Tarlabaşı'nda 'çivi bile çakılamayan' yüzlerce tarihi binanın yıkımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı koruma kurullarından nasıl izin alındığı ortaya çıktı.
İstanbul ‘un tarihi semtlerinden Beyoğlu Tarlabaşı’nda tescilli ve koruma altında olduğu için yıllarca ‘çivi bile çakılamayan’ tarihi binaların yıkımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı koruma kurullarından nasıl izin alındığı ortaya çıktı.
Beyoğlu’ndan sorumlu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, çoğu 1978’de tescil edilen binaları bir envanter çalışması için 2005’te yeniden değerlendirmiş ve tescillerinin devamına karar vermişti. Beyoğlu Belediyesi, 2006’da Tarlabaşı’nı ‘Yenileme Kanunu’ adıyla anılan 5366 sayılı yasa kapsamına alınca başvuruları değerlendirmesi için ‘Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ adıyla yeni bir kurul oluşturuldu.
Beyoğlu Belediyesi ve GAP İnşaat’ın proje alanında kalan tarihi binaların tescillerinin düşürülmesi için yaptığı başvuruları değerlendiren Yenileme Kurulu, eski kurulun 2005’te korunması yönünde karar verdiği birçok bina hakkında “özel bir yapı niteliği taşımadığı ve özgün plan özelliğine sahip olmadığı”gibi gerekçelerle yıkım izni verdi.
Çoğu binanın baştan aşağı yıkılmasına müsaade eden kurul, az sayıda binanın da ön cephesinin askıya alınarak korunmasını istedi. Örneğin Tarlabaşı Caddesi üzerinde ‘360 Ofis’ adıyla satışa sunulan 360 No’lu adadaki 20 tescilli binadan ikisi dışında hepsi yıkıldı. Geriye kalan iki tescilli binadan birinin sadece cephesi korunacak. Buraya yer altında beş, yer üstünde dokuz kat olmak üzere toplamda 14 katlı bir inşaat yapılacak.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, projenin koruma ilkelerine aykırı olduğunu savundu. Ahunbay, ”Bunlar koruma mantığına ve ilkelerine uymayan müdahalelerdir. Tarlabaşı, 19. yüzyılda gelişen kent dokusu, dönemin mimari izlerini taşıyan dini ve sivil yapıları ile tarihi ve estetik değer taşıyan bir alandır. Dönemin yapım teknikleri, üslupları ve cephe düzenlerinin belgeleri olan yapılarıyla da yaşatılması önem taşımaktadır. Bu yaşatma binaları iç mekan ve üçüncü boyutta da korumayı gerektirir” diye konuştu.
GAP İnşaat, Yenileme Kurulu’nun talebi üzerine üniversitede görevli restoratör mimar, yapı malzemesi ve statik uzmanlarından oluşan üç kişilik bir heyete yıkılması istenen her binayla ilgili rapor hazırlattı. Birkaç sene önce tescilinin devamına karar verilen binalar hakkında “özel bir yapı niteliği taşımadığı ve özgün bir plan özelliğine sahip olmadığı” gibi tespitler yapan üçlü heyetin raporları, kurulun yıkım izinlerine gerekçe gösterildi. Kurul kararlarında, raporlardan birinin Yıldız Teknik Üniversitesi’nin döner sermayesinden çıktığı belirtilmiş.
Prof.Dr. Ahunbay, raporlar hakkında şöyle konuştu: ”Sanki korumaya değil, yıkıma zemin hazırlayan uzman raporları üretilmiştir. Restorasyon harap olan tarihi binayı onarmak, bozulmuş olan kısımlarını olabildiğinde az müdahaleyle ayakta tutma çabasıdır. Altına garaj vb. ekler sokulmak istenen tarihi binaların yıkılmasını kolaylaştıracağı için hazırlanan raporlar iç mekanları, kargir duvarları gözardı etmiş gibi görünmektedir.”
1978’de ünlü mimar Sedat Hakkı Eldem, sanat tarihçi Semavi Eyice ve arkeolog Ekrem Akurgal gibi uzmanların da imza attığı bir kararla Tarlabaşı’ndaki yüzlerce bina tescil edilerek koruma altına alındı. Beyoğlu Belediyesi’nin verilerine göre proje alanındaki 269 binanın 188’i korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli. Henüz yıkılmayan binaların kaderini de Yenileme Kurulu belirleyecek.
Meslek odaları tarafından yargıya taşınan ve çok eleştirilen ‘Yenileme Kanunu’ gereğince oluşturulan yenileme kurulları, Sulukule, Fener-Balat ve Emek Sineması için de benzer tartışmalı kararlara imza atmıştı. Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan, daha önce Radikal’e verdiği bir röportajda ‘Yenileme Kanunu’ hakkındaki eleştirilere cevaben ”Tarlabaşı’nda vatandaş bana gelip ‘Burayı dönüştürelim’ deyince 5366 sayılı kanunu çıkartıp tatbik etmiştim. Madde madde yazdık. 2863 Sayılı Koruma Kanunu’nun devamıdır. Birbirleriyle çelişen bir şey yok” demişti.
İstanbul’un sıra evleri üzerine İstanbul Araştırma Enstitüsü’yle bir araştırma yapan İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Prof.Dr. Afife Batur da Tarlabaşı projesini “kötü bir uygulama” olarak değerlendirdi. Batur, ” Bu yıkımla Osmanlı modernleşmesinin izleri siliniyor. Tarlabaşı’nın sıra evlerinin İstanbul’un kentleşme programının en önemli ögeleri olarak korunması gereklidir. Bir binayı model olarak bırakıp gerisini yıkmak olmaz, kent konutu toplu olarak varolursa anlaşılır” diye konuştu.