‘Building Stories’, bir tür edebi oyuncak. Çizimlerden, dosyalardan, gazete kupürlerinden oluşan 14 ‘parçalık’ bir kitap kutusu. New York Times çizerlerinden Chris Ware'den.
New York Times çizerlerinden Chris Ware’in modern toplumlarda eve hapsolmuş insanların yalnızlığını konu edinen bu eseri ABD’de yok satıyor.
Dünyaya bakıyoruz. Dijital yayıncılık alıp başını gitti. İnternetin sunduğu olanaklar düşünüldüğünde bir kuşak gittiği anda basılı kitabın nostaljik bir nesneye dönüşmesi neredeyse kaçınılmaz. Amazon gibi tekelleşme peşindeki kurumlar yayıncıları sıkıştırmak için ellerinden geleni yapar, Apple ise imkân üstüne imkân sunarken yazarlar da artık sadece yazmakla kitap macerasının bitmediğinin, iyi bir içeriğin ve hatta sıra dışı bir fikrin onları kurtarmayacağının farkında.
Buna rağmen var olan direnç kırılmıyor çünkü çok az yazar ve yayıncı değişimle gelen enerjiyi kullanacak yaratıcılığa ve bilgiye sahip. Ama çıktığında da alası çıkıyor. New York Times çizerlerinden Chris Ware’in neredeyse on yılda hazırladığı, 2012’nin son, 2013’ün ilk günlerine damgasını basan ve Oprah Winfrey televizyon şovunda bahsettikten sonra 50 dolar etiket fiyatına rağmen on günde tükenen ‘Building Stories’ (ister ‘Binadan Hikâyeler’ deyin ister ‘Hikâyeleri Kurgulamak’), iyi bir projenin basılı formatta da yazar, yayınevi ve okuyucu için ne kadar özel bir deneyime dönüştürülebileceğinin ispatı.
‘Building Stories’ bir kitap değil, kitap kutusu, bir tür edebi oyuncak. Kutu on dört parçadan oluşuyor. Bu parçalardan bazıları gazetelerdeki karikatürleri andıran, her biri diğerinden bağımsız okunabilecek (metin olmadığından okunabilecek demeyelim de bakılabilecek diyelim) yazısız ufak kitapçıklar. Ama bu kitapçıklardakiler diğer kitaplarda, çizimlerde, dosyalarda, gazete kupürlerinde anlatılanlarla birleşince bambaşka anlamlar kazanıyor. Hangi parçayı nereye oturtacağınızı on beş, yirmi gün bulmaca çözer gibi uğraşınca çıkarıyorsunuz. Üstelik başlı başına insanı etkileyen kareler var, örneğin takma bacaklı kadının protezin tırnaklarını boyayışı, kızın yazmak isteyen ve iyi de bir yazar olan annesini küçümseyerek “Ev kadınısın ev kadını kal, yazmak senin neyine” dediği kare; yaşlılığını gördüğümüz başka bir kadının oturduğu yerde yavaş yavaş ölüşünü gösteren çizimler ve elbette ‘Dünyanın En Harika Arısı Branford’.
Chris Ware fiziksel varlığıyla hayatınıza giren, elinizde tutmanız, duvara asmanız, masanıza saçmanız gereken, tersyüz edebileceğiniz, o sırayla, bu sırayla dizerek farklı sonuçlara ulaşabileceğiniz insanın beynini ve entelektüel birikimini zorlayan bir proje tasarlamış. Hikâyeler (arınınki hariç) biraz karamsar ama buna da yazarın tercihi demek gerekiyor.
‘Building Stories’in adı da bir kelime oyunu. Hem parçaları farklı sıralarla okuduğunuzda yeni hikâyeler oluştuğu hem de bu hikâyeler Chicago’daki yüz yıllık bir binada geçtiği için ‘oyuncağa’ bu ad verilmiş. Ware’in detay tutkusu daha isimden başlıyor.
‘Okudum bitti’ diyemiyorsunuz
Yazarın en çok yer verdiği kahraman takma bacaklı çiçekçi kadın. Bir zamanlar güzel sanatlarda okuyormuş ama yaratıcı biri olmadığına karar vermiş. Bu bilgiyi keşfedebilmek için bırakın kutunun içindeki on dört kitapçığı, kutunun kendisini de kontrol etmeyi akıl etmeniz gerekiyor. Öyle “Okudum bitti” dediğinizde de yakanızı bırakan bir şey değil bu kutu, her tarafından yeni bir numara var.
Çiçekçinin alt katında sevgi namına her şeyi tüketmiş bir çift yaşıyor, zemin kattaysa yaşlı bir kız kurusu. Ama onların hikâyelerini takip ederken de geçmiş ve gelecek birbirine giriyor. Ware’in karakterlerin anılarını dağınık bir şekilde kitapçıkların içlerine serpiştirdiğini anladığınızda zaten bir hafta geçirmiş oluyorsunuz. (Yazar-çizerin dehası.) Benim favorimse uzunca bir süre tüm bunlarla ne ilgisi olduğunu çözemediğim arı. Sık sık binaya hapsolduğundan Ware onu da bina sakinlerinden sayıyor.
‘Building Stories’in bir mimarisi var, kitabın kurgusu ünlü grafiker M. C. Escher’in içinden çıkılamaz, boyutların birbirine karıştığı çizimleri gibi. Bazı öyküler kendi içine kapanıyor veya siz öyle olduklarını sanırken birdenbire tavan arasına alt kata veya bir arı kovanına açılıyorlar. Örneğin kız çocuğunun annesine karşı ne kadar hain olabileceğini okuduğunuz, hüzünlü kitapçığın ardından elinize aldığınız gazete (The Daily Bee) sizi gülmekten yerlere yatırabiliyor. Arı kolonisinin sabah gazetesi… Gerisi modern toplumlarda odalarına, evlerine hapsolmuş insanların, ailelerin yalnızlığı. Özellikle de kadınların –ki bunu böyle yorumlayabildiği için Ware’e ayrıca helal olsun. İçerikte “Ancak bir kadın bunu anlayabilir” diyebileceğiniz pek çok sahne var.
Building Stories benim gibi çizgi romanları ‘okumaya’ ve görsel detaylara dikkat etmemeye alışkın olanların, ipuçlarını bulmak için üç dört kere aynı parçaları elden geçirmeleri gereken bir yapıt. Talepkâr, melankolik, çabucak okuyup bitirmenize izin vermeyen bir çalışma. Ware bir dünya yaratmış ve o dünyayı çözebilmek için önce oyunun kurallarını kavramanız, sonra da kendi yolunuzu çizmeniz gerekiyor. Tercihleri okuyucuya ve şansa bırakışıyla bence akılalmaz bir çalışma. Umarım Türkiye’deki yayınevleri çok geç olmadan bu ‘oyuncağı’ fark eder ve bir gün sizin de onunla oynama şansınız olur.
Fotoğraf: Uygar Taylan