Artık performans, taktiksel sanat gibi kavramları açıklamak için polis barikatı önünde kitap okuyanlara ya da plastik su şişelerinden yapılan gaz maskelerine bakmak yeterli.
Bundan iki ay kadar önce Türk medyası alışılmadık, tuhaf bir haber geçti. Bitlis’teki Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri sırasında il emniyet müdürlüğüne ait TOMA’lar vatandaşa gül suyu sıkmış, bunu gören halk da polisi görünce “Eyvah tazyikli su sıkılıyor” diye kaçışmıştı. Oysa ki olay tüm tuhaflığının ötesinde, neredeyse bir sanat performansı niteliği taşıyordu. Düşünsenize, kamuya ait, toplumsal olaylara müdahale aracı, birden kimlik değiştirip fantastik, daha önce tahayyül bile edemeyeceğimiz bir role bürünüyor. İstanbul Bienali’nde yer alsa bravo dedirtecek cinsten. Yaratıcılığın sınırı yok! Ama yaratıcılık demişken mevzu bahisi polisle sınırlandırmak doğru olmaz. Herkes elindeki malzeme ile çalışıyor ne de olsa. Son bir haftadır Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve etrafında tanıklık ettiğimiz manzara nice kamusal sanat ya da katılımcı projeleri sollar nitelikte.
Yaşananları azımsamak ya da bağlamından saptırmak için değil bu yazdıklarım, ama bugünlerde yaratıcılık görmek için uzaklara gitmeye gerek yok. Taksim’e adımınızı atmanız yeterli. Bu köşede daha önce yazdığım performans, taktiksel sanat, gerilla sanatı gibi kavramları, polis barikatı önünde kitap okuyanlara, plastik su şişelerinden yapılan gaz maskelerine ya da polisin gaz attığı insanların üzerine ellerindeki su tabancalarıyla anında talcid’li su sıkan anti-gaz timi çok daha iyi anlatıyor.
Tıpkı gülsuyu sıkan TOMA’ların absürd dönüşümü gibi, polis araçlarını birer billboard haline getirip üzerine “Bu gaz bir harika dostum!” yazmak da cabası. Protest sanatı Bansky artık Türkiye’den takip edebilir. Yılın sergisi Taksim’de bekliyor ama gelin bu hafta başka yerlerden de protest sanat örneklerine bakalım. Bakalım ki yaratıcı olmak için mutlaka sanatçı etiketi taşımaya gerek yok, daha iyi anlayalım.
Sevgili @avmsizsiniz, şahane nick name seçmişsin! AVM protestoları elbette var, bazıları ise ultra-yaratıcı. Aklıma en eski örnek olarak Hollandalı sanatçı eylem grubu The Provo’nun işi geliyor. Grup Amsterdam’da açılacak bir alışveriş mağazasında Noel Babalar’ın çocuklara hediye dağıtacağını öğrenince bir çok insanı örgütlemiş, ve hepsi Noel Baba kılığında topluca açılışa gitmişti. AVM’deki bir oyuncak mağazasına girip ellerine aldıkları hediyeleri çocuklara vermeye başlayan The Provo üyeleri bu sayede yüzlerce çocuğun ağlamasına ve mağaza yetkililerinin durumu açıklayamamasına sebep olmuş ve hızlıca ortamdan uzaklaşmıştı. Elbette bu Taksim’deki kadar geniş örgütlü bir protesto değil ama fikir vurucu, değil mi?
Sevgili @artpark, ben sana işin sanat kısmını anlatabilirim, örneğin yurtdışında bazı belediyeler bu tip park-bahçe düzenlemeleri için yarışma açar ve bir kurul tarafından değerlendirilen projeler alanlara yerleştirilir. Bunun içinde sanatçı projeleri de yer alır. Örneğin Chicago’da 2004 yılında açılan Millenium Park şehrin marka değeri taşıyan bir yer olması için tasarlanmıştı. İçinde ABD’nin en ünlü mimarlarından Frank Gehry’nin imzasını taşıyan bir konser salonu, yine meşhur sanatçı Anish Kapoor tarafından tasarlanan bir heykel yerleştirmesi, benzer pek çok sanat eseri ve Chicago’ya has bitkilerin olduğu bir botanik bahçesinin olduğu park, aynı zamanda ücretsiz bir kültür merkezi hizmeti görmüş ve şehre oldukça fazla prestij getirmişti. Bu kadar geniş kapsamlı olmasa da bu tip modeller bizde de uygulanabilir. Üstelik, sadece devlet eliyle olmak zorunda değil. Chicago’daki parkın finansmanı için pek çok ABD’li yatırımcının destek verdiğini biliyorum, bizde de özel sektör bu tip bir yatırıma destek olur mu dersin?