Cumhurbaşkanlığı'nın davetiyle, yenilenen Cumhurbaşkanlığı Çankaya Yerleşkesi'ni ziyaret ettik. Türkiye'nin mimarlık yayınları editörleri olarak katıldığımız gezide köşk yapılarındaki değişimler ve yeni eklentiler konusunda bilgilendirildik.
Nisan ayında mimar Mehmet Berksan’ın “Devlet Temsil Aracı Olarak Kürsüler” başlıklı yazısının Arkitera.com’da yayınlanmasının ardından, kamu kurumlarından pek de alışık olmadığımız bir naiflikte, Cumhurbaşkanlığı’ndan bir davetle karşılaştık. Cumhurbaşkanlığı’nın, yenilenen köşk yapılarını mimar editörlere anlatmak, dahası “yorum/ eleştiri almak” için yaptıkları gezi daveti üzerine Ankara yollarına düştük.
Ankara’nın kent kapılarından, battı çıktı yollarından geçtikten sonra kentin şizofrenik halini tamamiyle unutturan bir alana vardık. Yenilenen yapılarını gezmek üzere geldiğimiz Cumhurbaşkanlığı Çankaya Yerleşkesi, Ankara’da alışık olmadığımız kadar yeşil ve düzenliydi. Köşk yapılarından peyzaj tasarımına kadar baştan aşağıya iyileştirilen yerleşkenin yenilenme serüveni daha önce ulusal basında da sıkça yer almıştı. Bizler de hikayeyi birinci ağızdan dinleyip sizlere ulaştırmak üzere mekanda hazır bulunduk.
Başlangıçta bu işte emeği geçenlerin adını saymak gerekir. Özenli bir çalışmanın ürünü olduğu anlaşılan yeni yerleşkenin projesi Cumhurbaşkanlığı İdari ve Mali İşler Başkanlığı’nın önderliğinde gerçekleşmiş. Başkan Kasım Yekeler’in hevesli tutumu projenin en ince detaylarına kadar işlemiş denebilir.
Projenin sunumunu dinlemek üzere İdari Bina’da bir toplantı salonunda toplandık. Öncelikle kampüsle tanıştık. Atatürk’ün ilk oturduğu Müze Köşk, 1930’ların başında Clemens Holzmeister’in tasarladığı Pembe Köşk, 1935’te yaptırılan Seyfi Arkan’ın tasarladığı Camlı Köşk, Başyaverlik Binası, ve son olarak da 1993 yılında hizmete giren Mustafa Aytöre ve Orhan Genç’in tasarladığı İdari Bina…
Yerleşke Vaziyet Haritası
Müze Köşk’teki ve Başyaverlik Binası’ndaki ekonomik yenilemenin yanı sıra asıl çalışma ana kullanımda olan İdari Bina’da yapılmış.
İdari Bina
Tüm yenileme işlerinin bölümler halinde yaklaşık 6,5-7 yılda tamamlandığını belirten Yekeler gezi boyunca Cumhurbaşkanlığı personelinin hem sosyal hayat hem de çalışma hayatı için konforlu alanlar yaratılması fikrinin ön planda tutulduğunu anlattı. Yenileme çalışmaları için Orhan Genç ve Mustafa Aytöre’den gerekli izinlerin alındığını da vurgulayan Yekeler, projede mimarlardan kent plancılarına kadar birçok farklı mesleki gruptan destek alındığını da ekledi.
Sunumdan sonra İdari ve Mali İşler Başkanı Kasım Yekeler, İnşaat ve Bakım Müdürü İsmail Karaarslan ve Cumhurbaşkanlığı mimarlarından Safa Altuntaş ile binaları gezdik.
İdari Bina – C Girişi / Giriş sundurması genişletilmiş ve yansıtma havuzu eklenmiş.
Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminden sonra ilk kez el değen mekanlar eski koyu renkli ahşap görünümünden kurtulmuş, daha açık tonlu renklerle zemin-duvar ve tavan ilişkileri göz önünde bulundurularak yenilenmiş. Renkli halılar kaldırılmış – yanlış anlaşılma olmasın: çok değerli olanlar depolara, diğerleri yurtdışındaki elçiliklerde kullanılmak üzere gönderilmiş – yerlerine daha açık tonlu olanları getirilmiş, ahşap duvar kaplamaları yerini açık tonlu boyaya ya da seramiklere bırakmış.
Makam Odası – Yenileme öncesi
Makam Odası – Yenileme sonrası
Özellikle kubbeli, tonozlu tavanlarda farklı sanatçıların elinden çıkmış tavan resimlerine, işlemelerine rastlamanız mümkün. Binanın tüm duvarlarının sergi elemanı olduğu düşünülürse mekandaki altın revak bolluğunun nedenini eski tabloların altın çerçevelerinde bulmak şaşırtıcı değil.
Malzeme değişikliklerinin yanı sıra bazı karşılama mekanlarındaki yuvarlak merdivenlerin kaldırılıp, galeri boşluklarının kapatılması ilk bakışta akılda soru işareti bırakıyor. Bu merdivenlerin yaralanmalara neden olacak hikayeleri ise tam olarak değişikliğin varoluşsal hikayesini anlatamıyor sanki…
Makam holü, merdiven – Yenileme öncesi
Makam holü, merdiven – Yenileme sonrası
C Blok Giriş Holü – Yenileme öncesi
C Blok Giriş Holü – Yenileme Sonrası
Malzeme ve mekansal değişiklikler haricinde akılda kalan bir başka değişiklik ise bellek ile ilgili. Mekanlardan Kabul Salonu ve Selçuklu Salonu aslında eski Kırmızı ve Yeşil Salon. Koltuk ve masa örtülerinin rengiyle aldıkları isimler artık sadece hatıralarda kalacak gibi. Masa örtüleri kaldırılmış, koltuklarda yeni seçilmiş renkler ise ana mekanlarla benzer tonları barındırıyor, kısacası artık kırmızı ve yeşil renkleri yok. “Kabul Salonu” ismi önceki ismi Kırmızı Salon ile birlikte kullanılıyormuş zaten ama Yeşil Salon’a verilen “Selçuklu Salonu” ismi dönemin önde gelen özlemlerini iktidaren yansıtmayı unutmamış yine.
Kırmızı Salon – Yenileme öncesi
Kırmızı Salon – Yenileme sonrası
Yeşil Salon – Yenileme öncesi
Yeşil Salon – Yenileme sonrası
Eklenen yeni eserler içerisinde Osmanlı Dönemi’ne ait hat eserlerine, fermanlara sıkça rastlanıyor. Tabii eklenenler sadece bunlar değil, çokça çağdaş esere de yer verilmiş. Örneğin Seçkin Pirim ve Ebru Döşekçi’nin heykellerine rastlayabiliyor, hangi duvara yüzünüzü dönseniz kesinlikle imzalı bir Ara Güler fotoğrafı ile karşılaşıyorsunuz.
Genel itibariyle, ana binada yapılan bu göz önü değişikliklerini aslında mimari üslubundan, dekorasyon alfabesinden bağımsız bir şekilde eleştirmeyi başarmak lazım. Bunun iki temel nedeni var.
Öncelikle, yapılan yeniliklere göz atıldığında dilimizin ucuna gelen eleştiriler yukarıda parça parça bahsedilenler. Ama bunun ötesinde temel bir eleştiri yapmak gerekirse, cumhurbaşkanlığı gibi temsili yapıların iç mekan düzenlemelerinin neye tekabül ettiği düşünülmeli muhakkak. Yapının özellikleri, bulunulan dönem ve devletlerin temsili gibi sorunsallar ilişkili olarak çözümlenmeli ancak ondan sonra genel bir yargıya varmalı. Yoksa yapılan değişiklikler ne eksik, ne de fazla olarak tanımlanabilir. Eğer derseniz ki, bu dönemde neoklasiğe kaçan bir dekorasyon tutkusu olur mu, o zaman da bahsettiğimiz temsiliyeti ve temsiliyetin mimarisini tartışmak gerekir. Ya da tasarım süreçleri, çalışan mimarların, iç-mimarların isimleri, yabancı-yerel mimar tartışmaları gibi eklemelerle bu liste uzayarak gider.
Belki bu noktada; cumhuriyeti temsil eden Ankara’nın o modern görüntüsü kaybolmuş, yenilenirken eskiye gidilmiş denilebilir ama o da eksik kalır bizce…
Bu nedenlerle üslubu bir kenara koyarsak, Türkiye’de görmeye alışık olmadığımız bir sonuç ile karşılaşıyoruz. Teknik hacimlerin – depolar, mutfaklar, tesisat odaları, vs.. – tamamen yenilenmesi ile özellikle Atatürk’ün eşyaları, tablolar, halılar gibi eserlerin tutulduğu depoların standartlara uygun bir şekilde havalandırma, iklimlendirme, ısı-nem kontrolü gibi tüm ihtiyaçlarının giderilmesi göz kamaştırıcı. Özellikle eski fotoğraflar ile karşılaştırıldığında eski acıklı durumu görmek, aslında Türkiye’deki neredeyse tüm müzelerin, kütüphanelerin, vs. vehametini hatırlatıyor.
Depolar – Yenileme öncesi
Tablo Deposu – Yenileme sonrası
Halı Deposu – Yenileme sonrası
Atatürk’ün Eşyalarının bulunduğu depo – Yenileme sonrası
Bir diğer güzel nokta ise, yapılan tüm çalışmadaki mükemmeliyetçiliğin sonuca yansımış olması. Herhangi bir yerde göremeyeceğiniz işçiliği, “pırıl pırıllığı” ancak burada görebiliyorsunuz. Bildiğimiz işçiliği bir kenara bırakın örneğin, Türkiye’de göremeyeceğiniz çelik detaylarını yeni yaptıkları sera projesinde görmeniz mümkün. Ya da hangi binayı gezerseniz gezin, makam farketmeksizin aynı özen gösterilmiş.
Çalışanlar için Sosyal Tesis Binası – Yenileme öncesi
Çalışanlar için Sosyal Tesis Binası – Yenileme sonrası / Oturma elemanı olarak Autoban tarafından tasarlanan sandalyeler kullanılmış.
Kapıdan girer girmez sizi karşılayan o muhteşem patikalar ve ağaçlar, binalarda kusursuz detaylarla devam ediyor.
Kısacası sadece diğer kamu kurumlarının değil, özel işletmelerin de Cumhurbaşkanlığı’ndan öğrenecekleri çok şey var. Sadece teknik açıdan değil elbette, standartlar ve değerler de unutulmamalı.
Gezi süresince Hayrünnisa Gül’ün katkılarından bahsedildi, burada değinmemek olmaz. Her değişim döneminin kişisel dokunuşlarını ister istemez barındırır. Gül ailesi, eleştirilebilir fakat kaliteli bir dokunuş yapmış.
Güzel yemekleri ve nazik davranışlarıyla bizi ağırlayan tüm Cumhurbaşkanlığı personeline teşekkür ederiz.
Bu da hatıra olsun;
Bir sonraki gezimiz için Cumhurbaşkanlığı’nın İstanbul’daki yerleşkelerinden Tarabya Köşkü’nü seçtik, umarız Cumhurbaşkanlığı bu fikrimizi beğenir…
Daha fazlasını görmek için, galeriye tıklamayı unutmayın!
İdari Bina Ana Giriş Fotoğrafı: Cemal Emden
2 yorum
Eskiyeni yenilemek elbet şart zaman zaman. Ama yeniliğin her türlüsüne evet demek, bununla da bazı hatıraları kaybetmek zorunda değiliz diye düşünüyorum.
Asıl siz kusura bakmayın Can Bey, bence yorumunuz biraz değil bayağı yandaş bir yorum olmuş. Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaktan konuyu mimarlığa bağlıyorsanız mimari eleştiriniz benim gibi tarafsız yorumcular için hiç bir önem taşımamakla beraber zırvalıktan öteye geçemez. Eleştiri ideolojik yapılmaz. Böylesine başarılı bir çalışmada hiçbir şekilde olumlu yaklaşamıyorsanız, beyninizin içinde sizi engelleyen örümcek ağlarını temizleyin bence. Özellikle kırmızı ve yeşil salondaki yeni tasarım anlayışı ayakta alkışlanacak cinsten. Müdahaleler çok ustaca ve özenle yapılmış. Bırakın hatıraların yok edilmesini, Ulu Önder Atatürk’ün eşyaları ve köşkün değerli mobilyalarının saklandığı ahırdan bozma depolar adeta modern sergi mekanlarına dönüştürülmüş. Hatıralara sahip çıkmak lafta olmaz. İcraat yapacaksınız. O hatıraları korumak için onları itinayla saklamayı bileceksiniz. Bu hassasiyete demediğinizi bırakmıyorsanız, cumhuriyetin temellerini dinamitleyen bence kendinizsiniz. Son olarak çalışmada emeği geçen tüm cumhurbaşkanlığı çalışanlarını tebrik ediyor ve devamını diliyorum…