Camiler ve Mimarlık

Son dönemin tartışılan konularından cami mimarlığı hakkında Doğan Hasol'un kaleme aldıkları.

Camilerin sayısı yüksek, mimarisi sıfıra yakın. Şimdi sormak gerekir: Bunların yapımındaki mimar katkısı ne kadardır? Katkı yoksa, kusur mimarların mıdır?

Camiler yapılırken mimarlar dışlanırsa sonuç bu olur.

“Üniversitelerimiz, üniversitelerin mimarlık fakülteleri ve mimarlarımız 80 sene camilere küstü. Cumhuriyet dönemine özgü cami mimarisi ihdas edemediler. Neden edemediler? Çünkü küsmüşlerdi; bu konuya küskünlerdi. Ben şimdilerde mimarlarımızı camilerle barışmış olarak düşünüyorum. Bu inşallah bizi daha iyiye yöneltecek.”

Bu sözler, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e ait. Yalova’daki bir cami açılışında söylemiş. Başkan, mimarların camilere küstüğünü sanıyor. Gerçekte ise camileri yaptıranlar herhalde mimarlara, daha doğrusu mimarlığa küsmüş durumda… Mimar, eserini bir ressam gibi kendi başına, dilediğince yapma özgürlüğüne sahip değildir. Yatırımı yapacak kişi ya da kurum mimarını seçer ve mimar onlarla birlikte hareket eder. Sonucu, mimarın yeteneği ve çabası kadar onların anlayış ve görgü düzeyi de belirler. Genelde, mimarlıkta belirleyici olanın, toplumun bilgi ve görgü düzeyi olduğunu da söyleyebiliriz.

Geçenlerde bir okurum da bana gönderdiği mektubunda, “Cumhuriyet kurulurken, idare Müslüman halkı dikkate almadı. Ezdi… Bugüne kadar da, uygar hayatın gereği olan her türlü yapıyı inşa etti, ama cami yapmadı… Osmanlı’nın yaptığı son cami İstanbul Bebek Camii’dir. Cumhuriyet döneminde, yerleri değiştirilen köyler hariç, hiç cami yapılmamıştır” diye yazıyordu.

Anlaşılan, bu tür iddialar doğru olmasa da, yaygınlaşıyor. Söyleme göre “Cumhuriyet döneminde Müslüman halk ezilmiş!” Bu ülkenin halkının çok büyük çoğunluğu Müslüman değil mi zaten? Müslümanlar ezilmiş de kim korunmuş? Cumhuriyet döneminde yapılmış olup aklıma geliveren birkaç büyük camiyi bir çırpıda sayabilirim: İstanbul’da Şişli Camisi, Maltepe Camisi, Kınalıada Camisi, Ankara’da Maltepe Camisi, Kocatepe Camisi, TBMM Camisi… Ve bunların yanı sıra halkın yaptığı binlerce cami… Camiler, Cumhuriyet’ten önce de yapıldı, Cumhuriyet döneminde de. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın geçenlerde yaptığı bir açıklamaya göre son 10 yılda yapılan cami ve mescit sayısı 7727 olmuş. Bugün Türkiye’de 84 bin cami var; demek ki 76 bin cami son on yıldan öncesine ait.

Camilerin sayısı yüksek, mimarisi sıfıra yakın. Şimdi sormak gerekir: Bunların yapımındaki mimar katkısı ne kadardır? Katkı yoksa, kusur mimarların mıdır?

Camiler yapılırken mimarlar dışlanırsa sonuç bu olur. Şimdi biraz da cami yapım sektörüne bakalım. “Sektör” sözcüğünü bilinçli kullanıyorum. Bugün ülkemizde cami yapma işi çok boyutlu bir ticaret alanıdır. Önce bir cami yaptırma derneği kurulur. Bazı kişiler dernek adına bağış toplar. Bu bağışların belli bir yüzdesi parayı toplayanlara gider. Geri kalanı da dernek yönetimlerince istendiği gibi kullanılır. İnşaat bitirilir, hatta altına dükkânlar, ticaret alanları eklenir. Bu örgütlenme içinde imara, mimara ne hacet?.. Bu sistem içinde mimarın, mimarlığın yeri yoktur.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu camilere hiç mi karışmaz? Daha önceki bir Diyanet İşleri Başkanı’nın, yapılan binlerce cami için, “Bu camilerden utanıyorum” dediğini biliyoruz. Gelelim, kamu öncülüğünde yapılan camilerdeki duruma… Vaktiyle Ankara Kocatepe Camisi’nin yapılma serüvenini anımsayalım. Caminin yapımı için bir yarışma açılmıştı. Sonradan, işi yönetenler birinci ödülü kazanmış olan Mimar Vedat Dalokay’ı, temelleri bile atılmış olan camiden uzaklaştırmak için her oyuna başvurdular. Ardından, eskiye dönük anlayışla bugünkü cami yapıldı. Dalokay, Ankara’da yapamadığı çağdaş anlamdaki camiyi, tabii başka bir mimari tasarımla, Suudi parasıyla, Pakistan’da İslamabad’da başarıyla gerçekleştirdi.

Son günlerde açılan Ataşehir Camisi de sivil emir komuta tuhaflığı içinde taklitçi bir anlayışın ürünü olmaktan öteye gidemedi. Mimarlıkta, taklidin, kopyanın yeri olmadığı için de dünya mimarlık arenasında Kocatepe gibi, onun da bir yeri olamayacak. Şimdi, Çamlıca’da yapılmak istenen cami için, yönetmeliklere ve kurallara aykırı, göstermelik bir mimari proje yarışması açıldı. Böyle bir yarışma ile tutarlı bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Burada da işveren, mimarlara küsmüş gibi görünüyor.

Mimarlık okullarının camiye bakışına gelince… Okullar hiçbir dönemde cami konusunu ihmal etmediler. Bir kanıt: Ben İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğrenciliğim sırasında cami projesi yaptım. Cami konusu, ülkemiz mimarlık okullarında göz ardı edilmeyecek bir konudur. Kısacası, mimarların da, okulların da camiye küsmeleri söz konusu olamaz; ne var ki cami yaptıranlar mimarın ve mimarlığın farkında değiller. Bu toplum ve toplumu yönlendirenler kültür göstergesi olan mimarlığa ne kadar ilgi duyuyor?

Asıl sorun burada!

Etiketler

Bir yanıt yazın