"Yarışmayla Yapanlar Buluşuyor" etkinliği 21 Mart Cumartesi günü Deniz Müzesi'nde yapıldı.
Seranit sponsorluğunda hayata geçen Yarışmayla Yap platformu tarafından düzenlenen etkinlikte 2014 yılı boyunca açılmış yarışmaların birinci ödül sahibi projelerin yanı sıra açık çağrı sonucunda sunum yapmak üzere başvuran ekipler arasından seçilen projeler de anlatıldı. Ancak etkinliğin en can alıcı bölümü neredeyse dört saat boyunca ilgiyle izlenen ve katılımın yoğun olduğu “tartışma” oturumuydu. Moderatörlüğünü Ömer Yılmaz’ın yaptığı, konuşmacıların ise Ömer Selçuk Baz, Onat Öktem ve Kerem Piker olduğu oturumda salonun aktif biçimde katılımcı olduğu bir forum havası oluştu.
Yarışmaların varlık nedeninden niteliğine, yarışmacıların niteliğinden genç mimarların sorunlarına kadar geniş başlıklarla Türkiye’de mimarlık ve yarışma ortamının hararetle tartışıldığı oturumda konuşulanları, etkinliğe katılamayanlar için kısaca özetleyelim istedik.
Tabii dört saatlik bir forumun ardından konuşulanları toparlamak o kadar kolay olmasa da başlıklardan biri yarışmaların niteliği, amacı ve organizasyonu olarak ortaya çıkıyor. Bu bağlamda “Tüm kamu binaları yarışmayla yapılsın” mottosuyla yola çıkan Yarışmayla Yap’ın daha fazla yarışma açtırma çabasının yarışmalar ve mimarlık ortamını nasıl etkileyeceği dile getirilen konulardan biriydi. Salonda, yarışmaların zaten sorunlu olan mimarlık ortamının sorunlarını çözmek yerine sistemin bir uzantısı olarak işlediğini, bu sebeple düşünsel ortamı geliştirmek adına çok yetersiz kaldığı görüşünün yanında daha fazla ve çeşitli yarışmaların açtırılması sağlanarak mimarlık ortamının nitelik sorunun çözüleceği ve hem yarışmacının niteliğinin hem de fiziksel yapı kalitesinin yükseltilebileceği görüşü de hakimdi.
Daha fazla yarışma açılabilmesi halinde “yarışmalara jüri oluşturabilecek alt yapı var mı?” veya “yeterli nitelikte proje ortaya çıkabilir mi?” soruları da ortaya atıldı. Bugünkü tabloya bakınca yarışmalardaki düşünsel üretimin çok kısır olduğunun altı çizilirken sadece bina inşa etme motivasyonuyla yapılan üretimlerin bunun bir nedenini oluşturduğu üzerinde duruldu.
Yarışmalar üzerine uzunca tartışmaya neden olan konulardan biri de jüriler ve şartnamelerdi. Yarışmaların başarısını jürinin başarısının belirlediği vurgulanırken son yıllarda açılan yarışmalarda şartnamelerin içerik olarak zayıf kaldığı, bunun da yarışmaları hem süreç hem de başvuran projelerin niteliği bakımından olumsuz etkilediğinin altı çizildi. Diğer taraftan, YÖK’ün akademisyen mimarlara yarışmalarda jüri üyeliği yaparak akademik puan kazanma fırsatı vermesi, yarışma konusunu dert edinmeyen ve mesai harcamak istemeyenlerin de jüri üyeliği yapabilmesinin önünü açmasının da jürilerin niteliği anlamında önemli bir sorun olarak ortaya konuldu.
Salonda tartışılan diğer bir konu ise daha iyi projelerin nasıl üretileceğiydi. Yarışmalarda ortaya çıkan projelerin düşünsel anlamda çok zayıf kaldığı, yeni bir söz üretme peşine düşmediği tespitinin yanında mimarların yarışmalara bina inşa etme motivasyonuyla katılması bunun nedenlerinden biri olarak değerlendirildi. Yarışmacıların entelektüel bakışını yükseltmek için daha çok fikir projelerine yoğunlaşılması gerektiği de dile getirildi.
Salonda genç mimarlar ve öğrencilerin katılımıyla hararetlenen tartışmalardan biri davetli yarışma konseptiydi. Öğrencinin mezun olduktan sonra tek çıkış yolunu yarışmalar olarak görmesi yarışmalar ve mimarlık ortamının bir sorunu olarak ortaya koyulurken “okuldan mezun olduktan sonra ya ofise girip tekniker olacaksınız ya da yarışmalara katılacaksınız” diyen genç mimarlar davetli ve ön seçimli yarışmaların genç mimarlara fırsat sunmadığını belirtti. Salonda deneyimli mimarlardan birçoğu yarışmaların sadece iş alma yöntemi olarak değerlendirilmesini bir sorun olarak öne sürerken genç mimarlar ise yarışmaların kendilerini ispatlayabilmeleri için tek yol olduğunu ve davetli veya ön seçimli yarışma sisteminin önlerini kestiğini ifade etti. Oturumun yürütücüleri ise davetli yarışmaların amacının genç mimarların önünü kesmek olmadığı tam tersine mimarların hakkını alabilmeleri için bir fırsat olarak gördüklerini belirtti.
Salonda tartışmaya açılan bir diğer mevzu ise yarışmayı açan kurumun yarışma sürecindeki desteği ve ilgisi oldu. En temel sorunun yarışma açan kurumu nitelikli biçimde çalıştırmanın yollarını keşfetmek olduğu belirtilirken salondaki konuşmacılar kamu idareleriyle olan tecrübelerini aktararak konunun sıkıntılarını bir kez daha ortaya çıkardılar. Yarışma süreçlerinde iki tip idare örneklendirildi; birincisi seçilen projeyi yarışma sonuçlandıktan sonra gören ve beğenmeyerek reddeden, ikincisi ise sürece dahil olarak projenin seçimine katkı koyan. Diğer taraftan kamu kurumlarının yarışma sonuçlandıktan sonra seçilen projenin belirledikleri bütçeye uymaması nedeniyle inşa etmekten vazgeçmeleri de ayrı bir sorun olarak ortaya koyuldu. Bu tespitlerin ardından idarenin jürinin seçim sürecine mutlaka dahil olması ve projenin inşa edilmesi için belirledikleri bütçenin yarışma açıklanırken sunulması gerektiği vurgulandı.