20. yüzyılın ilk ve tarihin en büyük nükleer kazası olan Çernobil Nükleer Santrali'nin patlamasının üzerinden 26 sene geçti.
Ukrayna’nın başkenti Kiev’in 140 kilometre kuzeyinde bulunan Çernobil kentindeki nükleer güç reaktörünün 4. ünitesinde meydana gelen patlama ve yangının ardından, atmosfere büyük miktarda radyoaktif madde salındığı 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenilmişti.
1986’daki kaza, Çernobil Nükleer Santralı’nda her biri 1000 Megawatt gücünde olan dört reaktörün hatalı tasarımının yanı sıra, reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılıp peşpeşe hatalar meydana gelmesi nedeniyle oldu.
Yapılan test, bu tür reaktörlerin kararlı çalışamadığı çok düşük güç seviyesindeydi (radyoaktif maddelerin “kararsız” olması, nasıl bir davranış göstereceğinin bilinmemesi ve kontrol edilememesi anlamına geliyor) ve bu seviyede reaktörün güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için, sorumlu operatörler, normalde yapmamaları gerektiği halde acil durum kapama sistemini devre dışı bırakmışlardı.
Deneyin amacı, reaktörün çalışması aniden durdurulduğunda, buhar türbinlerinin daha ne kadar süreyle çalışmayı sürdüreceğini ve böylece ne kadar süre acil güvenlik sistemine güç sağlayabileceğini öğrenmekti. Ancak acil güvenlik sinyali bağlantıları kesilmiş halde türbinlere giden buhar akışı durdurulduğu için, dolaşım pompaları ve reaktörün soğutma sistemi yavaşladı. Yakıt kanallarında ani bir ısı yükselmesi görüldüğünde ise reaktörü kapatacak ve soğutma sağlayacak sistemler devre dışındaydı. Bu affedilmez hata, buhar basıncının artmasına ve bu yüzden oluşan buhar patlamasıyla birlikte çatının çökmesine yol açtı.
Patlamanın ayrıntıları tam olarak bilinmemekle birlikte, denetim dışı bir çekirdek tepkimesinin gerçekleşmiş olduğu anlaşılıyor. Üç saniye içinde reaktörün gücü %7’den %50’ye fırladı. Yakıt parçacıklarının soğutma suyuyla karşılaşması, suyun bir anda buhara dönüşmesine yol açtı. Reaktördeki zirkonyum ve grafitin yüksek sıcaklıktaki buharla karşılaşması sonucu oluşan hidrojen yanarak bütün santralı alevler içinde bıraktı. Reaktör içindeki sıcak grafit doğrudan atmosferle temas ederek, oksijenle reaksiyona girip yanmasıyla reaktör kalbi bütünlüğünü kaybetti ve bu tür Rus reaktörlerinde (RMBK-1000) koruma kabuğunun da olmaması nedeniyle, radyoaktif maddeler dışarı salındı.
Çernobil’deki patlama sonucunda 31 kişi hayatını kaybetmişti, ancak radyoaktif maddelerin etkisi uzun yıllar içinde görüldüğü için bu felaketten etkilenen kişi sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, 7 milyon kişinin zarar gördüğü söyleniyor.
En yüksek radyasyon dozlarına, sayıları bini bulan acil durum çalışanları ve Çernobil personeli maruz kaldı. Çalışanların bazıları için maruz kaldıkları dozlar öldürücü oldu. Zaman içinde Çernobil’de çalışan kurtarma personelinin sayısı 600 bini buldu ve bazıları çalışmaları boyunca yüksek düzeyli radyasyona maruz kaldılar. Çocukluk tiroid kanseri, kazanın en önemli sağlık sorunlarından birisi. Kazanın ardından ülkemizde de, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakaları artış gösterdi. Ancak uzmanlar, kanser vakalarının kazayla ilgili olup olmadığının bilinmediğini vurgulasa da, bölgede yayılan radyasyon nedeniyle kanser vakalarının artacağı öngörülmüştü.
Milyonların kaderini değiştiren kaza sonucu, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere salındı. Kazadan sonra kuzey yarımküredeki hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görüldü. Ancak rüzgarın yönü ve yağışlar nedeniyle bazı ülkeler radyoaktif maddelerden daha fazla etkilendi. Dönemin Sovyet topraklarının yanı sıra İskandinavya da yoğun oranda radyoaktif kirliliğe maruz kaldı. Çernobil’den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletti. İngiltere’de de günümüzde bile bazı çiftliklerde “Çernobil kontrolleri” yapılıyor.
Araştırmalarda ilk yıl doz açısından en fazla radyoaktiviteye maruz kalan Avrupa ülkesi Bulgaristan olarak belirlenmişti. Avrupa’nın neredeyse tamamı, Türkiye, Kıbrıs, Suriye ve hatta Çin, Japonya, ABD va Kanada bile Çernobil kazası sonrasında radyoaktif serpintiye maruz kaldı.
RBMK (Çernobil) tipi reaktörlerin tasarım yönünden zayıf tarafları şöyle özetleniyor: Bu reaktörler işletme yönünden karmaşık ve operatöre fazla iş düşüyor. Nominal çalışma gücünün %20 ve altındaki değerlerde kararsızlık ve kontrol edilme zorlukları ortaya çıkıyor. Kontrol çubukları hız ve reaktivite yönünden tüm kaza senaryolarını önleyebilecek şekilde tasarlanmamış. Bilgisayardan gelen bilgileri kullanıp değerlendiren ve insan müdahalesini en aza indiren bir otomatik reaktivite kontrol sistemi bulunmuyor. Rusların güvenlik felsefesinde insan faktörü otomasyona nazaran daha ön plana alınıyor ve bu durum, insan-makina etkileşmesini artırıyor, buna bağlı olarak da insani hataların fazlalaşmasına yol açıyor.
Reaktör üzerine yapılan beton zırh
Çernobil kazasında insan hataları ve reaktör tasarımındaki olumsuz yönler kazanın oluşumunda çok büyük rol oynadı. Bir deney yapmak uğruna, reaktörün emniyet sistemleri devreden çıkartıldı ve güvenlik felsefesinde belirlenen çalışma şartlarının dışına çıkıldı.
Ayrıca, reaktör maliyetini etkilemesi sebebiyle, benzer tür reaktörlerde bulunan emniyet kabının bu reaktörde olmaması, reaktör kalbinin erimesiyle ortaya çıkan radyoaktivitenin çevreye yayılmasına sebep oldu. ABD’de bulunan TMI santralında buna benzer bir kaza olmasına rağmen, emniyet kabının bulunması sebebiyle çevreye herhangi bir radyoaktif sızıntı olmamıştı. Yani RBMK türü reaktörlerde emniyet kabının olmaması güvenlik açısından büyük bir eksiklik. Bu tür reaktörlerde yavaşlatıcı olarak kullanılan grafit çubukların kaza sırasında yanması kazanın boyutlarını daha da büyütüyor (diğer reaktörlerde yavaşlatıcı olarak grafit yerine su kullanılıyor).
Bu kazadan sonra bu tür reaktörlerdeki birkaç tasarım hatası düzeltildi:
• Bazı güçlerde (+) olan boşluk katsayısı (-) yapıldı. Bu, yakıt zenginliği 1,2’den 1,7-2,0’ye yükseltilerek gerçekleştirildi.
• Kontrol çubukları bir mekanizma yardımı ile yavaş indiriliyordu. Şimdi yer çekimine dönüştürülerek hızlandırıldı.
• Kontrol odalarına gelen bilgi süzülerek bilgi edinme ve kontrol kolaylaştırıldı.
Hayalet kent Pripyat
Pripyat, Çernobil Nükleer Santrali çalışanları için 1970 yılında kurulmuş olan, santrale 10 kilometre uzaklıktaki kent. 1986 yılında nükleer santralde patlama meydana gelmesinden 36 saat sonra insanlar Çernobil’den uzaklaştırılmaya başlandı ve 50 bin nüfuslu kent boşaltıldı. Bir ay içinde 30 kilometrelik çember içinde yaşayan 116.000 kişi tahliye edildi ve bunlara yeni evler verildi. Ancak, birçoğu radyasyona maruz kalmıştı bile…
Çernobil faciası öncesinde, yaş ortalaması 26’nın altında olan, okulları, hasteneleri, kültür-sanat ve rekreasyon alanları ile gelişmekte olan bir kent görünümündeki Pripyat, Kuzey Ukrayna’nın demiryolu ve nehir taşımacılığında da önemli bir yere sahipti.
Bağımsız kaynaklar yüzlerce yıl boyunca Pripyat ve komşu bölgelerde yerleşimin güvenli olmadığını söylüyorlar. Bölgeye giriş çıkışlar hala polis kontrolünde olup bazı bölgelere giriş yapılamıyor. Günümüzde Pripyat terkedilmiş haliyle ilgi çekiyor ve “kara turizm”in gözde noktalarından biri. Rehberler eşliğinde yapılan turların sonunda iki kez radyasyon ölçümü yapılıyor.
Hayalet şehir Pripyat (Video: Colter Freeman)
Bugün?
Çernobil’deki korkunç kazaya rağmen nükleer santral kapatılmadı ve faaliyetini sürdürdü. Ama bu uygulama, beraberinde birtakım kazalar getirdi. 1991 yılında 2 numaralı reaktörde yangın çıktı. 2000 Temmuz’unda yoğun yağışlar sonucunda 3 numaralı reaktörü su basınca, yetkililer bu bölümü tamamen kapattılar.
Birimlerin kapatılmasına rağmen, Çernobil’de güvenliğin sağlanması için sürekli bir mühendis ordusunun varlığı gerekliydi. Birimlerin kaplanmasında 250.000 ton beton kullanıldı. Böylece, 180 tonluk yüksek radyoaktivite içeren yakıt kapatılmış oldu. Şimdi, bu betonun yüzde 10’luk bölümü çatlaklarla dolu.
Çernobil hala bir tehdit…
Çatlaklardan sızan yağmur suları, boruların dayanıksızlığı, yeni bir facianın habercisi sayılıyor. Yeni bir çevre katliamına yol açılmaması için yeni bir lahit gerekiyor. Gecikmiş olsa da Çernobil’in kapatılması, çevre gönüllülerini bir hayli sevindirdi. Çevreci kuruluşların çoğu, bu adımı, kıtayı nükleer güçten arındırmanın ilk aşaması olarak değerlendiriyor. Kazanın ardından İsveç ve Hollanda nükleer güçten vazgeçti, İtalya reaktörlerini kapadı.
Son olarak da Almanya, 2021 yılı itibariyle nükleer güç ünitelerini terk edeceğini açıkladı. Avrupa nükleer güçten uzaklaşırken (Fransa hariç), yeşillerin zaferinin çok da uzun soluklu olmayacağı belirtiliyor. Avrupa’da güvenli reaktörler bir bir kapatılırken, Ruslar yenilerini inşa etme planları yapıyorlar ya da Çernobil tipi reaktörler üzerinde kozmetik değişiklikler amaçlıyorlar.
Geçtiğimiz yıl Japonya’da meydana gelen depremin ardından oluşan tsunami dalgaları sebebiyle, Fukuşima Daiçi Nükleer Santrali’nde de radyoaktif sızıntı görülmüştü. Bazı kaynaklar Fukuşima’daki sızıntıyı Çernobil ile karşılaştırırken, bazılarına göre ise Fukuşima’nın boyutu Çernobil ile karşılaştırılamayacak kadar küçük. Çünkü Çernobil’de santralin çatısının uçması ile radyoaktif madde oksijen ile yandı ve atmosferde hızlıca yayıldı, ancak Fukuşima’da radyoaktif madde sızıntı ile toprak ve suya karışırken etkisi azaldı…
Çernobil faciasının etkilerinin en az 20.000 yıl daha devam edeceği söyleniyor. Avrupa ülkeleri yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlar yaparken, ülkemizde hem de Rusya’nın “desteğiyle” nükleer santral kurulması planları karşısında, yaşananlar ortadayken aklı selim insanların söyleyebileceği pek de fazla söz kalmıyor…