Mimarlar Odası, Birleşmiş Milletler’in (BM) çağrısıyla 1948’de oluşturulan Uluslararası Mimarlar Birliği’nin (Union Internationale Des Architectes-UIA) 50 kurucu üyesi arasında… 2. Dünya Savaşı, tarihin en büyük insan kıyımıyla birlikte çağlar boyu yaşanmamış kentsel tahribata da neden olunca, dünya kentlerini yeniden imar etmek üzere “uluslararası mimarlar dayanışması” olarak kurulmuştu… Bugün 120’ye yakın üyesiyle mesleğin “kent, toplum, çevre ve kültür” sorumlulukları için küresel ölçekte örgütlü çalışmalar yapıyor.
UIA’nın sayısız etkinlikleri arasında her yıl ekim ayının ilk pazartesi BM ile birlikte kutlanan “Dünya Habitat ve Mimarlık Günü”nün anlamı büyük… Çünkü tüm ülkelerin mimarlık kuruluşları, BM’nin “İnsan Yerleşimleri”ni ele aldığı “Habitat” programına, mimarlığın ulusal ve küresel güncel katkılarını gündeme getiriyor.
Nitekim bu yıl, 1 Ekim’deki kutlamalarda yine BM Habitat Örgütü ve UIA tarafından tüm ülkelerde irdelenmesi istenen tema “Daha İyi Kentler, Daha İyi Yaşamlar-Mimarlıkla Değişen Kentler” olarak belirlendi. Böylece BM’nin ‘Daha İyi Kentler, Daha İyi Yaşamlar’ kampanyasının da ulusal gündemlere taşınması hedefleniyor.
Her iki kuruluşun ortak açıklamasında ise bakın neler vurgulanıyor:
“- İklim değişikliği etkileri ve kirletici gaz salımlarının azaltılması, kaynaklar ve enerjinin daha iyi yönetiminin sağlanması;
– Kentlerin toplumsal olarak daha kapsayıcı, erişilebilir ve eşitlikçi olması, ayrımcılığın ve güvensiz konut koşullarının ortadan kaldırılması;
– Doğal veya insan kaynaklı krizler ve afetlere karşı koyabilecek kentler geliştirilmesi.”
Mimarlar Odamız, hem genel merkeziyle hem de ülkeye yayılan şube ve temsilciliklerinde bir hafta sürecek etkinliklerle işte bu vurgulamaların Türkiye açısından taşıdığı önemi değerlendiriyor.
Peki, BM Habitat Örgütü ve UIA’nın “tartışılması”nı istediği konularda ülkemizdeki durum nedir; neler yapılmalıdır?
Yanıtı bu yazının sınırlarını aşıyor, ama Adana şubemizin “Dünya Mimarlık Günü’nde Mimarlık, Kent ve Çevre Değerlerine Sahip Çıkıyoruz” başlıklı 1 Ekim açıklaması, ulusal ölçekteki kimi “yaşamsal” gerçeklerin anımsanmasına da yardımcı oluyor.
Açıklamada; “daha iyi kentler ve daha iyi yaşamlara sahip olabilmemiz için kuşkusuz daha iyi bir yerel yönetim sistemi ve daha iyi bir ülke siyaset biçimi gerekir. Kentlerimizin, kıyılarımızın, nehirlerimizin, tarihi dokumuzun, tarım arazilerimizin, plansız yatırımlar yapılarak, yabancı yatırımcıların önünü açarak ve talan edilmesine göz yumarak asla daha iyi bir kente ve daha iyi bir insan yaşamına sahip olamayız” denilerek şunlar vurgulanıyor:
“Hükümet çeşitli yasalarla tek tip siyasetle tek tip insan yaşamı yaratmaya ve bununla birlikte tüm kent yapılaşmasını TOKİ’leştirerek insanları tek tip bir yaşama mecbur etmeye çalışmaktadır.”
Adanalı mimarlar, sadece meslektaşlarının değil, “insanca ve adaletli yaşam” ile yine “insanca ve adaletli imar politikaları” arasında doğrudan ilişki olduğunu görebilen herkesin hislerine tercüman oluyorlar…
Dünyada sadece bize has insancıl “mahalle” kavramını yok ederek kentlileri “site”lileştiren; binyıllardan gelen “çarşı ve pazar kültürü”müzü AVM denen “tüketim hangarları”na kurban eden; komşuluk ve hemşeriliğin tarihsel mekânları “sokak”ları terk edip yabancılaşmanın “blok”larına sevdalanan bir siyasetin, “daha iyi kent, daha iyi yaşam” şöyle dursun, “daha gelişkin demokrasi”yi sağlaması mümkün müdür?