sürdürülebilir Gelecekler – Kimseyi Geride Bırakma ” temasına uygun olarak üretilmiş 15 farklı pavyon olduğunu öğrendiğimde tüm pavyonları görmek istedim ama doğal olarak bazılarını seçmem gerekti. Pavyonların ortak özelliği: herkesin erişebileceği şekilde ve malzemelerin sorumlu tüketimi vurgulanarak, geri dönüşüm, yeniden montaj veya yeniden kullanım planlarıyla inşa edilmiş olmasıydı.

Tabii ki ilk tercihim Living Places pavyonlarını görmek oldu. VELUX öncülüğünde ortaya çıkan ve standart bir Danimarka evinden 3 kat daha küçük karbon ayak izine sahip ve ekonomik olduğu kanıtlamış 1:1 evleri görmeye gittim. Mimari tasarım sürecini EFFEKT’in yürüttüğü göz alıcı renderlarını geçen yıl görmüş olduğumuz bu projenin hayata geçmiş olması beni ve tüm ziyaretçileri heyecanlandırmış olsa gerek, evlere giriş için epey sıra oluşmuştu.

İlk bakışta çok İskandinav bir tasarım yaklaşımı gibi görünse de yapıların yukarı çıktıkça daralmasının, dikdörtgen prizma bir yapının yükselerek sizi aynı hacimde boğuyor olması hissini oldukça azalttığını söyleyebilirim. Projenin tüm partnerleri üretim yöntemlerini bu prensiplere uymaya gönüllü yapı üreticileri paylaşmaya hazır olduğunu söylüyor. Projenin detayları şurada.

İlgimi “yeşil bir çamaşır makinesi” olduğu için çeken sonrasında ise yine kongre kapsamında üretilmiş bir pavyon olduğunu öğrendiğim o yapı Obel Award’ın “greenwashing”e dikkat çekmek için ürettiği bir heykel.

İçinde bulunduğumda; geleneksel inşaat malzeme ve tekniklerinin günümüz teknolojisiyle uygulanması olarak yorumladığım araştırdıkça daha çok ilgimi çeken “From 4 to 1 Planet” pavyonundan da bahsetmek istiyorum.

ReVærk, Tegnestuen LOKAL, Leth & Gori, Rønnow Architects ofislerinde çalışan genç mimarlar tarafından üretilen bu yapılar “Sürdürülebilir yapılar ürettiğimiz dünyada nasıl konutlar inşa edilebilir?” sorusuna bir cevap olmaya çalışıyor.

Aslına bakarsanız bu iki pavyon; OMA’nın 2018 yılında Kopenhag’a yakışır, BLOX isimli Danimarka Mimarlık Merkezi yapısını görmeye giderken karşılaştığım pavyonlardı. BLOX, hakkında hemen her yerden pek çok övgü okuyabileceğiniz bir proje ve yapıyı uzaktan gördüğüm andan itibaren bu övgüleri hak ettiğine fena halde ikna oldum. Sürdürülebilir proje üretirken yalın tasarım yapma zorunluluğu sessiz bir kuraldır ama eskiden açık otopark olarak kullanılan bir arazide bu yalınlıkta bir tasarım yaklaşımı dahilinde binanın alt kotundan araç trafiğinin akması da şahane bir şov bence.

Tüm bunların yanında yapı işlevine değinmek istiyorum. Bir ülkenin kendi mimarlık merkezinin olmasının topluma direkt katkısının hayallerimizden çok daha fazlası olduğunu söyleyebilirim. Kent yaşamına, mimarlığa, tasarıma meraklı çocuklar yetiştirebilmek, ilgili yetişkinleri doğru yönlendirebilmek için harika bir iletişim merkeziydi.

Yani uzun lafın kısası: Dünyanın Kopenhag’dan öğreneceği çok şey var ama Dünya çok büyük Kopenhag öyle mi?

*Bu yazıyı yazmama ilham olan çok değerli seyahat arkadaşlarım, Nevzat Sayın, Dürrin Ulema, Hakan Demirel ve Dide Dinç Üstündağ’a teşekkür ile… 

A: Girne Mah. Girne Cad. No: 119/121 Maltepe – İstanbul
T: 0216 302 54 10
W: www.velux.com.tr 
Etiketler

Bir yanıt yazın