Hürriyet Gazetesi yazarlarından Melis Alphan'ın Çıralı hakkındaki yazısı.
Cennet gibi bir yerde kavga bitmiyorsa… Bilin ki ortada bir rant kavgası vardır. İşte Çıralı’da da olan tam olarak bu.
Çıralı halkının beklentisi basit: Hem tarımını yapmak hem de turizmini eko-turizm tarzında sürdürmek…
Çıralı betonlaşmasın, beş yıldızlı oteller gelmesin…
Kısaca, doğal yaşam sürsün.
Bu tablo fena görünmüyor. O halde sorun ne?
Bunu anlamak için gazeteci Yusuf Yavuz’un anlattıklarına kulak vermek gerek.
Yavuz’a göre, Çıralı’nın hikâyesi “bitmeyen bir rant romanı”.
Özetleyeyim…
1946’dan beri yapılan kadastro çalışmaları neticesinde Çıralı’da köylülerin 1930’larda tapusunu alıp mısır ektiği araziler önce orman dışında kabul edilir, sonra orman sınırına dahil edilir. 1980’lerde köylülerle devlet arasında bitmeyen davalar sürerken, 1989’da önceden orman sınırına dahil edilen yerlerin bir kısmı yine “orman dışına” çıkarılır.
Bir içeri, bir dışarı…
1970’lerde döviz açığı çeken Türkiye, 1974’te Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi’ni devreye sokar.
Bu proje başta korumacılık ve geliştiriciliğin senteziyle hayata geçirilmiş olsa da, giderek korumacı yanını yitirir.
Orman arazilerinde gerçekleştirilen turizm tahsislerinden siyasi kayırmacılık yoluyla tüm yandaşlar nasiplenir.
Beldibi-Tekirova arasındaki bantta belirli bir doygunluğa ulaşan ve yatırım olanakları daralan sektör, bu kez Çıralı’yı gözüne kestirir.
80’lerin sonunda pansiyonlar çoğalır, seracılık geri çekilmeye başlar.
Çıralı Milli Park sınırlarından dışarıya çıkarılır, ardından bölge turizm bölgesi ilan edilir.
Bu arada Çıralı’da iyi şeyler de olmaya başlar. Sivil toplum örgütleri ve Çıralı halkı tarımsal kaynaklı turizmi (agro-turizm) geliştirir. Organik ürünlerin yetiştirildiği tarımsal üretim alanları, tarihi ve doğal dokusuyla Çıralı giderek yıldızı parlayan bir yer haline gelir.
“Ancak bu durum yeni yatırım alanları arayan ‘kitle turizmi’ yatırımcılarıyla, aslında kamu arazileri üzerinden rant elde etmekten başka planları olmayanları da bölgeye çeker” diyor Yavuz.
Plansız ve çarpık yapılaşma da başlar.
2000’lerin başında çarpık bir yerleşime dönen Çıralı’da bir koruma amaçlı imar planı yapılması gündeme gelir. 2000’de biten imar planı ancak 2007’de onaylanır. Bu arada yaşanan gelişmelerin plana dahil edilmediği iddiası ve daha birçok gerekçeyle plana itiraz eden Çıralı halkı konuyu yargıya taşır.
Temel iddia, planın özünde korumayı değil, yapılaşmayı özendirdiğidir. Ancak iddialar arasında en çarpıcı olanı, planın hem hazırlanışında hem de onaylayan ekibin içinde aynı ismin yer almasıdır: Mimar Feridun Uyar.
Hâl böyle olunca, plan Danıştay tarafından iptal edilir.
Ne var ki yeni koruma imar planı da halen bitirilmiş değil.
Çıralı, doğayı bozmadan turizm yapılabileceğini ortaya koyan nadir örneklerden. Sahilden baktığınızda pansiyonların hiçbirini göremiyorsunuz. Hepsi yeşillikler içinde gizlenmiş, küçücük yapılar. Üstelik yöre halkı, oraya yumurtlamaya gelen Caretta Caretta’lara bile sahip çıkıyor. Eğitim almışlar, yumurtlama mevsiminde plajı kapatıyor, insanların girmesine engel oluyorlar.
Şimdi bu örnek eko-turizmin ürünleri yıkılıyor.
Ama malumunuz, Orman ve Su İşleri Bakanlığı burayı tamamen yerleşime kapatmayı da düşünmüyor. Yoksa neden burada Ormanspor’a tesis yapmanın hayalini kursun?
İşin trajikomik yanı, Ormanspor da yemeyip içmeyip burayı bir turizm şirketine kiralamaya kalktı.
Çıralı halkı buna karşı çıktı.
Ama ardından yıkım misillemesiyle karşılaştı.
Hem de ne yıkım!
Orman Müdürlüğü dozer ve kepçelerini pansiyonlara ulaştırabilmek için önce dikili ağaçları keserek işe başladı.
Orman Müdürlüğü ve Bakanlığı’ndan ormanları korumasını bekleyecek kadar saf olamayız değil mi?
Velhasılkelam, Çıralı mevcut haliyle ancak iki şekilde kurtulur.
Ya 2B kapsamına alınacak ve iptal edilen tapular iade edilecek…
Ya da beş yıldır Turizm Bakanlığı’nda sürünen koruma imar planı tez vakitte tamamlanacak. Devletin koruma gibi bir derdi varsa tabii…