Atılım Üniversitesi Eğlenceli Bilim Merkezi’nin düzenlediği Yaz Bilim Parkı 2011’de tanışma amaçlı bir çocuk ve mimarlık çalışması gerçekleştirildi.
Çocuk ve mimarlık çalışmalarıyla tanışma niteliği taşıyan 2 saatlik etkinlik; “Bu fotoğrafın/resmin kalbi neresi” üzerine kuruldu. 8-12 yaş arası 25 çocuk ve 2 yürütücüyle birlikte, olası buluşmalar için bir ilk karşılaşma yaşandı. Hazırlanan görsellerin gösterimi ve çocukların gördükleri üzerine konuşmalar yapılmasına odaklanıldı. Görsellerde; köy evleri ve detaylar, mağara evleri, Tadao Ando ve sürprizli beton yüzeyleri, Turgut Cansever’in bulunduğu yerle birlik içindeki evleri, ışık oyunları olan iç mekanlar, yollar, köprüler, taş duvarlar, bisikletler, kocaman bir tiyatro sahnesinde çalışan çocuklar, okuma odaları, avludaki ağaçlar, kırmızı duvarlar, kapı içinde kapılar, bir de Abidin Dino’dan eller vardı.
Çalışmanın mimar yürütücüleri Ebru Baysal ve Selda Bancı etkinlik süresince deneyimlenenleri şöyle aktardılar:
“Kapının içinde görünen beyaz şey (sedir)
Kocaman kemer gibi şey
Duvardaki küçük beyaz gölge,
Taşın rengi
Balkonun altındaki delikler
Ağacın kökü
Mağaranın kapısı/kapıları
Yaprakla ağacın birleştiği yer
Adamın eğik durması,
Duvarda sürpriz bir ağaç gölgesi
Tek başına duran sandalye
Kıvrımlı yol
Yol gibi şeyin altındaki camlı yer
Sahneye yayılmış çocuklar ve balonlar
Kapının içindeki kapı
En önde bisiklet
İnce yol
Pencereden görünen cami
Düz beyaz yol
Kaktüsler
Köprüdeki ışık/ışıklı köprü
Harflerin üzerinde asılı olan şeyler
Küçük koltuklara oturan çocuklar
Bunlar ilk ders saatinde söylenenlerdi. Her ne kadar çocuk ve mimarlık çalışmaları artık Türkiye’de de üzerinde çalışılan ve düşünülen bir alan olsa da, çocuklar pek duymamışlardı ve şaşırdılar. Çocuk ve mimarlık çalışması nasıl olacak?
‘Mimarlık’ deyince akıllarına ne geldiği soruldu. ‘Beton, bina, proje, mimar olan anne, çizim, mimarlık bürosu, cetvel, metal köprü yapımı?’
‘Gözlerimizi kapatınca neredeyiz’ diye baktık. Bu kez; ‘Paris’teyim, evimin bahçesindeyim, odamdayım, yatağımda uyuyorum, bilgisayarımda oyun oynuyorum, köpeğimi gezdiriyorum’ cevapları geldi. İşte mimarlık böyle bir şey. Gözlerini kapattığında bulunduğun yerle ilgilenen bir alan. Bu yer bir şehir, bir evin çatı arası bir kaldırım, bahçe, bisiklet ya da her şey olabilir. İnsanların ‘bulundukları’ yerleri ve ‘orada bulunmayı’ içlerinden diledikleri yerleri önemser. Bunların peşinden koşar ve bunlar için çalışır. İnsanları ve onların sevdikleri her şeyi önemser. Ailelerini, arkadaşlarını, köpeklerini, başka hayvanları varsa onları ve onlarla birlikte olmalarını önemser.
Bu kez yorumlar daha çok göz sinirleri ve beyin arasındaki ilişkiye odaklandı, acaba istek kalpten ve sevgiden mi geliyordu, yoksa beyinden ve düşünceden mi? Yorumlar ve açıklamalar üst üste bindi. Tartışmayı, ‘gözlerimi kapadığımda neredeyim’ sorusunun cevabının beyin ve düşünceden gelmesi fikri kazandı.
Mesele iyice karışmadan, fotoğraflar akmaya başladı. Böylesi bir ilk karşılaşmada, çocuklardan birbirlerini dinleyerek fotoğraflara bakmalarını sağlamak ilk elde zor oldu. Ancak üç gruba ayrılmalarını önermek ve gruplar arasında iletişime dikkat çekmekle, çok kısa sürede odaklar çalışmaya toplanabildi. Ve bundan sonrası verimli geçti. Fotoğrafın kalbi herkese göre farklıydı.
‘Yol şöyle gidiyor, o dal şöyle kıvrılmış, ince uzun beyaz yol, kayanın içinden çıkan ağacın duruşu, yolun sonunda ne var’ derken bu ifadeler çalışmanın akışında kendiliğinden bir temsil haline dönüştü. Çocuklar gördüklerini anlatmak için ellerini, kollarını, bedenlerini kullandıklarının farkında değillerdi. Bunu belirgin hale getirmek ilginç geldi onlara. Bazıları ise bunu gereksiz buldu. Ama yine de çalışma, önce tek tek sonra da grup halinde fotoğrafta olanı perdenin önünde temsil etmeye dönüştü. Oradaki duvar gibi, yol gibi, kemer gibi olduk örneğin.
Programlı bir çalışmanın aldığı bu oluş, heyecan vericiydi. Ve aslında çocuk ve mimarlık çalışmasındaki herhangi bir anda herhangi bir yerdeki bir ilk ya da başlangıç için de yeterliydi. Görsellerin kalbinde olanların ardında henüz görünmeyenleri de bir başka sefere konuşabiliriz. Belki yapabiliriz ya da temsil edebiliriz. Belki, konuştuklarımızı farklı malzemelerle ya da anlatım yollarıyla yeniden üretiriz. Çünkü, soruları, yanıtları ve şaşkınlıklarıyla bu küçük çalışma da ipuçlarıyla doldu.
Atılım Üniversitesi Eğlenceli Bilim Merkezi’ne bu deneyim için teşekkür ederiz.”