Cumhuriyet döneminde özgün cami mimarisi geliştirilememesi nedeniyle çalışma başlatan Diyanet, sorunun çözümünü akademisyenlerde arıyor.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Özafşar, cami mimarisinin yüzyıllar boyunca gelişen bir mimari tarzı olduğunu belirterek, İslam tarihine bakıldığında da farklı milletlerin farklı coğrafyalarda kendilerine özgü birer cami mimarisi geliştirdiğini kaydetti.
Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde de cami mimarisi konusunda farklı ve özgün yaklaşımların ortaya çıktığını dile getiren Özafşar, Osmanlı’nın son dönemlerine bakıldığında cami mimarisinde yeni bir değişim ve dönüşümün arzulandığını bildirdi.
Özafşar, “Fakat nasıl bir durumdur ki cumhuriyet dönemiyle bu arayış bir anlamda bırakılmıştır, terkedilmiştir. Cumhuriyet döneminde uzunca bir süre mabet yapımı konusuna bir takım gerilimler de yaşanmıştır” dedi.
Kırsaldan göçle 1950 sonrasında şehirlerde cami yapımının arttığını anlatan Özafşar, şöyle devam etti: “Bugün milyon nüfuslara ulaşmış şehirlerimizde gerçekten çok içe sinmeyen cami örnekleri de söz konusudur. Bir anlamda aslında şehirlerin gecekondulaşması cami mimarisinde de gecekondulaşma zihniyetini beraberinde getirmiştir. Yani Cumhuriyet döneminin bilhassa 20. yüzyılın ikinci yarısında 70’lerden sonra yapılan camilere bakıldığında bunların daha çok kus aldan gelen kitlenin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere taklit ürün olarak ortaya çıktığı görülür.” Son dönemlerde cami alanında çağa, cumhuriyete özgü yeni bir mimari tarz geliştirilmesi yönünde bir özlemin oluştuğunu dile getiren Özafşar, Ahmet Hamdi Akseki Camisinin de bu arayışın ürünü bir eser olarak ortaya çıktığını ifade etti. Diyanet’in cami mimarisiyle ilgili çalışmalarım sürdürdüğünü ve bu doğrultuda, “1. Ulusal Cami Mimarisi Sempozyumu’nu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesiyle gerçekleştirdiklerini belirten Özafşar, “Diyanet İşleri Başkanlığımız bu sorunun çözümünü, bu alanın uzmanlarının alana akademik olarak yoğunlaşmasında görüyor” ifadesini kullandı. Özafşar, mimarlık fakülteleri ve mimarların, dini mimari alanında da akademik bir alan açmaları gereğine işaret ederek, “O bakımdan akademiyle, mimarlık fakülteleriyle bu işin yürütülmesini çok önemsiyoruz. Çünkü bu bilimsel bilgi olmadan, taklitle yahut kopyayla yahut bir takım sentezlerle bu işin çözümlenemeyeceği ortadadır.
Sivil mimari alanındaki formasyonun da buna yeteceği kanaatinde değilim” diye konuştu.Şehirlerde devasa yapıların ortaya çıktığını kaydeden Özafşar, caminin yeniden düşünülerek bugüne özgü cami tasarımlarını ortaya çıkarmak gerektiğini bildirdi. Cami yapımında Diyanet’in yeri Cami yapımıyla ilgili süreçte, imar mevzuatı gereği Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülüklerin hukuki olarak yerinin olmadığını söyleyen Özafşar, Diyanet’in süreç içerisinde yer alması yönünde çalışmalar yapıldığını ancak bunun gerçekleştirilemediğini dile getirdi. Özafşar, Diyanet’in talep gelmesi halinde proje desteği sağladığını ve yeni camilere kadro verme durumunda olduğunu ifade etti. Türkiye’de cami mülkiyetinin farklı bir yapı arz ettiğini anlatan Özafşar, Diyanet İşleri Başkanlığının kamu tüzel kişiliği bulunmadığı için mülkiyeti başkanlığa ait bir caminin söz konusu olmadığını bildirdi. “Estetik bilince ihtiyaç var” Cami mimarisi konusunun uzun süre tartışılacağını dile getiren Özafşar, “Toplumsal, akademik, idari ve estetik bilince ihtiyaç var. Bunların temin edilmesiyle inşallah orta vadede Türkiye’de geleceğe miras bırakabileceğimiz camileri inşa etmek mümkün olacaktır” ifadesini kullandı. Özafşar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığıyla kentsel dönüşüm çerçevesinde temaslarının bulunduğunu ancak ileri düzeyde bir işbirliğinin henüz gerçekleşmediğini belirtti.