Mimar Sinan Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Erbatur Çavuşoğlu, 'Temel bir şehircilik sorunuyla karşı karşıyayız" derken ortak akıl vurgusu yaptı: Siyasetçisi de görüşlerini söyleyecek, planlamacısı da uzmanı da mimarı da. Halk da tercihlerini belirtecek.
Kent planlamacısının gözünden Gezi… Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Erbatur Çavuşoğlu, sürecin başından bu yana yanlış ilerlediğini belirterek, temel bir şehircilik sorunu yaşandığını ifade etti. Çavuşoğlu, “Biz nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? İnsanların rahat nefes alabileceği, yeşil alanların olduğu bir yerde mi, yoksa her metrekareyi betonerme yığınına çevirdiğiniz bir şehirde mi?” diye sordu. Akşam’a konuşan Çavuşoğlu’nun açıklamaları şöyle:
– Biz bir kenti planlarken doğrudan oradaki ihtiyaçları göz önüne alırız. On bin kişilik bir mahalle planlanıyorsa, bunun imar yasalarında karşılığı vardır. Bu kadar metrekare yeşil alan, şu kadarı dini tesis, sağlık, ilkokul alanı ayırmak zorundasınız diye bir kanun var. Biz bu kanun hükmüne aykırı hareket edemeyiz. Dolayısıyla bütün bu hesaplar yapılarak imar planı oluşturulur. Bu imar planı oluşturulduktan sonra da yasa niteliğindedir.
– Beyoğlu için de böyle bir plan vardı. Böyle bir imar planında Gezi, park olarak duruyordu. Kışla yapalım, AVM yapalım, rezidans yapalım diye söylenen şey planlamanın ruhuna aykırı, demokratik kent yönetimi anlayışına da aykırı. Bu kentin yöneticileri, plancıları, planları var.
– Türkiye’de inanılmaz bir inşaat tarikatı kuruldu. Hepimiz bunun bir üyesiyiz diye düşünüyorum. Mesela bir yerde kimin bir parseli varsa hemen onun üzerine bir inşaat yapmak istiyor. Böyle olunca kuşların konabileceği ağaç kalmadı, kediler asfaltları tırmalıyor. O kadar asfalt ve beton kaplı bir şehir haline getirdik ki; kişi başına 10 metrekare olması gereken yeşil alan, İstanbul’da 2 metrekare bile değil. İstanbul yeşilden korkunç derecede arındırılmış bir şehir. Deprem gibi afetler düşünüldüğünde, kent içindeki açık alanların varlığının ne kadar önemli olduğunu hatırlayalım. Londra, Paris, Berlin, Amsterdam gibi kentlerde kişi başına 20-30 metrekareden az yeşil alan bulamazsınız. Temel bir şehircilik sorunuyla karşı karşıyayız. Biz nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz? İnsanların rahat nefes alabileceği, yeşil alanların olduğu bir yerde mi yaşamak istiyoruz? Yoksa her metrekareyi betonerme yığınına çevirdiğiniz bir şehirde mi yaşamak istiyoruz?
– Cumhuriyet, Türkiye’yi modern bir yer haline sokmaya karar verdiğinde kent planlamayı devreye sokmuş, yurtdışından uzmanlar çağırmış ve ‘ne yapabiliriz’ demiş. Henry Prost adlı bir planlama uzmanı da genişçe park tasarlamış. Fakat daha sonra hemen hemen bütün hükümetler bu parka ufak ufak müdahaleler ettiler. Kimi bölgeler otel alanlarına ayrıldı. Kimisi de otobüs duraklarına ayrıldı. Park giderek küçüldü ve bugünkü küçük alana sıkıştı.
– Aslında parkın büyük bölümü bundan önceki hükümetler tarafından işgal edildi. Son kısmı da yeni bir inşaat projesiyle işgal edilmek isteniyor. Temel sorun budur. ‘O parkı sadece AKP hükümeti yok etmiştir’ demek haksızlık olur. Bundan önceki bütün hükümetlerin orada ihmal ve sorumsuzluğu söz konusudur. Tam da bu nedenle kalan kısmı savunmak çok önemli. Çünkü o bölgedeki insanların nefes alabilecekleri tek yer.
Siyasetçi görüşünü, vatandaş tercihini söylemeli
– Taksim Gezisi denilen alanın sınırlarını nasıl tanımladığımız da mühim. Sadece o park alanını mı düşüneceğiz, Taksim Meydanı ile birlikte mi düşüneceğiz? Bu teknik bir tartışma gibi duruyor ama Belediye Meclisi’nde onaylanan ve şu an mahkemede davası söz konusu olan proje nereleri kapsıyor? Bu sorunun cevabını toplum bilmiyor. İleride halk oylamasına sunulacak olan şey nedir? Park mı, kışla mı, AKM mi, meydan mı? Yolların yer altına alınması mı? Yoksa bunlarla ilgili 2 proje yapılıp birini seçin mi denilecek? Bunu bir kalp ameliyatına benzetebilirsiniz. Nasıl yapılacağıyla ilgili farklı ameliyat biçimleri olabilir. Bunu bir şehir plancısı olarak bilemem. Halk da bilemez. Bu uzmanların yardımıyla karar verilmesi gereken bir şeydir.
– Bu kararı siyasilere bırakamazsınız. Biri tarih anlayışına göre kışla ister, öteki AVM, park ister. Sadece halka da bırakamazsınız. Kent planlama bir uzmanlık işidir, ama uzmana da bırakamazsınız. Onun için burada ortak akıl gerekiyor. Siyasetçisi de görüşlerini söyleyecek, planlamacısı da uzmanı da mimarı da söyleyecek, halk da tercihlerini belirtecek. Dünyada bu tür alanların düzenlenmesinde mimari yarışma projeleriyle sonuca gidildiğini görüyoruz. Bu, Taksim Gezisi için de iyi bir çözüm olabilir. İnsanların mutsuzluğuna rağmen bir kamu alanı düzenleyemezsiniz, kamu alanı halk içindir.
– Mevcut proje başta ‘Bu bir kışla’ diye anons edildi, sonra içerisinde AVM olacağı söylendi, en son ‘Kent müzesi’ dendi takip edebildiğim kadarıyla. Başbakan’ın bu konuşmaları şehircilik ve mimarlık mesleğininin temel mantığına aykırı. Peki AVM istemiyorsunuz, o zaman şunu yapalım, o zaman bunu yapalım. Bir mimari projede işlevi belirlersiniz, tasarımı da ona göre seçersiniz. Çünkü bir AVM’nin ihtiyacı olan işlevlerle otelinki aynı değildir. AVM’de dükkanlar vardır, aralarında geniş koridorlar vardır, oraya topluca birçok insan girip çıkar, alışveriş eder vs. Bunun ihtiyacı olan yeme içme mekanları, tuvalet mekanları otopark mekanları falan hepsi farklı hesap gerektirir. Siz bunu otele çevirdiğiniz anda bütün mimari değişir. Oraya gelen yollardaki araç ve yaya yükleri de değişir. Dolayısıyla plancılar bütün bu hesapları yaptıktan sonra yapılan müdahale, akılcı ve bilimsel olmaz. Bu bir kapris olur, ferman olur. O da hukuk devletinde, bilimsel akla uyan bir devlette anlamlı değildir.
– Bütün bu süreçten sonra yapılan müzakerelerden ne sonuç çıktı? Hukuki süreci bekleyeceğiz, hukuka saygılı olacağız. Bu bir karar olamaz, zorunluluktur. Bir anayasa zorunluluğudur. Hukuk devleti zorunluluğudur. Bu bir taviz değil, olması gerekendir. O anlamda baştan aşağı yanlış giden bir süreç var. Bu şehrin seçilmiş kent yöneticileri varken siysetçilerin sürece müdahalesini doğru bulmuyorum.
– Gezi’deki direniş sürecini şöyle tanımlamak isterim: Gezi’de eylemi başlatan insanlar, ‘burada ağaçlar sökülmesin’ diyen insanlar, kentli olarak demokratik haklarını dile getirdiler. Bunu maalesef görsel ve yazılı medya bir terörist eylem olarak göstermeye çalıştı. Böyle olunca polis olağanüstü sert müdahale etti. ‘Gezi Parkı’, hak temelli demokratik bir kent hareketidir.