Çağdaş kervansaray!

Yeni Divan Oteli, Türkiye'ye oryantalist gözlüklerle bakan Fransız mimarın elinde tuhaf bir postmodernist yapıya dönüşmüş.

1950’lerde İstanbul’un önde gelen entelektüellerinin uğrak noktası haline gelen Divan Oteli’nin toplumsal hafızadaki yeri, mekânsal özelliklerinden daha önemlidir aslında. Otelin, özellikle de barı ve pastanesinin yarım asırda yarattığı sosyal etki hâlâ anılmasına rağmen bu ortamı doğuran mekânlar hep değiştiler.

1950’lerde Vehbi Koç’un kısa süreli konaklama ihtiyaçları için misafirhane niyeti ile inşa etmek istediği bina, biraz da devletin ihtiyaçları için otele dönüştürülerek açıldı. Tasarımını dönemin önemli mimarlarından olan Rükneddin Güney’in yaptığı Divan Oteli’nde yanındaki Ünver Oteli’nin formuna uymak zorunda kalındığı için mimari özellikleri kayda değer değildir.

Vehbi Koç’un belki de biraz aceleye getirilmiş olan binayı ve iç mekânlarını yeniden tasarlama işini 1966’da Paris’ten dönen Türk modern mimarlık tarihinin en önemli aktörlerinden biri olan Abdurrahman Hancı’ya vermesi Divan Oteli’nin hikâyesinde yeni bir dönem açmıştır. Hancı’nın en büyük katkısı otelin iç mekânlarına Füreya Koral, Bedri Rahmi Eyuboğlu ve İlhan Koman gibi o günün en önemli sanatçılarının işlerini projeye entegre etmesi ile olmuştu. Yeniden yapılmak üzere 2008 sonunda yıkılan otelin projesi için seçilen mimarlardan biri, viktoryan ve neo-klasik gibi akımlardan etkilendiği eklektik tarzı ile zengin ve elit bir kesime iç mekânlar tasarlayan Fransız kökenli Amerikalı mimar Thierry W. Despont’tur. Despont’un ağırlıklı olarak iç mekân ve cepheden sorumlu olduğu anlaşılan yeni yapının mimari projesi ise Tanju Verda Akan tarafından yürütülmüş.

Yeni binada fonksiyonların dağıtımı ve form eskisinden çok da farklı değilken, dekorasyon ve cephe tasarımına daha çok enerji harcandığı görünüyor. Türk evlerinin cumbalarına benzetilen çıkmaları ve Selçuklu kervansaraylarından esinlenen taş kaplaması ile dikkat çekici bir pırıltı kazanan otelin lobisine ise özenildiği belli oluyor. Ancak dekorasyonda kullanılan malzemelerin inceliğine hiç de uymayan şeffaf plastik ETFE kubbeler yüzünden lobi rahatsız edici şekilde aydınlık.

Eski otelin yıkımı sırasında oteldeki sanat eserlerinin özenli bir şekilde korunarak yerlerinden kaldırıldığı bilinse de yeni otelde İlhan Koman’ın heykeli hariç bu sanat eserleri henüz ortada görünmüyor. Füreya Koral’ın seramik panosunun şimdi toplantı salonunu süslediği belirtiliyor. Oysa doğrusu, bu panonun orijinal yerine konmasıydı. Koral’ın Ayşe Kulin’in biyografisinde anlattığı gibi bu panonun tasarımındaki kuşların pastanenin önündeki ağaçlarla sıkı bir ilişkisi vardı.

Sonuçta bir otel olarak iyi işleyen bir mekânsal kurguya sahip olsa bile yeni Divan Oteli, Türkiye’ye oryantalist gözlükleri ile bakan Fransız bir mimarın görmek istediği Selçuklu kervansaray formunun üstünde yükselen dokuz katın, Osmanlı kubbeleri, yanlış yerdeki çörtenleri, Türk evi cumba detayları ile süslendiği biraz oryantalist biraz ucuz bir postmodernist yapı olmuş aslında. Çağdaş(!) bir kervansaray olarak Elmadağ’da yükseliyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın