Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Özlem Yüzak'ın, Sinop-Gerze'de planlanan termik santral üzerine yazısı.
Hafta sonu Taksim’de toplanıldı. Taksim Meydanı ile ilgili kararların kapalı kapılar arkasında alınmasına karşı çıkan kentliler, şehir plancıları, mimarlar, sanatçılar…
Yine geçen hafta sonu Haydarpaşa’da da tarihi tren garının kapatılmasına karşı eylem vardı…
İnternette gezinirken karşıma birden Youtube’da Gerze Halk Direniş Korosu çıktı. Anadolu Grubu’nun Sinop Gerze’de kurmak istediği termik santrala karşı mücadele eden Gerzelilerin kurduğu 142 kişilik koronun söylediği türkü. İnanılmaz etkileyici…
Çevre duyarlığının artması, insanların kendi yaşam alanlarına sahip çıkmak için harekete geçmeleri Türkiye’de özellikle hukuksuzluğun en tepe noktaya vardığı bu dönemde can suyu gibi geliyor… “Sonunda ne oluyor? Protestolar, eylemler tamam ama bu arada atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Belki yatırımları geciktiriyoruz ama önleyemiyoruz” diye soruyorsunuz tabii haklı olarak.
Evet, ama karşılarında örgütlü bir direnişin olması ve bunun bıkmadan sürdürülmesi öyle bir noktaya geldi ki artık yatırımcı da bir değil birkaç kez düşünmek, kuracağı tesisi çevrecilerin kaygısını giderecek şekilde planlamak hatta gerekirse yatırım planından vazgeçmek durumunda… Nasıl mı?
Geçen haftalarda 2 enerji şirketinin yöneticisi ile buluştuk farklı zamanlarda. Biri Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa. Zorlu Grubu İkizdere’de 2008 yılında özelleştirmeden 16 megavatlık bir hidroelektrik santralı almıştı. Şimdi kurulu kapasitesini 78 megavat’a çıkarmayı planlıyor. Biliyorsunuz, doğal SİT alanı olmasına karşın 74 kilometre uzunluğundaki İkizdere Vadisi boyunca 26 HES projesinin yapımı planlanıyor. Vadide yapımı tamamlanan bir santral elektrik üretimine geçerken, 2 HES’in ise yapımı sürüyor. Tek bir nehirde bir iki değil 26 HES projesi olunca doğal olarak bölge halkı ve sivil toplum örgütlerinin de tepkisi büyük oluyor. Murat Sungur Bursa “Yatırım kararını henüz vermedik. Kapasite arttırımı için yöre halkına danışıyoruz” diyor. Ve ekliyor: “İlk kez yöre halkı bir yatırım karar sürecine katılacak. Bu Zorlu Grubu için önemli bir deneyim olacak. Ancak en önemlisi bir ‘demokratikleşme’ girişimi olarak memlekete faydalı olacağına inanıyorum”
Bursa’ya soruyoruz: Ya yöre halkı, “HES’te kapasite arttırımı istemiyoruz” derse ne olacak? “Yapmayacağız. Halkın iradesine karşı gelmeyeceğiz” diyor Bursa.
Konuştuğum ikinci enerji şirketi Anadolu Grubu bünyesindeki Anadolu Enerji. Hani şu Sinop Gerzede kurulması planlanan termik santralın sahibi. Aslında Anadolu Grubu Enerji Koordinatörü Tuğban İzzet Aksoy ile bundan neredeyse 1 ay önce görüşmüştük. “Kurulacak olan santral ile eski teknolojiye sahip diğer santralların kıyaslanması söz konusu bile değil. Süperkritik buhar teknolojisi ile çalışacak ve böylece çevreye uyum açısından AB standartlarının öngördüğü minimum emisyon değerlerinin de altında faaliyet gösterecek. Yüzde 35 daha az kömür tüketecek, dolayısıyla emisyon değerleri yüzde 35 daha az olacak. Santral ileri baca gazı arıtma teknolojilerine sahip olacak. Bunun için ilave 150 milyon dolar bir yatırım yapacağız. Sonuçta asla asit yağmayacak, oksijen oranı değişmeyecek. Deniz suyu sıcaklığı yasal değerlerde olacak” diye bilgi vermişti. Ve eklemişti: “Bizim tek istediğimiz yöre halkının ve STK’lerin de olduğu bir platformda bu santralı anlatmak. Soracakları her soruya açığız ve yanıtlamaya çalışacağız. Yanıtlayamadığımız ve karşı çıktıkları tek bir soru olursa bu yatırımdan vazgeçmeye hazırız”.
Bu gelişmeler aslında ciddi bir başarı. Murat Sungur Bursa, Karadeniz halkının HES’lere tepkisini “Öyle çok yanlışlar yapıldı ki haklı bir reaksiyon” diye tanımlamıştı. Ve ne yazık ki yanlış uygulamalar hâlâ sürüyor. Havza planlaması yapılmadan enerji projelerine onay verilmesi ise en kritik nokta. Sürekli şirketlerden yana tavır koyan, göstermelik ÇED raporlarına onay veren Çevre Bakanlığı bir yandan yatırımların yapıldığı bölgelerde geri dönüşü mümkün olmayan zararlara neden olurken öte yandan halkta güven duygusunu zedeliyor ve şirketler ile yöre insanını karşı karşıya getiriyor. Toplum baskısının artması bu açıdan iyi ama yine de dikkat; körü körüne sürdürülen “istemezük” söylemi ile de bir yere varmak pek mümkün değil…