Türkiye'deki 15 Özel Çevre Koruma Bölgesi'nden biri olan ve Akdeniz'in en zengin biyoçeşitliliğine sahip ilçesi Datça'da deniz doldurularak marina yapılıyor. Datça'nın doğal ve tarihi güzellikleri tehlike altında.
Üç tarafı denizle çevrili Datça, Akdeniz ve Ege’nin kucaklaştığı cennet köşelerden biri. Eşsiz doğal güzellikleri, tertemiz denizi, bakir koyları ile göz kamaştırıyor. Coğrafya bilgini Strabon’un “Tanrı, çok sevdiği kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça’ya gönderir” diye tanımladığı Datça’nın tarihi ve doğal güzellikleri, başlayan marina inşaatı ile tehlike altında. Yıllardır yapılması planlanan marina için ekolojik dengeyi bozacağı düşünülmeden deniz doldurulmaya başlandı. Türkiye ‘deki 15 Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden (ÖÇK) biri olan ve Akdeniz’in en zengin biyoçeşitliliğine sahip Datça’da iş makineleri yoğun bir çalışmayla her gün tonlarca hafriyatı denize döküyor. Koyun hemen yakınlarındaki bölgede ‘Topan’ diye bilinen bir adacık doldurularak yok edildi. Deniz kıyısında şehir merkezine yine dolgu yöntemiyle yol yapılıyor. Marina’nın yapılacağı yerdeki antik bir mezar ise izin alınamadığı için tıraşlanan alanın tam ortasında bırakıldı. Ticari balıkçılığın bile yasaklandığı doğal ve arkeolojik sit alanlarına sahip Datça’yı büyük bir tehlike bekliyor. Ancak Datça Belediye Başkanı Şener Tokcan aynı fikirde değil; ”Denize ve doğaya zarar vermeyecek marina yapıyoruz” diyor.
Datça’da yapımına başlanan yat marinası 15 yıllık bir yılan hikâyesi. 1998’de marinanın ihalesi Tansu Çiller hükümeti döneminde yapıldı. Marina bölgenin imar planlarına işlendi. Ancak marinanın inşaatına bugüne kadar hiç başlanamadı. Çevrecilerin itirazları marina inşaatını durdurdu. Geçen yıl ekim ayında yeniden başlayan inşaat çalışması ise şu anda tüm hızıyla devam ediyor.
Datça, Türkiye’de biyoçeşitlilik yapılan ilk bölgelerden biri. ‘Datça Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi’ özellikle bitki örtüsü bakımından zengin. Bölgede denizel fauna ve floraya ait birçoğu endemik 807 tür bulunuyor. Buradaki biyoçeşitlilik araştırmalarını yapan uzmanlardan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahsen Yüksek. Datça’da yıllardır yapımı planlanan ve uzun tartışmalara konu olan marina için 2008’de yapılan bir tartışmaya da katılan Yüksek, marinanın bölgeye vereceği zararları şöyle sıraladı:
“Datça limanının olduğu yerdeki akıntı çok yüksek. Doldurma sistemle değil, alternatif yöntemleri önerdik. Platform sistemiyle başka bir bölgeye yapılmasını tavsiye ettik. Platform sistemi doğaya minimum zarar veriyor. Kıyı doldurulduğunda habitat kayboluyor. Orada deniz çayırları denilen poseidonlar var. Deniz çayırları denizin oksijenini sağlıyor. Oksijen giderse canlılık biter. Biyoçeşitliliğin korunması için canlıların yaşadığı bölgelerin korunması gerekiyor. Biz Datça ve Bozburun’daki biyoçeşitliliği 2000-2005 arasında ÖÇK için araştırdık. Biyoçeşitlilik ulusal ve uluslararası anlaşmalarla koruma altında. Biyoçeşitlilik giderse insanlık aç kalır. En önemlisi Bern Sözleşmesi. Türkiye buna imza attı. Akdeniz’in en önemli korunması gereken yerlerinden biri de Datça. Orası bir rezerv alanı. Su kalitesinin en iyi olduğu yer. Ticari balıkçılık bile yasaklandı. Endemik türler var. Deşarj sistemleri için bir sürü önlem alındı. Tüm bunların üzerine şimdi kıyı doldurularak marina yapılıyor.”
Datça Çevre Derneği’nden Melda Omay, yıllardır buraya marina yapılmaması konusunda büyük çaba gösterdiklerini ancak bunu başaramadıklarını söyledi. Bölgedeki çoğu insanın Datça’nın gelişmesine katkı sağlayacağını düşündüğü için marinanın yapılmasını istediğini belirten Omay şunları söyledi: “Datça’da gelişime karşı geldiğimiz gibi bir algı oluştu. Halbuki biz ‘marina yapılmasın’ demiyoruz, başka yere yapılsın diyoruz. Çok dolgu gerektiriyordu. Maliyeti yüksekti. Daha önce ihaleyi alan firma hakkını devretti. İnşaatı şimdi başladı. Kıyıya çok yakın topan denilen bir ada vardı. Yok edildi. Coğrafyası değişti. Arkada tepe vardı. Tepe tıraşlandı. Tarihi mezar vardı. Tescilli olduğu için tıraşlayamadılar, çirkin bir şekilde ortada kaldı. Marinanın yapıldığı yerin hemen üzerinde atık tesisi var. Derin deşarj yapılıyor. Datça merkezde bir çanak var ve her şey buraya yapılmak isteniyor. Buna trafik yetişmez. Bundan sonra yapılacak tek şey iş makinelerinin önüne yatmak. Halka rağmen bir şey yapılamaz ancak maalesef halk da bunu istiyor. Biz nefret topladık. Yenilgiyi kabul ettik.”
Datça Belediyesi Başkanı Şener Tokcan ise marinanın denize ve doğaya bir zararı olmayacağını düşünüyor. Tokcan, marinanın yapım sürecini ise şu sözlerle açıklıyor: “Datça Marinası yılan hikâyesine dönmüş bir süreç. 1998’de ihalesi yapılmış. İmar planlarına işlendi. Ulaştırma Bakanlığı’nın bir projesi. Belediyenin yetkisi yok. Tüm tasarrufu Ankara yapıyor. Bakanlıktan gerekli izinler alınmadan inşaatın başlaması mümkün değil. En iyi tarafı 15 yıl beklemeye değdi. Çünkü yüzer mendirekler olacak. Kazıklar üzerine kurulmuyor. Su geçişleri engellenmeyecek. Bakanlık da uygun gördü. Kıyıda kara fazla olmadığı için elbette dolgu yapılıyor. Dolgu olmadan yapılamaz. Ancak doğa dostu bir marina olacak. Türkiye’de örneği yok.”
Datçalıların yat turizminin Datça’ya sağlayacağı katkı açısından marinayı istediğini belirten Başkan Tokcan, “Denizin balığını da yiyeceğiz, plajını da kullanacağız, ticaretinden de faydalanacağız. 2 bin yıl önce 4 adet liman varmış burada. Bizim tek bağlantımız deniz. Deniz bizim için çok önemli. 430 yat kapasiteli bir marina. Akdeniz çanağındaki 1 milyon tekneden zaten çok az kısmı Datça’ya gelir. Marinanın ilk inşaatları ekim ya da kasım gibi başladı. Yap-işlet-devret modeline göre 2 yıl içinde hizmete girecek. Firma 23 yıl boyunca marinayı işletecek” diye konuştu.
Marmaris Müzesi Müdürü Yıldız Öztekin’in verdiği bilgilere göre, marina alanında kalan mezarlık antik döneme ait bir kaya mezarı. Geç döneme ait. Mezarlığın bulunduğu alan 1. derece arkeolojik sit alanı. Bu nedenle marina inşaatı sırasında tescilli olan bir mezarlığa herhangi bir müdahalede bulunulmadı. Marina yapılırken mezarlığın yerinde korunmasına yönelik ayrı bir proje hazırlanacak.