Yassıada ve Sivriada: Demokrasinin temel ilkelerini hiçe sayarak demokrasi müzesi yapmaya kalkmak, herhalde dünyanın başka hiçbir ülkesinde mümkün olamaz.
İstanbul’a bu kadar yakın olup yerleşimin olmadığı, bakir kalabilen iki adacık: Yassıada ve Sivriada… İkisinin de geçmişinde acı var… İkisi de Bizans döneminden beri sürgün yeri. 1947’de Deniz Kuvvetleri’nin satın aldığı Yassıada’da 1960 darbesinden sonra Adnan Menderes ve DP’liler yargılandı. Bu yargıların sonucunda, 15 DP’liye idam cezası verildi.
Sivriada, nam-ı diğer ‘Hayırsız ada’nın geçmişi de karanlık. 1910’da İstanbul’daki 80 bin sokak köpeği toplatılıp, adada aç susuz ölüme terk edilmiş.
Bu iki adacık, doğal, tarihi ve stratejik konumları sebebiyle yıllardır kendi halindeydi. Ancak neoliberal politikalardan nasibini almaması düşünülemezdi. Koruma statüleri kaldırıldığı gibi hiçbir kuruma, kuruluşa danışılmadan imara açılacağı ilan edildi.
İktidar “İmara açmıyoruz , demokrasi adası yapacağız” dese de, gerçeğin farklı olduğunu Türkiye’de yaşayan herkes adı gibi biliyor.
Çevre Bakanı, tepkiler üzerine “Yassıada’ya otel yapılmayacak” deyip şöyle açıklamalar yaptı: “Bir gece istenirse kalınacak yer yapılacak… Belki butik otel olacak.”
Ne demekse?!
Yassıada ‘hassas’ konu diye savunmaya geçiliyor, ama Sivriada’da ne yapılacağından bahseden yok! Köpeklerin ölüme terk edildiği bir kayalık adacık için, “Ne yapılsa mübahtır” deniyor herhalde.
Oysa ‘yeni planlar’a göre Yassıada’nın yüzde 65’i , Sivriada’nın yüzde 40’ı imara açılacak. Bir de “İmara açmadık” deniyor, peki bunun açıklaması ne?
“Yıllardır kaderine terk edilen iki ada, turizme açılsa fena mı olur?” diye itiraz edenler çıkacaktır.
Cevap açık: Evet, çok fena olur! İstanbul’da Gezi Parkı’ndan tutun Haydarpaşa’ya, Yedikule bostanlarından tutun Garipçe Köyü’nün talanına onlarca kötü örnek dururken kim, nasıl hükümetin ‘müze’ projelerine inanabilir ki?
Asıl mesele, dönüşümün nasıl yapıldığı… Bir kez daha, hiçbir şehir plancısına, mimara, tarihçiye, çevre kurumuna ve Adalar halkına danışmadan, keyfi planlar yürürlüğe sokuluyor.
(Süreci geçen haftaki yazımda özetledim:
http://cadde.milliyet.com.tr/2013/07/14/YazarDetay/1736348/Parklar_bizim__Adalar_bizim_)
Demokrasiyi hiçe sayarak demokrasi müzesi yapmaya kalkmak, dünyanın başka hiçbir ülkesinde mümkün olamaz. Kaldı ki Sivriada ve Yassıada’nın imara açılması, İstanbul’un vahşi yapılaşmadan korunan son yerleri olan tüm Adalar’ı nasıl etkileyeceği hiç konuşulmuyor!
İstanbulluların ve turistlerin Adalar’ı neden ziyaret ettiği gözardı ediliyor: Yarattığınız beton dünyadan kaçmak, temiz hava solumak, kalan son halk plajlarından yararlanmak… Doğayla iç içe, eski İstanbul’u yaşamak.
Yassıada ve Sivriada için ‘müze kılıfı’yla planlanan imarlaşma, sadece bu Adalar’ın ekosistemini ve tarihini katledeceği için değil… Güzelim Adalar’ın bütününü tehdit ettiği için kabul edilemez.
Nokta.
– Adalar halkı, betonlaşma planlarını protesto etmek için pazar günü teknelerle Sivriada ve Yassıada’ya gitti. Kolektif İstanbul ve Adalı müzisyenlerin yaptığı müzik eşliğinde…
– Cahit Berkay, Tilbe Saran, Ayça Damgacı’nın desteklediği protestoda, her iki adadaki çöpler tek tek temizlendi. Tohumlar ekildi,
– Sivriada’da ortak basın açıklaması yapıldı. Yassıada’da duruşmaların yapıldığı spor salonunda Adalar Forumu düzenlendi.
– İki adanın güzelliğini, uzaktan bakarak anlamak mümkün değil. Sivriada’da, teknelerin halihazırda kullandığı geniş bir liman var. Deniz pırıl pırıl. Bir manastır kalıntısından başka bina yok.
– Yassıada’da ise terk edilmiş, yıkık dökük eski askeri tesisler, okullar, lojmanlar var. Yıkıntıların arasında dolaşırken ürpermemek elde değil. Doğası ve manzarası ise müthiş.
– Adalılar, ‘Beton lobisi defol’, ‘Adalar direniyor’, ‘Ada sahillerinde bekliyorum’ dövizleri ve “Her yer Taksim” sloganlarıyla protesto etti.