Yerli halkın ve yazlıkçıların torunları, bizim gençliğimizde gördüğümüz Bodrum'u hayal bile edemeyecekler!
Bundan iki yıl önce, “Bodrum sonunu hazırlıyor” başlığıyla biz yazı yazmıştım. Bugün, okuyucularıma “sonun göründüğünü” duyurmak için yazıyorum.
Önce bir haber vereyim: Radikal’de Mayıs ayında tartışılan, Şehircilik Bakanlığı’nın seçim sırasında askıya çıkarılıp yürürlüğe giren, Muğla kıyılarıyla ilgili imar planında, Bodrum Kissebükü kıyıları’nın da imara açılmış olduğunu yeni duydum. İki yıl önce, bu kıyılarda orman yangını çıkarılması nedeniyle yukarda hatırlattığım yazıyı yazmıştım. O kıyılara, adı lazım değil, bir turizm şirketinin çabalarıyla “imar lekesi” koyan planın iptali için Bodrum Deniz Ticaret Odası dava açmış. Bu mücadeleyi kim kazanacak? Kalbim Bodrum diyor, ama aklım turizm şirketi!
Muğla sahillerinin, bu arada Bodrum’un, sonunu getiren bu planı, Büyükşehir Belediyesi ve Bodrum Belediyesi bakanlığa neden iade etmiyorlar anlamıyorum! Büyükşehirler kendi topraklarını ve kıyılarını koruyamayacaklarsa, 6360 sayılı Kanun niçin çıktı?
Kıyılar yapılaşıyor da, yarımada ne oldu dersiniz?
Otuz yıldan beri Bodrum yarımadasının “portakal bahçelerine”, “yazlık ev” ve “ikinci ev” yapıldı. “Portakal bahçeleri” bir simge, zeytinlikler, yamaçlar, korular, her yeri güzeldi Bodrum’un.
Yazlıklar, yerli halkın oturdukları konutların beş altı katına çıktı!
Mevsimde Bodrum alt yapısı, su, yol, kanalizasyon, elektrik yetmemektedir; birçok koyda deniz pislenmeye başlamıştır, bitkisel örtü her geçen yıl azalmaktadır; gelen turistin yıldan yıla fakirleştiği gözle fark edilmektedir.
Belediyenin, yazlıkçı sayısını azaltma politikası yok; tam tersi yeni sitelerin yapılmasına izin verilerek, yaz nüfusunun artması teşvik ediliyor.
Bir örnek vereyim; yarımadanın Ortakent Mahallesi’nde, benim geçtiğim yollardaki beşten fazla portakal bahçesine bu yıl site yapılmış. “Müstakil villa” denilen yapılar, pencereden komşuya kahve ikram edilecek kadar yakın. Yahşi Mahallesi’nde de henüz bitip “satılık” levhası asılmış bir sitenin “müstakil villalar” ilanlardaki “bahçe” ve “yüzme havuzunun” büyüklüğünü siz düşünün.
Bu sitelerin altyapı yatırımını kim karşılayacak? Yapanlar öderse bina satış bedeli yükselir, binalar satılmaz; belediye karşılasa, kime ait olan parayı kime verecek?
Açık ki, şimdi bazı yollardan geçerken koktuğu gibi o yollar da seneye kokacak!
Bana göre, Ortakent’in temellere gömülme aşaması bitmiş, boş binalar ve boş işyerleri aşamasına geçilmiş!
Ortakent özel durum değil, yazdıklarım bütün Bodrum yarımadasında geçerli!
Yerli halkın ve yazlıkçıların torunları, bizim gençliğimizde gördüğümüz Bodrumu hayal bile edemeyecekler!
Bodrum yarımadasını bu hale yerli halk da getirmedi; halkın seçtiği belediyeler de… Onlar getirmediği için, şimdi “kendiniz yaptınız, kendiniz buldunuz” diyemeyiz!
Bayındırlık (şimdi adı Çevre ve Şehircilik) Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve tabii Başbakanlık…
Bütün gelişmiş dünyada olduğu gibi bu işleri niçin yerinden yönetimler yapmadı? Çünkü “bizi gözetleyen ağabeylerimiz”, idareyi Bodruma bırakırlarsa, Kürtlere de vermeleri gerekecekti; Kürtler’e bırakılan yönetimden korktu bizin siyaset adamımız; korktuğu için de bütün Türkiye’nin canına okudu!
Gösterilen bahane, yerel yönetimlerin rüşvetle iş yapacakları endişesidir; bu endişe yakın halk denetiminin daha etkin olması nedeniyle gerçekçi değildir.
Kıyılarımız, ormanlarımız, güzelliklerimiz bitiyor, bitti; kalanlar da bu akılla bitecek!
2 yorum
#SUPERKENT Bodrum http://rktr.co/1odWM50
“Bodrum yarımadasını bu hale yerli halk da getirmedi; halkın seçtiği belediyeler de… Onlar getirmediği için, şimdi “kendiniz yaptınız, kendiniz buldunuz” diyemeyiz!”
Bal gibi de diyebiliriz, Bodrum’un eski portakal bahçeleri (ki sanırım mandalina olmalı) turistlere ya da müteahhitlere değil, bunları kazanç kapısı olarak gören yerlilere ait olsa gerek…